Birinci düstur bizlere hangi mesajları veriyor?
Birinci düstur, ferdî ihlastır. Diğer üç düstur ise ictimaî ihlastır.
Bu düsturda Tevbe suresi 72. ci ayetine işareten “Amelinizde Rızâ-yı İlâhî olmalı.” denilerek en yüksek makam olan rıza makamı hedef gösteriliyor.
“Buhranlı Günler ve Ümit Atlasımız, sf. 25-30” da; “Rıza ve Rıdvan arasında fark var mıdır? Rıdvana ulaşmanın önemli vesileleri nelerdir?” diye sorulan bir soruya çok ilginç cevap veriliyor. “Dünyada Rıza peşinde olan ahirette Rıdvana erer. Dünyada rıza, ötede Rıdvan” deniliyor.
“Eğer O râzı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer o kabul etse, bütün halk reddetse te’siri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti gerektirirse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabûl ettirir, onları da razı eder. Onun için, bu hizmette doğrudan doğruya yalnız Cenab-ı Hakk’ın rızasını esas maksad yapmak gerektir.”
Soru : Burada geçen “Onun için, bu hizmette doğrudan doğruya yalnız Cenab-ı Hakk’ın rızasını esas maksad yapmak gerektir.” cümlesindeki doğrudan doğruya tabirini nasıl anlamalıyız?
Cevap: Buradaki “doğrudan doğruya” ifadesine ciddi bir anlam yüklenmiştir. Yani maksadınızda Allah’ın rızası olsun, sakın ola bu maksada ulaşmaya çalışırken o maksada hizmet ettiğini düşündüğünüz başka maksatları hedefinize koymayın demektir.
Bir örnek vermek gerekirse; ‘Ben falanca kişiye güzelce anlatıp meselemi beğendireyim; sonra o, beni ve meselemi kabul etsin ve böylelikle ben de rızayı ilahiyi elde etmiş olayım. Yeni insanlara ulaşalım, sırtımızdaki yük hafiflesin’ demeyiniz.
Demeniz gereken şudur: “Rabbimin rızasını kazanmak için anlatmalıyım.” deyin ve anlatın; gerisi ile uğraşmayın demektir. Beklentiye girmemenin esas olduğunu ders veriyor.
İkinci Düstur’dan alacağımız dersler nelerdir?
Bu İkinci Düstur ictimaî ihlastır.
“Bu hizmet-i Kur’aniyede bulunan kardeşlerinizi tenkid etmemek ve kendinizi onların üstünde, onlardan daha faziletli göstererek gıpta damarını uyandırmamaktır.” Konunun özeti bu ilk paragrafta verilmiş daha sonra detaylıca anlatılmıştır.
Tenkit konusu iyi anlaşılmalıdır. “İnsaf elindeki tenkit, hakikatı rendeçler.” Böyle tenkitlere ikaz, irşat, uyarı, öğüt denir. Fakat her şeye itiraz etmek ve alternatifsiz tenkitlerde bulunmak yıkma hamlesidir.
Evet, ” Her şeyi tenkit, her şeye itiraz, bir yıkma hamlesidir. Şayet insan, bir şeyi beğenmiyorsa, ondan daha iyisini yapmaya çalışmalıdır. Zira, yıkmaktan harabeler, yapmaktan da mâmûreler meydana gelir..” (Ölçü veya Yoldaki Işıklar)
Bu düstur; bir kardeşimizin gıbta damarını tahrik etmemenin düsturlarını ya da içtimaî ihlas adına üzerimize düşen on beşten fazla sorumluluğa işaret etmektedir.
Bu uzun cümlenin yüklemlerini ayırdığımızda karşımıza çıkan tablo şöyledir:
Bir Nur talebesi; Rekabet etmez. Tenkit etmez. Ayıbını görmez. Bilakis noksanını ikmal eder. Kusurunu örter. İhtiyacına yardım eder. Vazifesine muavenet eder. Birbirinin önüne tekaddüm edip tahakküm etmez. Tenkit edip sa’ye şevkini kırıp atalete uğratmaz. Belki bütün istidatları ile birbirinin hareketini umumi maksada tevcih etmek için yardım ederler. Hakiki bir tesanüd bir ittifak ile yaratılış gayelerine yürürler. Kardeşler birbirlerinin kusurunu örtmek için yarışmalı. Noksanını tamamlamak için –kardeşini rahatsız etmeden- can atmalı. Diğerinin önüne geçerek onun hizmet ve hareket sahasını daraltmamalı. Tenkit ederek en önemli bir sermaye olan ŞEVKİ kırmamalı, hizmet etme motivasyonunu yaralayıp kardeşinin tembelliğine ve hizmetlerin yarım kalması gibi bir zulme sebep olmamalı. Eğer bir kardeşin şevkinde bir kırılma varsa onu tatlı bir dille ve hissettirmeksizin tekrar eski şevkine ulaştırmalı.
“Nasıl ki, insanın bir eli diğer eliyle rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkit etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez.. Hatta hepsi birbirinin noksanını tamamlar, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder.
Yoksa insanın hayatı söner, ruhu gider, cismi de dağılır.”
Bu ikinci ihlas düsturu önde görünenlerin-idarecilerin- (Önde görünme ile önde olma farklıdır.)
beraber hizmet ettikleri kişilerin gıbta damarını tahrik etmeme adına üzerlerine düşen belli başlı vazifeleri söylemektedir.
Mesela bir idarecinin takdiri bir kıymet ifade ediyorsa, takdiri hak eden dostlarından takdirlerini sakınıp cimrilik yapmamalı. Ya da sahiplendikleri kimseleri başkalarını askıda bırakacak ölçüde sahiplenmemelidirler. Takdirlerinde ve imkanların paylaşımında kimilerine cömert, kimilerine de cimri davranmamalıdır. Adam kayırma olmamalıdır.
Önde görünenlerin dikkat etmesi gereken bir diğer husus ise insanları kendi bilgi, tecrübe ve yetenekleriyle kıyaslayıp, onları yetersiz görmemelidir.
Söz dinleyen, hiç itiraz etmeyen, sempatik ve iletişimini kolay buldukları insanlarla iş yapma eğilimine girmemelidirler.
Bilgi, tecrübe ve yetenek vs. elbette ki önemli kriterlerdir, lakin tek geçer akçe değillerdir.
Maharet, yetenek ve salahat, dindarlık beraber olmalıdır.
Bu düstur dikkate alınmadığında bu hizmet bir özel yetenekliler kulübüne döner ki, ihlas ortadan kalkar.
Bu uyarılar yapıldıktan sonra şu veciz ifadelerle konu tamamlanıyor:
İşte ey Risale-i Nûr Şâkirdleri ve Kur’anın hizmetkârları! Sizler ve bizler öyle bir insân-ı kâmil ismine lâyık şahs-ı mânevînin âzalarıyız.. ve ebedî hayatta sonsuz saadeti getirecek öyle bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz.. Rabbimizin, ümmet-i Muhammedi (aleyhissalatu vesselam) kurtuluş sahili olan “Darü’s-selam”a çıkaracak bir gemisinde çalışan hizmetkârlarız.
İkinci düsturdaki önemli uyarıların açılımını bir sonraki yazımızda ele alalım.
Rabbim ihlas ve samimiyetten ayırmasın.
Hizmetten | Halil Şimşek