İzafi bir sarsıntının her şeyi allak bullak ettiği, bir insan olması yönüyle kalb-i nebevînin inkisara uğrayabileceği, pek çok gönlün de rencide olduğu esnada Allah (celle celâluhu) çok yumuşak bir emirle meselenin yeniden meşveret edilmesini emretmişti: Habib-i Edibim! Sen zaten katı kalbli, hırçın ve haşin olamazsın, değilsin. Öyle olsaydın bu insanlar zaten Senin etrafında kümelenip savaş meydanına kadar gelmez, etrafında hiç toplanmaz ve dağılır giderlerdi. Ey Habib-i Edibim! Bir de onların içtihat hataları oldu. Dolayısıyla فَاعْفُ عَنْهُمْ Sen affet onları! وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ Ve onların affedilmeleri için Allah’tan mağfiret dile!
*Kur’ân-ı Kerim’in, إِنَّمَا اسْتَزَلَّهُمُ الشَّيْطَانُ بِبَعْضِ مَا كَسَبُوا “Yaptıkları bazı şeylerden dolayı şeytan onların ayağını kaydırdı.” (Âl-i İmrân, 3/155) ifadelerinden de anlaşılacağı üzere, Efendimiz’in çevresindeki o seçkin sahabî topluluğu yaptıkları içtihatta hata etmişlerdi. Âyet-i kerimede, yapılan hata için “iktisap” değil de, “kesp” tabirinin kullanılması da, hatanın bir içtihat hatası olduğunu göstermektedir. Evet, okçular tepesindeki sahabe efendilerimiz, emre itaatteki inceliği kavrayamamışlardı ve neticede muvakkat bir hezimet yaşanmıştı. Fakat, her şeye rağmen Cenâb-ı Hak istişareyi emretmişti: وَشَاوِرْهُمْ فِي الْأَمْرِ Meseleyi bir kere daha meşveret masasına yatır, müzakereye arz et ve yapılması gerekeni etrafındaki insanlarla bir kere daha görüş!..
*Allah Rasûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), yaşanan bu muvakkat hezimeti zafere çevirmişti. Düşünün ki, Uhud’un hemen akabinde Ebû Süfyan, ordusunu toplamış ve Mekke’ye doğru yola koyulmuştu. Fakat bir ara müşrik ordusu içerisinde Müslümanları tamamen yok etmek için Medine’ye yeniden hücum fikri ortaya atılmıştı. Bu esnada Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ilahi emir gereği ashabıyla yine meşverette bulunmuş, onların gönüllerinin itminanla dolmasına vesile olmuş ve Uhud’a katılan ashabıyla müşrik ordusunu takibe koyulmuştu. Arkadan yara-bere içinde Müslümanların geldiğini gören Ebû Süfyan ise, “Geriye dönüp de yeniden başımıza iş açmayalım. Elde ettiğimiz bu zafer gibi bir şeyle gidip Mekkelileri sevindirelim.” diyerek tekrar Müslümanların karşısına çıkmaya cesaret edememişti de Mekke’nin yolunu tutmuştu. Mü’min kendisinin rağmına olsa da mutlaka hakka boyun eğmeli ve doğru karşısında geri adım atabilmelidir!..
*Görüleceği üzere, İnsanlığın İftihar Tablosu meşverete riayet ederek kendi düşüncesinden -tabiri caizse- geriye adım atıyor. Bize ne olmuş ki bir kısım doğrularımızdan geriye adım atmayalım?!. Bu, başka insanlara saygı göstermenin, onların da doğru düşünebileceğini ve o düşüncelerin de bir işe yarayabileceğini kabul etmenin ifadesidir.