Kış Kampları I MEHMET YAVUZ ŞEKER

Yazar Mehmet Yavuz Şeker

Kitap okuma kampları da deniyor malum. Ama oralarda kitap okuma kadar, sohbet-i canan da önemli. Namazlar 5 vakit cemaatle, arkasından uzun tesbihatla eda ediliyor. Sonrasında Hocaefendi’den kısa veciz videolar dinleniyor. Çocuklar için onları yetiştirmeye yönelik sınıflar teşkil ediliyor. Büyüklerin de küçüklerin de gönüllerindeki iman tohumları inkişaf etsin diye hâlî ve kavlî dualar ediliyor. İslam’ın vadettiği cennet âsâ dünyanın küçük bir numunesi, bu kamplarda yaşanılıyor. Hemen herkes mutlu. Tatlar damaklardan hiç eksik olmuyor. Maddî lezzetler, manevî zevklerle harmanlanıyor. Kampların bitimine yakın, gönüllerde oluşan sızı “seneye yine geliriz” düşüncesiyle hafifletilmeye çalışılıyor.

Hocaefendi’nin 50 yıl kadar önce “kırda çadır” adıyla başlattığı, merkezdeki bu küçük çıkıntı, günümüzde “kış kampları” adıyla muhit hattında büyük bir açı meydana getirmiş durumda. Hocaefendi bu kampların ruhu. Binlerce insanın bir araya gelmesine en büyük vesile. Hep hayırla ve minnet duygularıyla yad edilen, her vakit kendisine dua edilen talihli.

Bu kamplardan maksat keyfiyet kazanma, uhuvveti geliştirme, yüksek ahlakî değerlerle süslenme, imanı tahkike yükseltme, Rable irtibatı derinleştirme. Sohbetler, okunan kitaplar, yapılan bütün aktiviteler hep bu âlî gayelere yönelik.

Bu yüzden, sohbetlerde genellikle kalp ve ruh hayatı üzerinde duruluyor. İnsanların Yüce Allah’a daha iyi kul olabilmeleri için tahşidat yapılıyor. Allah’ın onları yaratmadaki muradını gerçekleştirme adına yollar gösteriliyor, motive edici örnekler veriliyor. Hak’la beraberlik manasına gelen “maiyyet” sahibi olma hususu insanlara imrendiriliyor. O’nun yakınlığını hissedebilme adına yapılabilecek işler üzerinde duruluyor. Hayatın bir yol, insanın yolcu, bu yolun sonunda ulaşılmak istenen hedefin de Yüce Allah olduğu kalplere nakşedilmeye çalışılıyor.

Dinleyiciler bu anlatılanların çoğunu biliyorlar aslında. Bununla birlikte kampa gelmek, yoğun bir programa tâbî olmak, yenilenme cehdinin olmazsa olmazları. Hedef kadar yol da güzel, tadını çıkarmalı.

Zira şimdiye kadar her gayretli mümin, Allah ile beraberliği, O’na yakınlığı kendi seviyesinde idrak için değişik yollar denemiştir. İtikaf, halvet, uzlet gibi metotların Hak’la beraberliği temine vesile olmaları gibi bu kamplar da aslında aynı gayeye hizmet için yapılmaktadır.

Zira hiçbir zaman mutlak manada “yalnızlık” yoktur. Bilakis, insana kendinden daha yakın olan Yüce Allah’ın bu yakınlığını hissetmek, bu “kurbiyet” bilince uyanmak vardır.

Kamplarda, katılımcıların çoğunun beyin yapıcısı, fikir dünyalarının şekillendiricisi olan Hz. Bediüzzaman, değişik mütalaa ve müzakere ortamlarında hatırlandı. Eserlerinden ve hayatından örnekler aktarıldı, referans verildi. Bunlar içerisinde iki tanesi, “gayeli yaşama” ve “Allah’a vakit ayırma” adına önemliydi.

Bir defasında Mustafa Sungur abi, Üstadın odasına girmiş, söz dönmüş dolaşmış ve Üstadın şu cümlesine gelmişti: “Kardeşim, ben evrâdu ezkârımı yaparken, acaba Şâzelî hazretleri gibi duyabilir miyim diye yıllarca kendimi zorladım, şimdi elhamdülillah duyuyorum.”

Hz. Bediüzzaman bu sözleriyle, gaye odaklı bir ömür yaşanması gerektiğini, kendi hayatından örnekleyerek ifade etmiş oluyordu.

Bir başka defasında ise Üstad, Kastamonu’da ikamet ederken, talebelerinden Emin abi, sabah namazı vaktinde gelir, Üstadın odasındaki sobayı yakardı. Bir defasında biraz erken gelmiş olmalı ki, içeri girdiğinde Üstadı dua ederken görmüş ve kendi ifadesiyle bu manzarayı tam bir buçuk saat ürpertiyle izlemişti. Neden sonra Üstad duayı bitirince Emin abiyi fark etmiş ve “Olmadı Emin olmadı. Bu kadar erken vakitte benim odama girmeyecektin. Benim Allah ile öyle bir vaktim vardır ki, o vakitte yanıma hiç kimseyi kabul etmem” demişti.

Zira her insan, içinde bulunduğu şartlara göre ama muhakkak Allah’la konuşmalı, dua dua yalvarmalı, af dilemeli, O’na vakit ayırmalı idi. Sübjektif mükellefiyeti bunu gerektiriyordu.

Anlatılanlar içerisinde Avârifü’l-Meârif’ten bir alıntı da vardı ki insanları, namazlarına motive etme adına tesirliydi. Tasavvufun kurucu düşünürlerinden Ebu Süleyman Dârânî anlatıyordu. Bir hadisten mülhem veya keşfen aldığı bir bilgiydi bu: “Kul, namaza durunca Yüce Allah, meleklerine “Kulum namaza durdu. Onunla Benim aramdaki perdeyi kaldırın” der. Kul namazda gözleriyle sağa sola bakmaya başlayınca bu defa Cenab-ı Hak meleklerine şöyle seslenir: “Kulum namazda başka yerlere bakmaya başladı. Aramızdaki perdeyi indirin ve onu tercih ettiği şeyle baş başa bırakın.”

Kamplara katılan müminler, imanda derinleşebilmek, ibadet ve hizmetlerini artırabilmek, hayatlarına yeni açılımlar getirebilmek, daha yüksek hedeflere ulaşabilmek adına metafizik gerilimleri ve motivasyonları tam, gönülleri mutmain olarak evlerine döndüler.

 

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy