Takkeden Top | Fehmi Acat

Yazar Hizmetten

Adı Vefa idi. Koğuşun en genç ve tek bekar sakini idi. Çiftçi idi. Bu alanda bir yüksekokul bile okumuştu. Babasıyla birlikte küçük bir kasabada toprakla bütünleşmiş bir hayatları vardı. Çiftçilikten kalma alışkanlıktan olsa gerek sabahtan akşama kadar koşuşturan dirençli bir yapısı vardı. Sürekli bir şeylerle meşgul olurdu. Bir çok yeni icada imza atmıştı. Koğuştaki insanları rahatlatacak bir çok güzelliğin kahramanı idi. Koğuşun berberi idi. Aslında öyle bir özelliği yoktu. Koğuşlara tek bir makina alma hakkı veriliyordu. Ekonomik durumu iyi olduğu için makinayı o almış, arkadaşların hizmetine sunmuştu. Koğuşta daha çok üniversite mezunu ve farklı mesleklerden arkadaşlar vardı. Hiçbiri berberlik yapacak beceriyi sergileyemiyordu. Tıraş makinesini alınca berberlik de ona kalmıştı. Ufaktan başlamış, en kötü traş bir hafta sürer mantığıyla yola devam etmiş, usta bir berber olmuştu. Üşenmeden hangi saatte istenirse traş ederdi.

O dönem terör koğuşlarına voleybol topu vermiyorlardı. Bir topumuz olsa ne güzel vakit geçiririz dedik. Hemen işe koyuldu. Mavi çöp poşetlerini karşılıklı birbirine diktiği iki takkenin içine sığabildiği kadar tıktı. İlginç bir voleybol topu olmuştu. Biraz ağır ve yerden zıplamayan bir cinste idi; ancak voleybol oynanabiliyordu. Takkeden voleybol topu yapmıştı. Aylarca oynadık. Takkeden top icadını yapan ilk insan olarak tarihe adını yazdırdı. Ona duadan başka getirisi olmadı. Sanırım bu ona yeterliydi. Oyunlar çekişmeli hale bürününce daha ciddi bir voleybol filesi ihtiyacı doğdu.

İki alışveriş filesini enlerinden keserek birleştirdi. Alt ve üst taraftan iki çamaşır ipinin arasına bağlanan file, sayı tartışmalarını bitirmiş; oyunu daha da renklendirmişti. Her güzel gelişmenin karşısında aşılmaz bir set gibi duran gardiyanlar topumuzu gördüler. Topu anlamlandırmaları epeyce zamanlarını aldı. Fileyi görmedikleri için bunu neden yaptınız, ne için kullanıyorsunuz diye sordular. Unutmak kullara sunulan en güzel nimetlerden biridir. Kimse o takkelerin neden bu şekle sokulduğunu hatırlamadı. „Amacı dışında kullanılan takke“ diyerek alıp götürdüler. Vefa „daha dikkatli olmamız gerektiği konusunda bizi uyarmış oldular“ dedi. Hemen işe koyuldu. Ne de olsa artık takkeden top yapma ustasıydı. Yenisini yaptı. İradeli insanların en büyük özelliği yaşadıkları sıkıntılara teslim olmamalarıdır. Teslim olmamıştı.

Babası ile birlikte yirmidört kişilik bir koğuşta kalıyordu. Çöp poşetlerinden babasına ip yapmıştı. Kilo vermek için rejim yaptığı dönemlerde ip atlasın diye çöp poşetlerini saç örgüsü şeklinde örmüş, çok kalın bir sicim oluşturmuştu. İşte o sicim aramada ele geçti. O kalın ipi duvara tırmanıp kaçmak için kullanabileceğimizi düşündüler. Koğuşlara çöp poşetlerini sayılı vermeye başladılar. Çok edepli bir çocuktu. Allah nazardan saklasın, çok şükür ki, bu yönüyle babasına hiç çekmemişti. Bir gün yarım kelime ile de olsa, saygısızlığına şahit olmadık. Sigara içerdi. Babasının yanında sigara içemezdi. Babası onun sigara içtiğini bilirdi. Sigara içeceği zaman ya babası içeri girer, veya o babasına “İçeri girer misin?” derdi. Babası anlardı. Giderdi. Onun yanında asla yüksek sesle konuşmaz, saygısızlık etmezdi. Üç kız çocuktan sonra gelen tek erkek çocuktu. Bizim ananelerimize göre şımarık olması gerekirdi. Değildi.

Hakkındaki iddia, ilçede „Okuma Salonu“ açmak için kurulan ve babasının yöneticisi olduğu derneğe üye olmaktı. “Önce kendinin mi tahliye olmasını istersin yoksa babanın mı?” diye sorardık. O, önce „Babam“ derdi. „Ben olmasam burada ne yapar 70’lik ihtiyar“ diye dertlenirdi. Babasına sorardık. O da „Oğlum“ derdi. „Dışarıda yaşayacağı çok şeyler var. Biz yaşayacağımızı yaşadık“ diye iç geçirirdi. Oğluna dua ederdi. Babanın duasını almak evlat için servetlerin en büyüğüne konmak demektir. Vefa o servete konmuştu.

Sevdiği bir kız vardı. Sözlü idiler. Telefon görüşmesini onunla yapardı. Çıkınca düğün yapacaklardı. Koğuşun, hatta tutukluların tamamını çağıracağını söylerdi. Düğün tarihini 15 Temmuz olarak ayarla derdik. Gülerdi. Yeniden mi gireyim derdi. Mahkemeye düğüne uğurlar gibi uğurladık. Baba oğul birlikte tahliye olacağını ümit etmiştik. Koğuşa sessiz döndüler. Babanın tutuklu evladın ise tutuksuz yargılanmasına karar verilmişti.

Veda zamanı gelmişti. Arkadaşlar koğuştan coşkuyla tahliye edilirdi. Alkışlarla kutlamalar yapılır; ıslıklarla tahliye haberleri diğer koğuşlara ilan edilirdi. Eksilen her tutuklu artan umut rüzgarıydı. O akşam ne kutlama yapabiliyor ne de üzülebiliyorduk. Vefa’nın babası içeride kalacaktı. Herkese sarıldı. Her sarıldığı arkadaşa „babam size emanet, ağzı bozuk aldırmayın, sinirlenir yaşlılığına verin, hastalanır mazur görün“ derdi. O senin olduğu kadar bizim de babamız, rahat ol, derdik. Herkese sarıldı. En son babasına sarıldı. Elini öptü. Ağladı ve gitti. Hepimiz ağladık. Gardiyanlar dudaklarını ısırdı. Gencecik pırıl pırıl bir evlat babasını koğuşta bıraktı ve gitti. Babayı evlattan dışarıda ayıranlar, içeride de ayırıyordu. Tutuklamayı zulmederek yaptıkları gibi, tahliyeyi de zulmederek yapıyorlardı.

Kaynak: Fehmi Acat | cizlavet.com

Diğer Yazılar

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy