Sevgili Dostlar!
Bu köşeyi takip edenler hatırlayacaktır. Etrafımızda yaşanan olumsuzlukların ve sıkıntıların oluşturduğu boğucu atmosfer sebebiyle Akif’ten alıntı yaparak, ‘Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı? Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!’ demiştim bundan birkaç hafta önce. Evet bazen insanın dayanma eşiği tükenince bu söz dilinin ucuna kadar geliyor.
İşte bu günlerde gene böyle bir ruh haleti içindeyken Üstadımız Bediüzzaman’ın şu beyanı imdadıma yetişti: “Neden dünya herkese terakki dünyası olsun da yalnız bizim için tedennî dünyası olsun?” O bu sözü Osmanlının yıkılış hengamesinde söylemiştir. Yani her şeyin künde üstüne künde devrildiği dönemde kendisine, “Sen hayal ile hakikati karıştırıyorsun” diye itiraz edenlere söylemiştir.
Evet, ben de bu sözden mülhem diyorum ki; neden dünya herkese ümit pompalasın da yalnız bize hüzün ve keder boca etsin? Allah aşkına dünyaya bakarken gözümüze taktığımız Türkiye gözlüğünü bir kenara bırakalım. Evet, ülkemizde geçici bir küsûf (güneş tutulması) ve husûf (ay tutulması) yaşanıyor. Ancak bilenler bilir dünyanın bir yerinde güneş veya ay tutulması yaşanırken diğer yerlerinde bu durum hiç görülmez veya fark edilmez. O yüzden dünyaya sadece ülkemiz perspektifinden bakmayalım.
Gözümüzden her şeyi bulanık gösteren o merceği atalım. Onun yerine “Güzel gören güzel düşünür” vecizesinde olduğu gibi etrafımızdaki güzellikleri de görmeye çalışalım.
Bakınınız, Brüksel’in Sainte Suzanne Kilisesi’nin mutfağında kırka yakın hizmet gönüllüsü ablamız her Cuma 500’u aşkın evsize sıcak yemek pişirip dağıtıyormuş. İstikrarlı bir şekilde ihtiyaç sahiplerine destek olan bu gönüllüler grubunu, Brüksel Piskoposu Jean Kockerols bu hafta mutfakta ziyaret etmiş. Onlarla beraber önlüğünü takıp mutfakta yemek yapmış ve çay-kahve molasında da hizmet gönüllüleri ile sohbet etmiş. Piskoposu Kockerols, “Bu faaliyetler toplumu birleştirirken, önyargıları da yıkıyor” dedikten sonra; Hizmet Hareketi gönüllülerine yapılan haksızlıkların bitmesi için dua ettiğini söylemiş ve ardından şunları eklemiş: “Sizinle birçok ortak noktamız bulunuyor. Öncelikle insanlık kardeşiyiz, sonra dindar insanlarız. Birbirimizi çok iyi anlıyoruz. Ne mutlu bize ki, dünyanın en kozmopolit şehrinde ortak dilimiz iyilik.”
Bakınız gözümüzdeki buğulanmış gözlükleri çıkarınca karşımıza daha nice güzellikler çıkıyor. İşte bunlardan biri de Almanya’da Uluslararası Dil ve Kültür Festivali’nin (IFLC – International Festival of Language and Culture) her şeye rağmen kendine düşeni yaparak “Yıkılmadık ayaktayız” demesi. Almanya’nın Geseke şehrinde 20. yılını kutlayan IFLC, hafta sonu Almanya’ya özel Türkçe şarkı yarışma finali yapmış. Reha Yeprem’in sunduğu finalde birinciliği ise ‘Geçer’ adlı parçayla Kazakistan’dan Eva Shirko kazanmış.
Evet sevgili dostlar! Ülkemizin gözümüze zorla takmaya çalıştığı kirli gözlüğü çıkardığımızda bakınız daha neleri fark edeceğiz. Türkiye’de yaşanan tenkil sürecinin bir sonucu olarak Avrupa’ya mülteci olarak gelen kardeşlerimiz her gün yeni bir başarı hikayesi ortaya koyuyor. İşte hepimizin gönlüne su serpecek o güzelliklerden bir de Eren Akdağ ismindeki kardeşimizin başarı hikayesi. Eren, Almanya’ya 4 yıl önce gelmiş. Kısa sürede Almanca öğrenmekle kalmamış, yaşadığı Rhein-Kreis Neuss şehrinin en başarılı göçmen öğrencilerinden biri olup Belediyenin verdiği aylık 300 Euro’luk burs kazanan iki isimden biri olmuş.
Bir başka başarı hikayesi ise mülteci akademisyen Naciye Temiz’e Fin Edebiyat Derneği’nden verilen ödül.
Fin Edebiyat Derneği (SKS) tarafından düzenlenen “Mülteci Yolculukları” yazma yarışmasında Türkiye’de öğretim görevlisiyken 15 Temmuz darbe girişiminin ardından terörist ilan edilen Temiz, yaşadıklarını kaleme aldığı hikayesi ile ödül kazanmış.
“Var Olma Mücadelesi” başlıklı yazısı ile ödül kazanan Temiz, darbe gecesi geçmişinin bir kenara konulduğunu ve hayatının karartıldığını söyledikten sonra “O gece bir hiç oldum. Uzun zaman sonra belki de en çok ihtiyacım olan bu güzel ve anlamlı ödülü aldım. Bu ödülü hikayemde bahsettiğim var olma mücadelesine destek olarak yorumluyorum” demiş. Arkasından da cebri olarak göğüslediği bu ‘Hicret’ yolculuğunu bir ‘doğum’ ve ‘yeniden var olma’ süreci olarak tanımlamış.
Evet, güzel insanlar, her taraf bahar kokuyor. Güneş, parlak yüzünü üstümüze çevirmiş; “Biraz da bana bak. Niye hep kesif maddeden oluşan torağa gözünü dikmiş “Her yer karanlık, mahşer mi Ya Rab!” türküsü söylüyorsun. Leylak, erguvan ve zambak kokulu baharı hiç yoktan var eden Allah, bu kıştan sonra mavi-mor rengarenk baharı da yaratmaya muktedirdir” diyor.
Sevgili Dostlar! Demem o ki, ‘Yolun Kaderi’ olan hadiselere takılıp kalmadan Güneş’e (Allah) olan yolculuğumuzu devam ettirelim. Naciye kardeşimizin dediği gibi; “Hicret yolculuğunu bir ‘doğum’ ve ‘yeniden var olma’ süreci olarak görüp Güneş’in imtihan olarak arkamıza bıraktığı gölgemize takılmadan ufuktaki yarınlara göz kırpalım vesselam…