Dil, sadece insanlar arasında iletişimi sağlayan bir araç değildir. Dil, aynı zamanda hayat anlayışını, kültürü, değerleri ve inanç sistemini de taşır ve nesilden nesile aktarır. Biz insanlar, dildeki kelimeler ve cümleler aracılığıyla düşünür, yorum yapar ve karar veririz. Ana dildeki kelimelerin yüklü olduğu anlamlar ve değerler hayata bakışımızın ve inanç yapımızın temel taşlarıdır adeta. Bizler temel eserlerimizi ve diğer faydalı kitapları okurken de kelimelerin, cümlelerin ve paragrafların kazandığı özel anlamları düşünerek okur ve anlarız.
İnsanlarımızın, entegrasyonu sağlıklı bir şekilde gerçekleştirmesi için ana dilin ve ana dili taşıyan değerlerin korunması çok önemlidir. Ana dilin kaybıyla beraber bazı değerler de kaybolduğu için entegrasyon asimilasyona dönüşür. Kısaca bireyler yeni ülkelerinde bir yandan kendi dillerini, kültürlerini ve inançlarını koruyup bir yandan da geldikleri ülkenin dilini ve ortak yaşama kültürünü benimsiyorlarsa entegrasyon doğru zeminde gerçekleşmiş olur. Ancak ana dil kaybı veya yozlaşmasıyla beraber değerler kaybı da başlayacağı için asimilasyonun yok olma sürecine maalesef girilmiş olacaktır.
Batı dünyasında yaşayan çocuklarımız ve gençlerimiz bulundukları ülkelerin dillerini ve hayata ait kurallarını çok iyi öğrenirken aynı zamanda ana dillerini ve değerlerini de korurlarsa asimilasyona uğramadan sağlıklı bir entegrasyonu gerçekleştirmiş olurlar. Ana dil korunmadan entegrasyon doğru zeminde gerçekleşemez. Yeni toplumun dilini öğrenmeyi ve hayat tarzına uyumu; kendi dilini ve değerlerini bilen gençler ve çocuklar daha sağlıklı ve dengeli gerçekleştireceklerdir. Bu konuda, bilim insanlarının ana dile bakışını “Göçer” şöyle ifade ediyor:
“Heidegger’e göre ana dil, insanın evrenidir. Dil; insanın, daha özel bağlamda duygunun, düşüncenin, bakış açısının, hayat tarzlarının, en genel anlamıyla fertlerin hayat tezahürlerinin belli bir cisme bürünerek görünürlük kazanmasını sağlayan önemli bir araçtır. Önemli dil bilimciler, sosyologlar ve antropologlar; dilin, kültürün en temel unsuru olduğu konusunda hemfikirdirler.” (Göçer, 2012).
Yapılan araştırmalarda kendi dilini iyi konuşan kültürüne ve değerlerine bağlı olan çocukların ve gençlerin bulundukları ülkenin dilini daha seri öğrendiklerini ve daha kolay entegre olduklarını gösteriyor. Kendi dilinden, kültüründen ve değerlerinden kopuk olarak yeni geldiği ülkede yaşayan ve dil öğrenen bireyler ise maalesef ciddi bir yozlaşmaya düşerek asimile olmaktadırlar.
“Asimilasyon yaşıyor muyuz?” sorusunun cevabını ararken kendimize şu soruları sorabiliriz:
“Ana dili yozlaştırarak melez bir dil kullanıyor muyuz? Çocuklarımız ve gençlerimiz kendilerini Türkçe ifade edebiliyor mu? Yeni ülkemizde dünyaya gelen veya küçük yaştan beri yeni coğrafyada yaşayan çocuklarımıza Türkçeyi öğretebiliyor muyuz? Çocuk ve gençlerimizi dinimizin ve kültürümüzün aynası olan önemli gün ve geceleri yaşatabiliyor muyuz? Çocuklarımıza ve gençlerimize faydalı kitaplar okutabiliyor muyuz? Çocuklarımız ve gençlerimiz Hocaefendi’nin vaaz ve sohbetlerini dinliyor mu? Risaleleri ve Pırlantaları yani Temel Eserleri Türkçe okuyabiliyorlar mı? Değerlerimize uygun bir hayat tarzları var mı?”
Evet dostlar, bu sorulara verdiğimiz cevaplar, neslimizin yozlaşmaya ve asimilasyona maruz kalıp kalmadığı konusunda bizlere fikir verecektir. Sayın Fethullah Gülen Hocaefendi’nin bu konudaki ifadelerine yer vererek yazımızı bitirelim:
“İçinde bulunduğumuz toplumla bütünleşme, o toplum için bir “problem zannı” uyarmama, bizim için çok önemli.. Yani asimilasyona karşı bir tavrımız olduğu gibi esasen erimeme, onlar içinde kaybolmama ve aynı zamanda o toplumla bütünleşmesini bilme.. kendi kimliğimizi korumanın yanı başında; entegrasyona evet ama aynı zamanda asimilasyona karşı belli tavırları alma…”
“Entegrasyon çok önemlidir.. yani aklı başında olan insanlar, genç nesiller, kadın erkek hepsi entegrasyonda kusur etmemeliler.. yani; bunlar bizden demeliler ancak konuştuğunuz zaman sız bizden değilmişsiniz demeliler,, fakat bir diğer taraftan da bu kadar yakın durduğumuz zaman da bir asimilasyon yılanı çiyanı baş gösterebilir; bu da daha ziyade zannediyorum.. bir kısım hevai nefsine uymuş gençler için ve çocuklar için tesirli olur. Buraya gelen akademisyenlerden bir Amerikalı, Efendimizi de tanıyor; bize yalvarırcasına “Aman hocam ne olur, Allah aşkına.. Buraya gelmişsiniz erimeyin bu toplum içinde ne iseniz öyle devam edin.” dedi..”
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYINIZ