Cehaletin firavunlaşması | Nidai’den

Yazar Hizmetten
Cehalet!
Kardeşiniz cehalet üzre karar kılmış ise… düşmanınızın başka bir sermayeye ihtiyacı kalmadığı gibi, size de; zarar veren (düşman) olarak kardeşiniz fazlasıyla yeter…
Hazreti Musa (a.s) israiloğullarını Kızıldeniz’den geçirdikten sonra Tur-i Sina’ya çıktığında geride kalanlar bir heykel yapmış ve tanrı olarak kabul etmişlerdi o heykeli!
İsrailoğullarının, Firavun’un helak olmasına bizzat şahit olmalarına rağmen; çok kısa süre sonrasında böyle bir cehalet sergilemiş olmaları… Kur-an’da anlatılmış olmasıyla beraber insanlık için ibret alınması gereken bir hadisedir!
Kısaca özetlersek, İsrailoğullarının en büyük sorunu cehalet olmakla birlikte, Firavun’un onlara musallat olmasının sebebi de cehalettir!
Aynı cehalet bir inek kesmekle emr olunduklarında, Cennet nimetleriyle rızıklandırılırken şükür etmek yerine; başka yiyecekler istemelerinde, savaş karşılarına çıktığında korkaklık etmelerinde de ortaya çıkmıştı…
“İsrailoğulları cehaletin pençesinde kıvranıyor olmasalardı; Firavun onlara musallat edilmeyecek, yıllarca çöllerde avare olup kalmayacaklardı”
Kur-an’ı okumak ile, Kur-an’dan hayatımıza ışık tutacak nasihat ve ibretler çıkarmak farklıdır!
Firavun dediğimiz kişilik cehaletin hem meyvesi, hem de efendisidir!
Canı gönülden La İlahe İllallah diyerek samimiyetle inanmak ve o inancın gereğince hareket etmek, hayatın içinden zuhur edecek her türlü firavunu daha doğmadan helak eder…
Fakat cahillerin lakırdıları çoğaldıkça fitnenin geçeceği kapılar birer birer açılır ve fitnenin çoğaldığı bir toplumda birlik kalmaz!
Birliğin bozulmasıyla beraber; kalabalık ve daha çok cahil olanların içinden kısa sürede bir Firavun peydahlanır!
“Cehalet, ürettiği çarpıklıkla firavunun babası iken, kronikleşmiş cahilliğin dimağlarda hakikat olarak yer etmesi de firavuna annelik vazifesi görür”
Dünyanın geneli ve kendi milletlerinin bir kısmı; iktidar koltuğuna oturmuş firavunluğun temsilcilerini sevmez!
Fakat onları da seven ve alkışlayan bir güruh var!
Bizi ilgilendiren de işte o güruhun cehaletidir!
Cehaletin somutlaşmış hâli işte o güruhtur!
Popülizmi seven, bugün ile oturup kalkan, prensipleri olmayan-fakat kendince iddialarının fanatiği olan, geçmişte kalmış zaferlerle avunarak anı tüketen, iddia ile bağlı olduğu inancının ardına saklanarak rakip gördüğü milletleri kafirlikle aşağılayan, bu aşağılamaya rağmen kendi Müslümanlığının derinliğini hiç sorgulamayan, geri kalmışlığın toplum içinde uzun zamandır biriktirdiği gelişmiş milletlere karşı haset ve kin ile tepkilerini şekillendiren devasa bir kısır döngü…
Mısır fethedildiğinde Mısır sultanı Tomanbay Yavuz Sultan Selim Han’a; bizi siz değil, silahlarınız yendi, diyerek hem ezilmişliğini hafifletiyor hem de farkında olmadan “geri kalmışlığını” ifade etmiş oluyordu!
İşte tam bu noktada Yavuz Sultan Selim Han’ın verdiği cevap bizim için o kısır döngüyü açacak anahtar niteliğindedir!
Evet koca Hünkar şöyle demişti Müslüman olan Tomanbay’a;
“Siz Resûlullahın (s.a.v) düşmanınızın silahı ile silahlanın nasihatini duymadınız mı”
Diğer taraftan Mısır ordusunu oluşturan Memlük askerleri cengaver olarak çok iyi askerler idiler!
Cengaver olmaları zafer için yetmemişti…
Bilemiyorum Memlükler o yenilginin ardından oturup düşünmüş müdürler, kaba kuvvetimize güvenmek yerine biz de yeni bir şeyler geliştirseydik diye!
Bugün Türkiye’ye bakınca; Memlüklere hezimet getiren aynı cehaletin bütün hayatı felce uğrattığını görüyorum… Başarıya, gelişmeye, zenginliğe, özellikle dünya zenginliğini ifade eden her türlü kaliteye karşı müthiş bir açlık var iken; iktidar koltuğuna oturmuş olan kişinintopluma pazarladığı hamaset ile süslenmiş iddiaların heyecanıyla o kısır döngü içinde savrulan yığınların seçim meydanlarında Avrupa’yı kast ederek; kahvehane ağzıyla “sen kimsin yaa” deyişleri karşısında adeta zafer naraları attıklarına şahit olduk!
Bu züğürt kabadayılığın kıymetsiz olduğunu ifade etmeye çalışan insanlar ise bir anda hain ilan edildi!
Çünkü popülizmin uyuşturucu özelliği sarhoş olmalarına yetmiş idi!
Hırsız firavunluğa doğru koşarken ihtiyacı olan enerjiyi sağlamak için kolayca taşlanacak bir düşman üretti… Taze firavun ve hamanları kafa kafaya verip yüksek sesle F.TÖ diye bağırmaya başladılar…
“Sen kimsin yaa” deyişinde zafer narası atanlar; F.TÖ iftirasıyla beraber yılların ezilmişliğinin faturasını; masum insanları terörist ilan etme yoluyla tahsil ettiklerini sandılar…
Üstelik terörist ilan ettikleri insanlar  başka gezegenden gelmemiş, özbeöz kardeşleri idi… Kimi ana baba bir kardeşini, diğeri eniştesini, öteki amca veya dayısının çocuklarını… Hasılı yıllardır birlikte yaşadıkları… Sevinci ve acıyı birlikte paylaştıkları akraba, dost, komşuları idi!
Yıllardır beraber yaşadıkları, imanlarının mahsulü olan idallerinden başka zenginlikleri olmayan, Allah için topladıklarını, imanın en büyük düşmanı olduğunu bildikleri cehaletin panzehiri eğitim dâvâsında, yine Allah için harcayan kardeşlerini öylesine sefih iftiralarla suçladılar ki… İnsan düşündükçe kendi insanlığından utandı… An oldu nefeslerin tıkandığı anda; olsun dedi… aynı insan değil miydi ‘ifk” iftirasını da diline dolayan!
Benim için hain demişler, topladığımı İsrail’e göndermişim, haşhaşi imişim!
İslami literatürde dinin gayesi beş madde ile ifade edilir; imanın, aklın, canın, malın ve neslin korunması olarak!
Firavunluk ise bunların hepsini!
Yani Allah’ın kutsal ve aziz kıldığı mefhumları ayaklar altına alır!
Türkiye’de REJİMİN MÜNAFIKLIĞINA kızarak cumaya gidenler gitmiyor, beş vakit kılanlar namazı bırakıyor… Gençler deizme yöneliyor, devleti talan etmek meşru ve günahlar birikince bir umre yaparız hâllolur her şey deniyor!
İnsanlar zindanlarda türlü işkenceye maruz kalırken, binlerce mazlum hücrelerde akıl sağlığını yitiriyor, devlet sokakta insan kaçırıp aylarca baskı, işkence, korku, tehtit ile başbaşa bıraktığı insanların aklına kast ediyor, tutuklanmış insanlar her türlü iblislikle muhatap ediliyor… Akıl mı kalır!?
Türkiye’de; devletin zulümleri, terör örgütlerinin bombaları, teşvik edilen şiddet ve silahlanma v.s derken… İnsanlar can güvenliğinden endişe ederek yaşıyor!
F.TÖ iftirası bahane edilerek dürüst ve şerefli insanların mülkleri haramilerce talan ediliyor!
Bebekler ve çocuklar anneleriyle beraber hapislerde veya hapiste değilse bile parçalanmış ailelerin dağınıklığının tam ortasında büyüyor!
Allah aşkına İslamın gayesi olan;
İman, akıl, can, mal ve neslin muhafazasına dair aleni bir firavunluk zulmü yaşanmıyor mu!?
Resûlullah (s.a.v) söylemişti zaten;
Beni seven fakirliğe, Allah’ı seven de belalara hazırlansın…
web

Diğer Yazılar

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy