Kitab-ı Kainatı, Mana-yı Harfi Gözlüğüyle Okumak

Yazar Orhan Keskin

Kitab-ı Kainatı okumaya çalışmak diğer bir ifadeyle; evren okur-yazarı olmak, bir mümin için çok özel bir “farkındalık” seviyesidir. Hadiselere ve kainata bakarken; mana-yı ismi tenteneli perdesini sıyırıp mana-yı harfi hakikat penceresinden bakmak ve bu bakış açısını çocuklarımızın ve gençlerimizin de benimsedikleri bir hayat tarzı haline getirme gayreti, aynı zamanda yetişkinler için çok önemli bir sorumluluktur. İşte inanan insanın bu ayrıcalığını anlatabilmek için sizinle ilginç bir düşünme yolculuğuna çıkmak ve aslında bir çeşit akıl yürüterek tefekkür etmek istiyorum.

Hem biz yetişkinlerin hem de gençlerimizin, kainatı tefekkür etme yolculuğunda nasıl bir yol izleyeceğine dair bir önerimi kısaca anlatmak istiyorum; düşünürlerin de zaman zaman kullandığı analoji ve tüme varım yöntemlerini iç içe kullanmayı tercih edeceğim. Analoji; bilinenlerle hedefler arasında benzerlikler kurup benzerlikler yoksa, farklılıkları belirleyip sonuçlara ulaşan bir akıl yürütme metodudur. Biz bu yolu izlerken aynı zamanda parçadan bütüne giderek tümevarım metodunu da kullanacağız. Bilim insanları da bu yöntemlerle sonuca ulaşmak için senaryolar oluşturup akıl yürüterek beyin fırtınası yaparlar .

NASA da zaman zaman uzay araştırmalarında bu akıl yürütme yöntemlerini kullanır . Örneğin: “Üzerinde araştırmalar yaptığımız gezegende canlılar var mıdır? Yaşadığımız Dünyadaki canlıların susuz yaşayamadığını biliyoruz. O zaman bu gezegende su olup olamadığını araştıralım. Yani araştırılan gezegenle dünya arasındaki benzerlik ve farklılıklar araştırılır. Eğer Dünya gibi bu gezegende de su varsa canlı yaşam da olabilir çıkarımı yapılır .

Yukarıda açıkladığım yöntemlerle, gençlerimizle de paylaşabileceğimiz bir hakikate ulaşma yolculuğunu birlikte yapalım. Sizi, bir kurgu-bilim filminden de esinlenerek üzerinde düşündüğüm, “sanal bir yaşam laboratuvarına” davet ediyorum.
“Bir bebek; deney amaçlı, sadece robotların olduğu, her şeyin yapay zekayla yürütüldüğü ve yüksek teknolojinin kullanıldığı bir ortama konmuş olsun. Bu dünyadaki insansı robotların bebeğe bakacak kadar geliştiğini ancak yine de fizyolojik ve duygusal yönleriyle insanlardan ayrıştırılabileceklerini kabul edelim. Bebeğin bakımını, beslenmesini ve eğitimini yapay zekaya sahip bu robotların yürüttüğünü yani bu ölçüde geliştiklerini var sayalım. Hatta bu yapay zekalı robotlar; bebekle ilgili görevlerine göre dizayn edilmiş olsun. Örneğin; bir robot anne rolünde, bir diğeri öğretmen rolünde, bazı robotlar da oyun arkadaşları rolünde yapılmış olsunlar. Bebek bu kurgulanmış dünyada büyüsün, çocukluğu ve gençliği bu ortamda geçsin. Yaş ve düşünce olarak belli bir seviyeye geldiğinde; bir süre sonra kendisini ve ortamı, “sorgulama ve anlamaya çalışma” sürecini yaşamaya başlayacaktır. Ve zamanla şu soruların cevaplarını bulmaya gayret edecektir: “Ben çevremdeki bu varlıklara bazı yönlerimle benzesem de biraz dikkat edince birçok yönümle farklı olduğumu görüyorum. Bunlar benden hem bedensel detaylarda hem de duygusal açıdan farklılar. Birbirlerine benziyorlar ama benim sahip olduğum bir çok özelik onlarda yok. Bazı duyguları varmış gibi dizayn edilmiş olsalar da gerçek manada benim gibi düşünmüyor, üzülmüyor, ağlamıyor ve sevinmiyorlar. Yine vücutlarımızın yapısı çok farklı, bunlardan farklı olduğumu düşünüyorum. O zaman ben kimim, benim gibi bana benzeyen birileri de var mı?”

Evet bu sorularıyla bulunduğu ortamı ve hayatını benzerlik ve farklılık akıl yürütmeleriyle sorgulamaya başlıyor ve gerçeğe ulaşıyor. Ama bu seviyeye gelmek epey vaktini alıyor. Önceleri her şey onun için sıradan ve normaldir, olağan üstü hiçbir şey yoktur. Çünkü gözlerini açınca çevresinde sadece bu robotları görmüş ve onlarla büyümüştür. Yani onlarla olmak rutin hayatının bir parçasıdır ama insana düşünme ve sorgulama kabiliyeti verilmiştir. Büyüdükçe ve düşünme özelliği geliştikçe yaşadığı ortamı keşfetmeye ve anlamaya çalışması gayet normaldir .

Evet dostlar. bu kurgu hikayedeki kahramanın yapay dünyasından sıyrılıp gerçeğe yaklaşmasındaki en büyük engel; her şeyi baştan kabul ettiği bir ortama gözlerini açmış olmasıdır. İnsansı robot anne, robot öğretmen ve robot arkadaşlar ve yüksek teknolojiyle donatılmış bir yaşam ortamı. Aslında bir insan için sıra dışı bu ortam, onun rutini ve alışılmışı olmuştur. Evet bu yaşam laboratuvarındaki insanın gerçeğe ulaşma yolundaki en büyük sınavı, kendisinin içinde bulunduğu alışılmış ortamıdır. Bu konumdaki başarısı ise çevresinde gördüğü varlıkları ve olayları sorgulayıp çevresini doğru okuyarak gerçeğe ulaşma gayreti olacaktır .

Şimdi gelin; akıl yürüterek, benzerlikler kurarak ve düşünce geliştirerek, yani tefekkür ederek, gerçeklere ulaşma yöntemini, bir de kendi yaşadığımız dünyamıza uygulayalım. Tahmin edersiniz ki bizim için de düşünme ve yorumlama sürecinde en büyük engel, her şeyiyle alışılmış bir dünyada yaşamamızdır. Bu alışılmışlığı ve rutinlerimizi aşarak dünyayı ve evreni sıra dışı bir bakış açısıyla okuyup yorumlamaya hazır mıyız.

Evet dostlar; yaşam laboratuvarında büyüyen bebek gibi hayatımıza, dünyaya ve kainata alışılmış bir bakış açısından öte sorgulayan ve tefekkür eden bir nazarla bakmaya gayret edip çocuklarımız ve gençlerimizde de bu hayata bakış tarzını geliştirmeye çalışabiliriz…

YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYINIZ

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy