‘Sağırlar İkaz Edildikleri Zaman Bu Çağrıyı Duyamazlar’

Yazar Recep Atıcı
web

Bir Sümeyra geçti bu dünyadan. Henüz 15 yaşındaydı… Ömrünün baharında bile değildi… Çocukluktan çıkmak üzere olup ergenliğin eşiğindeydi… Annesi içeride, kardeşleri dışarıda mahpustu… Kim bilir neler yaşadı Sümeyra’cığım! Muhakkak çok acı çekiyor olmalıydı. Bunu tahmin edip tuşlara basmak kolay. Peki onun hissettiklerini vicdanımızda hissettik mi? İşte orası meçhul…

Ah! Sümeyra’cığım, biliyor musun benim hiç kızım olmadı. Keşke elim sana uzanabilseydi de o çektiğin acıları paylaşabilseydim. Senin yaşadığın acıları paylaşamadığım için affet beni. Lafa gelince “acılar paylaşıldıkça azalır” dedim. Ama paylaşamadım işte…

İster dün himmetlik de, istersen vurdum duymazlık. Ne dersen de haklısın. On beş yaşında iki kardeşine annelik yapmanın dışında çok fazla alternatifin olmalıydı. Ama biz, o senin ihtiyacın olan alternatifi önüne koyamadık…

Ah Sümeyra! Kimseye anlatamadın mı içini acıtan ızdırabı? Eskiden olsaydı, sana sımsıkı sarılacak dostların olurdu. Başını okşayacak bir annen. Anlat hele derdini diyecek bir öğretmenin veya sıcaklığında seni rahatlatacak ablaların olurdu.

Kim bilir neler çektin? İtilip kakılmış olmalıydın… Zira, sen ve senin gibi yüzlercesi ‘Öteki’ denilerek aşağılandınız… Karakuşi Hakimler, öğretmen olan annene ‘terörist’ damgası vurdu. Annenin bunu hak etmediğini düşünüyor ve içini acıyordu. Bu yüzden olsa gerek yüreğin bir cam gibi kırılıp dökülüverdi…

Bir sen değilsin be Sümeyra! Hangi birinize ağlayalım? Kırk Haramilerin hangi birine kahredelim? Lanet olsun bunu sana reva görenlere ve seni bu hale koyanlara! Ve senin yaşadıklarına karşı sen yokmuşsun gibi davrananlara! Biliyorum meşrebimizde nefret ve kin olmamalı. Ama dahasına dayanamıyoruz be Sümeyra!

Sen benim gibi öğretmen olan bir annenin kızıydın. Kin ve nefret dolu gözlerle hep sana baktılar. Arkandan konuştular, alaylı bir şekilde gülüştüler. Öğretmenlerin şefkatle seni kucaklamak yerine senin itilip kakılmana seyirci kaldılar…

Seni bu halinle hayal edince, karlı dağlarda açlıktan ve soğuktan yarı donmuş, saklanacak yeri olmayan ceylanlar gibi titreyişin geliyor gözümün önüne. Kanadı kırık Leyleklere sahip çıkan bu necip! millete ne olmuştu ki? Tarihine küsmüş, mensup olduğu milletine ve öz değerlerine yabancı mıydılar? Hatta ondan da öte idealsiz ve yarınsız nesiller haline gelerek “mankurtlar” sürüsüne mi dönüşmüşlerdi?

Öyle olmasaydı tüm bu olanları keyifle izler miydi bir toplum! Bunca mezalim karşısında hısım, akraba, konu komşusu, eş-dost sesini yükseltmeli değil miydi? Daha düne kadar en dürüst, en temiz ve her yönüyle takdir gören insanlar değil miydiniz? Nasıl oldu da bir gecede terörist oluverdi bu insanlar diye hiç sormadıklarına göre demek ki hepsi ‘mankurtlaş’mıştı…

Sen işte, son on yıldır bu eracifi yığınının içindeydin. Babanın ve annenin acısını arttıran bir ceza idin sen onlar için. Zira senin gamın ve kederin arttıkça, babanın ve annenin acısı da artacaktı. Zaten sırf annenin acıcı artsın diye onu uzak bir ceza evine göndermişlerdi. İnsan Hakları Savunucu Ömer Faruk Gergerlioğlu senin acılarını duyurmak için meclis kürsülerinden sesini yükseltti. Heyhat! Kur’an’ın ifadesiyle “… sağırlar ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duyamazlar.” (Enbiya:45) ayetinin dediği gibi duymazlıktan geldiler.

Sadece kulaklarının üstüne yatmakla kalmadılar. Senin yanında babana-annene hakaret ettiler. Varsa birkaç akraban bayramlarda olsun “Üzme tatlı canını, biz yanınızdayız” deme yerine bilmiş bir ifadeyle “E, biz babanı ananı uyarmıştık zamanında!” diyerek seni kahrettiler.

Henüz bayram ziyaretinden yeni gelmiştin. Hapishane kapılarında, anneni ziyarete gittiğinde itilip kakılırken, devletin o asık suratı seni canından bezdirmiş olmalıydı.

web

Epilepsi rahatsızlığın vardı. Kardeşlerini doyurup yatağa yatırdıktan sonra bir başınaydın… Yorgundun… Geçmişteki mutlu ve huzurlu günleri özlemiş bir şekilde yatağa girmiştin. Yorgun yüreğin daha fazla dayamamış ve istiap haddinden fazlasını kaldıramamış olmalıydı…

Artık o kadar bitmiş ve tükenmiştin, o kadar umudunu yitirmiştin ki yatağında soğuk bedenini buldular…  Şimdi seni öksüz ve yetim bırakanlar kardeşlerini de yetim bıraktılar.

Ah be Sümeyra! Keşke içine düştüğün bu karanlıklardan seni çekip çıkarabilseydik. Keşke senin kederini ve gamını giderebilseydik… Amma biz de ağır yaralıyız be Sümeyra! Gerçi bu bahanemiz olmamalıydı. Zira biz yaşatmak için yaşamalı ve senin imdadına koşmalıydık. Bu da bizim ayıbımız. Sen bizi affet be Sümeyra! Ruzu mahşerde inşaallah Rabbim de bizi affeder. Her şeyi sonsuz rahmetiyle sarıp sarmalayan Rabbim seni de bağışlasın. Seni bu hale düşüren zalimleri de kahrüperişan eylesin…

YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN

web

Diğer Yazılar

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy