Kur’an’da Cariye – 2

Yazar Rasim Haner

Kur’an’da cariye konusu ilk olarak Nisa suresinin 3. ayetinde geçer.  Ayette şöyle buyurulur:

وَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا تُقْسِطُوا فِي الْيَتَامَى فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَاءِ مَثْنَى وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ ذَلِكَ أَدْنَى أَلَّا تَعُولُوا

“Himayeniz altındaki yetim kızlarla evlenince haklarını gözetemeyeceğinizden, adaleti sağlayamayacağınızdan endişe ederseniz, onlarla değil, size helâl olup arzu ettiğiniz diğer kadınlarla iki, üç veya dört hanım olmak üzere evlenin! Eğer bu takdirde de aralarında adaleti gerçekleştirmekten endişe ederseniz, bir kadınla veya elinizin altında olan cariyelerle yetinin. Bu durum, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.” (Nisa, 4/3)

Ayette, erkeklerin dört kadını nikahlayabileceği ifade edildikten sonra adaleti sağlayamamaktan korktuklarında bir kadınla ya da cariyelerle yetinmek gerektiği belirtiliyor. Cariye “ellerinizin malik olduğu” şeklinde bir tabirle ifade ediliyor, doğrudan cariye kelimesi kullanılmıyor. Fakat bu tabirden, sahabenin ve sonraki alimlerin anladığı mana, cariyedir. Özellikle Kur’an’ın ilk muhatapları olan sahabenin “mâ meleket eymânüküm” tabirinden cariyeyi anladıkları gayet açıktır. Bu konuda herhangi bir ihtilaf yoktur. Dolayısıyla kelimelerin sadece sözlük manalarından yola çıkarak bu tabiri, ‘hizmetçi’ olarak yorumlamak isabetli değildir. Ayrıca hizmetçi, köle değildir, hürdür. Hür olan hizmetçiyi diğer hür kadınlardan ayırıp ayrıca zikretmenin bir manası yoktur. Ayette  أَوْ(veya) bağlacı kullanılarak hür kadının dışındaki bir statüden bahsedilmektedir ki o da ‘elin sahip olduğu/sahip olunan’ cariyedir.

Burada hür kadınlardan “kadınlar” diye bahsedilirken cariyelerden “ellerinizin malik olduğu/sahip olduğunuz” şeklinde bahsedilmesi, gerçek hayatta olduğu gibi iki kadın arasında bir farkın olduğunu gösteriyor. Hür kadınlar için nikah zikredilirken, cariye için sahip olmaktan bahsediliyor. Çünkü bu iki kadın arasında statü/konum farkı vardır. Cariyeliğin yaygın olduğu toplumlarda geçerli olduğu üzere, hür kadının yeri ve konumuyla cariyenin yeri ve konumu çok farklıdır. Bu farklılığın bir neticesi olarak, evlenecek olan hür kadının pazarlık gücü vardır. Mehir konusunda istediği miktarı talep edebilir. Sülalesini, hayat standardını, yetiştiği kültürü düşünerek evlenecek kişiyi kendisi seçebilir. Bu yüzden bir erkek için, hür kadınla evlenmek cariyeye nispetle daha zordur. Cariyenin ise toplumdaki konumundan dolayı böyle bir özgürlüğü yoktur. Evlenme ya da evlendirme hakkı, sahibine aittir. Pazarlık gücü yoktur. Mehir talep edemez. Efendisinin hayat standardına razı olur. Bu yüzden mehir ve benzeri zorluklardan dolayı normal bir kadınla evlenmeye gücü yetmeyen ya da hür kadınla evlendiğinde adaleti sağlayamayacağını düşünen kişinin, sahip olduğu cariyeyle yetinmesi daha kolaydır. Din, kişiye nefsini ve neslini korunması adına böyle bir kolaylık sağlamıştır.

Cariyeyle yetinmek ne demek ve nasıl olacak? Cariyeyle yetinmek; onunla beraber olmak, cinsi münasebette bulunmak demektir. Peki bu beraberlik, nikahla mı yoksa başka bir akitle mi olur? Hür kadından farkının gereği olarak cariyeyle nikah kıymak gerekmez. Çünkü o satış akdiyle sahip olunmuş bir mülktür. Nikah kıyılırsa o zaten hürriyetine kavuşturulmuş ve hür kadın statüsüne sahip hale gelmiş olur. Bu konuda İslam, cariye sahiplerini teşvik eder ve onlara cariyelerini hürriyete kavuşturmanın yollarını gösterir. Ancak cariyesini hürriyetine kavuşturmak istemeyen sahibi, onunla nikahsız beraber olabilir. Bu, köleliğin bulunduğu toplumlarda hür kadınla cariyenin toplumsal statüsüne uygun olarak konulmuş bir hükümdür.

Normal zamanlarda cariyeyle beraber olmanın şartı, ona satış akdiyle sahip olmaktır. Hür kadınla nikah akdi imzalanmasına karşılık, cariye konusunda onun sahibiyle satış akdi imzalanır. Kişi satın aldığı cariyesiyle beraber olabilir. Beraber olduğu cariyesinden çocuğu olursa, o cariye cariyelik statüsünden çıkar ümm-ü veled (çocuk annesi) statüsüne yükselir. Sahibi vefat ettikten sonra da tamamen hür hale gelir.

Normal zamanların dışında ise cariyelere, sadece savaşlardan sonra, esir alınan kadınların devlet yetkilisinin izni ve taksiminden sonra sahip olunabilir. Zaten İslam’a göre bir köle veya cariye, ya savaşlardan sonraki esir alınan gayrimüslimlerin paylaşımıyla (ki söz konusu dönemlerde bütün dünyada cari olan savaş hukukunda uygulama böyledir) ya da diğer zamanlarda satış işlemiyle alınabilir. Bu iki yolun dışında köle ve cariye elde etmek söz konusu değildir. Dolayısıyla baskınlar, zulümler, adam kaçırma, yağma, borç karşılığı rehin alma gibi yollarla hiç kimse köle veya cariye haline getirilemez. Din böyle bir şeye asla cevaz vermez. Bu açıdan, son yıllarda IŞİD türü yapılanmaların, din adına hareket ettikleri iddiasıyla, baskın yaptıkları köy ve şehirlerde yakaladıkları insanları köle veya cariye olarak ilan etmeleri ne dinle ne de ahlakla telif edilemez. Bu tür hareketler kaba cehaletin, dini bilmemenin, temel kaynakları keyfî ve nefsî yorumlamanın birer neticesidir. Bu konu üzerinde, yazımızın ilerleyen bölümlerinde ayrıca duracağız. Şimdilik geçiyorum.

Bir erkeğin, hür kadınlarla evlenmek dururken cariyesiyle yetinmesi, aslında toplumsal statülerde bir derece aşağıda kalmak demektir. Bu ise genelde erkeklerin kolay kabul edeceği bir şey değildir. Ayet, bize erkeğin gücü yettiği durumlarda hür kadınla evlenmesi gerektiğini salıklıyor. Zaten toplumda esas olan da budur. Hür kadınla evlenmeye yukarıda zikrettiğimiz sebeplerden dolayı güç yetiremeyen erkeğin ise cariyesiyle yetinmesi tavsiye ediliyor. Bu tavsiyenin altında, aynı zamanda bir fedakârlık talebi de vardır. Çünkü hür kadınla evlenemeyip cariyeyle beraber olmak zorunda kalmak, toplum telakkileri açısından birkaç derece aşağıya inmek demektir.

Günümüzde toplumsal statülerin ve kast sistemlerinin yaşandığı, bir statüye ya da kasta sahip olanın diğer statü ve kastlardan biriyle evlenmediği/evlenmek istemediği kültürlerin mevcudiyetini düşündüğümüzde, bu konu zannediyorum daha iyi anlaşılacaktır. Bu yüzden bir cariyeyle beraber olmak zorunda kalmak, zannedildiği gibi zevkle peşine düşülecek bir şey değil, düşünerek hareket edilecek, toplumsal bakış açılarını nazarda tutmayı ve hatta kınanmayı bile göze almayı gerektirecek bir konudur. Din açısından, kişinin cariyesiyle beraber olması ve onunla yetinmesi kınanacak bir durum değildir. Müminûn suresinin altıncı ayetinde bu açıkça ifade edilir. Fakat toplum telakkileri her zaman dinin gösterdiği istikamette gelişmez. Bazı toplumlar kendilerine ait oluşturdukları anlayışlarla, cariyesiyle beraber olup da hür kadınla evlenmeyeni ya da evlenemeyeni kınayabilir. Bu sebeple cariye sahibinin, muhtemel kınamaları göze alarak hareket etmesi gerekir. Toplumun bakış açılarını kaldıramayacak, kınamalara göğüs geremeyecek olanların yapabileceği en güzel şey ise önce cariyesini azad edip hür kadın statüsüne çıkarmak sonra da onunla nikah kıyarak evlenmektir. Dinimizin esasında nihai olarak teşvik ettiği uygulama da budur.

Konuya Nisa suresinin 24. âyetinin ele alındığı yazıyla devam edeceğiz.

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy