Yaş İlerledikçe Dine Sarılmak

Yazar Rasim Haner

İnsan Allah’tan geldi, tekrar Allah’a dönecek. Dairesel bir hareketle yukarıdan aşağıya inen insan ruhu, yine dairesel bir hareketle aşağıdan yukarıya doğru çıkacak ve bu yolculuk Allah’a vuslatın dünyadaki durağı olan ölümle son bulacak. Daha sonra insan, Allah’ın başka bir aleminde daha farklı boyutta yolculuğuna devam edecek.

Bu yolculuğun iniş kısmı, eski yeni hemen her filozofu ilgilendirmiş ve değişik yorumlarla beraber genelde kabul edilmiştir. Fakat yolculuğun çıkış kısmını kimileri hiç düşünmeye gerek duymamış ve insanı adeta bu dünyaya hapsetmişler, kimileri de bu yolculuğun nasıl olacağını tartışmış fakat net bir şey söyleyememişlerdir. Bu konuda en net bilgiler, en açık ifadeler Peygamberlere, dolayısıyla vahye aittir.
Müslümanlar olarak biz, Allah’tan geldiğimize ve tekrar Allah’a döneceğimize inanıyoruz. Bu konu, Kur’an’ın hemen hemen dörtte birini teşkil ediyor. Öyleyse bir mümin yatay bir hayat sürerek, bu dünyada ebedi kalacakmış gibi davranamaz. Ona yakışan hayat tarzı, dikey yolculuktur. Yani kendinden, varlıktan, kainattan Allah’a doğru yapacağı yolculuk.

Bu yolculuğun kalbî boyutları eskiden beri sufilerimiz tarafından ele alınmış ve yol her yönüyle analiz edilmiştir. Çıkış yolculuğunun pratik hayata bakan yönüne gelince, bu yolculuk en başta ibadetlerle yapılır. Ardından muamelat dediğimiz, insani ilişkiler, insan-eşya ilişkileri gelir. Fakat bir noktadan sonra, ibadetleri ve muameleleri dine göre yaşamak yetmez. Böyle bir yeterlilik düşüncesi, bahsedilen yolculuğun felsefesine terstir. İnsana yakışan, yaş ilerledikçe, ömür bittikçe ve ölüme, dolayısıyla Allah’a yaklaştıkça ibadet ve muamelelerde daha da dikkatli olmak, takvaya uygun bir hayat yaşamaya çalışmaktır. Kendini salmak değil, kendini daha da sağlama almaktır esas olan. Zira unutmamak gerekir ki, لاَ يَزَالُ قَلْبُ الكَبِيرِ شَابًّا فِي اثْنَتَيْنِ فِي حُبِّ الدُّنْيَا وَطُولِ الأَمَلِYaşlı kimsenin kalbi dünya sevgisi ve dünyada ebedi kalma arzusu açısından genç kalmaya devam eder.” (Buharî, rikâk 5) nebevî ifadesiyle yaş ilerlese de insandaki duygular, dünyevilikten ve sonu gelmez emellerden kendi kendine kurtulamaz. Bu iş irade ister.

Bu girişten sonra şuraya gelmek istiyorum: Dünya konforu gittikçe artıyor. Teknoloji, bu konfora hızla keyif katmaya devam ediyor. İnsan konfordan konfora koşuyor. Mevcut konforla tatmin olmuyor, daha ötesine gitmek ve bedenî hazlarını derinlemesine yaşamak istiyor. Öyle ki normal bir insan olmanın getirdiği fıtrî sınırları zorluyor, hatta yıkıyor, mahvediyor. Daha ileri giden insan, insanlığını beğenmemeye ve ekstra fanteziler aramaya başlıyor. İşte bu noktadan sonra dinin koyduğu sınırlar korunamıyor ya da korunmuyor. Korunmadığı gibi bir de bu sınırlar küçümseniyor, hafife alınıyor, hatta hayat dinin sınırları dışında bir yerlee taşınıyor. Ortalama bir insanın yönelişlerini tahlil ettiğimizde bahsettiğimiz bu konular az ya da çok her insanda bulunabilir.

Bir mümin, mevcut dünya konforu içerisinde, dinin koyduğu hiyerarşik kuralları, en üst mertebedeki kırmızı çizgilerden en alttaki adaba kadar gözetmede elbette zorlanır. Zorlanmak normaldir de. Çünkü ebedi cennete doğru yapılan çıkış yolculuğunun, Allah’a kavuşma yolculuğunun kaderinde bu vardır. Hayatın hedefi, yükselmek ve yüceliklere ermekse, bunun kendine göre zorlukları elbette olacaktır. Fakat mümin, inancı sayesinde bu zorlukları aşacak potansiyele sahiptir. Onu motive eden en büyük dinamik, onun dinidir; kırmızı çizgilerden ahlakın adab kısmına kadar bütünüyle din. Bu din, bir bütünlük içinde yaşanmaya çalışılırsa, yolculuğun keyfiyeti de keyfi de artacaktır. Dinden tavizler verilir, bölünür parçalanırsa, kalp de zihin de, yolcu da yolculuk da şaşkınlık yaşayacaktır.

Burada dini zorlaştırmaktan, dini yaşamanın zorluğundan bahsetmiyorum. Dindar yaşamayı zor gösterme gibi bir niyetim de yok. Yaşanan dinin, insana vereceği hazdan, keyiften, şevkten, ümitten ve maneviyattan bahsediyorum.

Böyle bir ikinci girişten sonra meseleyi daha dar daireye getireyim: Kulluk, yaş ilerledikçe gevşemeyi değil, hassasiyeti gerektirir. Maratonun sonuna doğru depar yapan koşucu gibi, ölüme yaklaştıkça daha bir şuurlu, bilinçli, gayretli yaşam gerekir. Son zamanlarda ifade edilip tartışılan, dinin genel prensiplerine, hassasiyetlerine uymayan, hatta onları göz ardı eden görüşleri, bir de bu açıdan değerlendirmek gerekir. Kadınların dar elbise giymemesi gerektiği şeklindeki bir hassasiyetin ‘boş’ bir hassasiyet olması iddiasından, evde köpek beslemeye cevaz vermeye, besmele çekilmeden kesilmiş hayvanın etinin yenmesi meselesinin fıkhın değil, doktorların, veterinerlerin meselesi olduğu yaklaşımından, kadın erkek karışık oturmaların, hassasiyetleri ve konulan tedbirleri göz ardı edici şekilde serbestliğini savunmaya kadar nice konuların, -ki bunlardan her birinin dayandığı nebevî ifadeler ve temel kaideler var- usule aykırı dile getirilmiş olmanın yanında bir de bahsedilen yolculuk felsefesi açısından değerlendirilmesi gerekir.
Hayat ilerledikçe hayatı dine göre daha bir dizayn etme anlayışında olmamız gerekirken, dinin açıkça tavır koyduğu ya da hassasiyetini hissettirdiği konularda nefse hoş gelen, asra şirin görünen bir kısım görüşler serdetmek, bahsettiğimiz yolculuk felsefesine zıttır. Hele belli bir yaşa kadar dinin kurallarına bağlı yaşamış insanları, ahir ömürlerinde inanç ve kültürlerinin zıddına bir yola sevk etmeye çalışmak, büsbütün aykırılıktır.

Sadece soyut bir hayat felsefesinden bahsetmiyorum aslında. Dinin açık seçik ortaya koyduğu kural, tavır ve hassasiyetlerden ve bir de bu kural, tavır ve hassasiyetlere aykırı ifade edilen görüşlerden bahsediyorum. Konunun aykırılığını görenler görüyor. İster görelim ister görmeyelim, ama meseleyi bir de bahsettiğim, Allah’a doğru yapılan yolculuğun neleri gerektirdiği açısından değerlendirelim derim.

Ölüme yaklaştıkça dinin sınırlarını zorlayan, delillerin sınırlarını aşan yorumlarla dünyaya mı dalmak, yoksa insan kudreti dahilinde, yolun adabına varıncaya kadar dikkat ederek, şüphesiz vehimsiz, selim kalpli bir hayat mı yaşamak! Tercih her insanın kendine kalıyor tabii ki!

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy