Bu yazıda, Hizmet Hareketi’nin rehber ve öğretmenlerinin henüz öğrencilik yıllarındayken kaldığı ve Hizmet anlayışının temel düsturlarını benimseyip yaşadıkları “ışık evlerin” manevi alt yapısını anlatmaya çalışacağız. Hareketin ilk ışık evi, İzmir’de 1968’de açılsa da Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin talebeleriyle yaşadığı evin manevi havası ve düsturları ışık evlerde esas alınmıştır. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin ev düsturlarını Fethullah Gülen Hocaefendi esas almış ve kendi bazı kriterleriyle bu anlayışı mecz ederek kendi talebelerine aktarmıştır. 1969 yılında 20 kadar talebesini Ankara’ya göndermiş ve Bediüzzaman’ın talebelerinden Bayram Abinin açtığı evlerde bir süre kalmalarını istemiş; evlerin manevi havasını ve temel prensiplerini öğrenip hayatlarına tatbik etmelerini istemiştir.
Fethullah Gülen Hocaefendi; Peygamberi bir yaklaşım olarak Mekke’de “Darül Erkam” evi ve Medine’de “Ashabı Suffe” ortamı tarzında ışık evler açılmasını teşvik etmiş, bu çerçevede; Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin sünnete uygun ev anlayışını benimsemiş ve kendi bakış açısını da katarak ”ışık ev” ocağını geliştirmiştir. Kendileri ışık evlerin misyonunu şöyle ifade etmiştir:
“İlk dönem itibarıyla, İslâmî tebliğ ve irşad hareketinin başlangıcına baktığımızda, Allah Rasulü (sav) de bu işe, bu tür evlerle başlamıştır. Evet, bir evle başlamıştır Nebiler Serveri (sav).. ve derken ‘yeryüzü bir mescid, Mekke bir mihrab, Medine de bir minber’ haline gelmiştir. Dünyada yediden-yetmişe kadın-erkek bütün insanlar, bu mescidin cemaati ve bu irşad ve tebliğ mektebinin de istidatlı birer talebesi olmuşlardır.
Bize gelince; Nur sûresindeki bu nur; ‘Allah’ın, içlerinde şan ve şerefinin yükselmesine ve isminin zikredilmesine izin verdiği evlerdir; Onların içinde sabah akşam O’nu tesbih ederler..’ (Nûr/36) âyetiyle irtibatlı, daha doğrusu bu âyetle yakın bir münasebeti olduğunu zannettiğim bu ışık evler, Müminlerin yeniden bir kez daha gönüllere duyurulmasında âdeta minare şerefeleri gibi bir vazife görmüşlerdir. Zaten bu işin başındaki zat da kendini anlatırken “13. asrın minaresinin başında durmuş, sureten medenî, sireten geri insanları camiye davet ediyorum” demiyor mu? Aslında o, herhangi bir minarenin başına çıkarak ellerini kulaklarına koyup bağırmış değildi. Ama o, Barla’daki minaresi ve o minarede bir şerefe rolünü üstlenen -bugün de hâlâ bütün heybetiyle ayakta duran çınar ağacının yanındaki- mübarek âramgâhından sesini insanlığa duyurmaya çalışmıştı. Bu, -bana göre- İbnü’l-Erkam’ın evi, Allah Rasulü’nün saadethanesi ve Gazalî’lerden, İmam Rabbanî’lerden geriye kalan ve her yanıyla nuraniyet ifade eden bir minare şerefesiydi.”
Abdullah Aymaz Abi, ışık evlerin manevi dinamiklerini, Fethullah Hocaefendi’nin yorumu çerçevesinde şöyle anlatıyor:
“Işık Evlere, Yunus Suresinin 87. Ayetinde işaret edilmiştir, Cenab-ı Hak; Hz. Mûsâ’ya(AS) ve kardeşi Harun’a(AS); Mısır’da evler açmalarını emretmiştir.
Yunus Suresinin 87. Ayetinde; “Kavminiz için Mısır’da (sığınak olarak) evler hazırlayın ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın. Namazı dosdoğru kılın. Mü’minleri müjdele.” diye buyurulmuştur. Burada “kıbleten” tabiri vardır. 1981 yılında İstanbul’da, Hocaefendi’nin bulunduğu yerde meal okurken kendisine sordum; “Hocam burada geçen “kıbleten” tabiri değişik tefsirlerde “kıbleye doğru” manasıyla ifade ediliyor, ne buyurursunuz?” deyince, kendileri; “O da olur ama esas oradaki mana “matmah-ı nazar” dedi. Yani kıble gibi çok güzel, beğenilmiş, imrenilecek, “Ben de içinde olsaydım.” dedirtecek matmah-ı nazar, yani nazarın matmahı, tamah edilecek güzellikte evler edinin, manasında.” Hz Musa (AS) ve kardeşine Allah böyle emrediyor.
Ayrıca Nur Suresinin, Nur ayetinde de bu konu anlatılıyor; hem elektriğe işaret eden (Birinci Şua’da da var) hem de hizmete 10 parmağıyla işaret eden ayetler var. Peki bu nur nerede bulunur; “Fi buyutin ezina(A)llahu en turfe’a…” yani “Allah’ın izin verdiği evler…” Bunlar Hocaefendi’nin vaazlarında da var. Allah’ın izin verdiği evler… Türkiye de bir dönem camiler, medreseler, tekkeler, dini duyguların yaşandığı yerler yasaklandı ama “Allah’ın izin verdiği evlere” bir şey olmadı. Evler yani Işık evler açıldı. Çünkü Nur Ayetinin devamında var; “Orada kimler kalır?” ona varıncaya kadar… Nur Ayetinde geçtiği şekliyle; “Ricalun la tulhihim…” yani “Allah’ın, yüceltilmesine (tazim edilmesine) ve içlerinde isminin anılmasına izin verdiği evlerde, hiçbir ticaretin ve hiçbir alışverişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namazı kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoymadığı öyle er kişiler vardır ki, buralarda sabah akşam O’nu (Allah’ı) tesbih ederler.“ adam gibi adamlar, bu evlerde kalır mealinde bu evlere işaretler var… Üstadımız önceleri tek başına kalır. Bilhassa Emirdağ’da ikinci dönem Afyon mahkemesinden sonra talebelerini yanına almıştır. O dönemden sonra; Ceylan Abmiz, Sungur Abimiz, Bayram Abimiz, Zübeyr Abimiz, Tahiri Abimiz Üstadın yanında kalmış ve hayatının 24 saatini gözlemlemişler… Bayram Abi diyor ki; “Üstadın yanında bir düğme vardır, basınca zil çalar ve nöbete göre sıra kimdeyse içeri koşarak girer ve söylediklerini yerine getirir…” Mesela sünnete uygun olarak yatsıyı kılar ve istirahate çekilir. 3 saat istirahat eder ve sonra kalkar zile basar nöbetçi Üstadımız yaşlı ve hasta olduğu için sıcak veya ılık suyunu nasıl isterse hazırlar abdest alır ve teheccüt kılar, ne kadar kılıyorsa ve sonra 5 metrelik dua listesindekilere isim isim dua eder. Peygamberlerden, evliyadan, asfiyadan, kutuplardan ve büyük zatlardan başlayıp talebelerine ve ailelerine kadar isim isim dua eder. Üstad sonra ezberlemiş o listeyi. Üstad “İsmen dua taahhütlü mektup gibidir, direkt gideceği yere gider.” diyor. Sonra sabah namazı cemaatle kılınır. Üstad bazen kendisi kıldırır bazen de Tahiri Mutlu Abi kıldırır ve tesbihat yapılır. Biz tesbihatı toplu yapıyoruz Hocaefendi herkes öğrensin, diye toplu yaptırıyor…. Sonra tesbihat yapılır. Tesbihatı ya biri sesli yapar ya da herkes kendisi tesbihat yapar; kamplarda yeni gelenler öğrensin diye ve coşku olsun diye Hocaefendi toplu tesbihat yaptırırdı. Üstad ve talebeleri abilerimiz tesbihattan sora halka oluştururlar ve herkes sırayla birkaç sayfa risale okur… Üstadtan bir süre sonra; Bayram Abi Ankara’da, Zübeyr Abi’de İstanbul’da evler açar ve Üstad’ın ev prensipleriyle gençleri yetiştirirler.
1969 yılında Hocaefendi İzmir’den bizleri, iki Minübüs arkadaşımızı Ankara’ya getirmiş orada Bayram Abinin açtığı evlerde kalarak evlerin hayat prensiplerini öğrenmeye çalışmıştık.”
Yazarımıza, “[email protected]” mail adresinden ulaşabilirsiniz.
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYINIZ