Maziye Dair Bir Bakış
Yirminci yüzyılın ilk yarısında iki cihan harplerinin sonucu olarak son bulan ve yeni şekillenen devletler olur. Bunlardan biri de miadını dolduran Osmanlı ve yeni doğan Türkiye’dir.
Sınırlar, rejimler birçok yerde değişir. Sıcak savaş küresel boyutta sona erer. Fakat ülkelerin içerisinde, nice sahalarda, daha yapılacak pek çok iş vardır. İşte Türkiye’de bu iş yoğunluğunun ve arayışların olduğu yeni kurulan devletlerden biridir.
Türkiye’nin kurucu beyinleri, bu arayışı, temelde düşünce ve aksiyon olarak ortaya koyar. Cumhuriyet, belli alanlarda önemli mesafeler alır. Fakat bu mesafe, Türkiye’yi dünya muvazenesinde yetkili bir devlet, etkili bir güç yapma noktasına henüz taşıyamaz. Bir Fransa, bir Almanya, bir Amerika, bir Japonya liglerinde değildir. Uluslararası dengeler açısından reyi, değeri ortadadır.
Pekâlâ, bunun gerçekleşmesi için nasıl bir aydınlanma tezine, eğitim hamlesine ve rol model bir felsefeye ihtiyaç vardır?
Atom Bir Evrendir
Atom, hususi bir evrendir. Hücre, özel bir alemdir. Her ikisinde de gerek ontolojik gerekse epistemolojik bakışla, sınırlı düşünceyi aşkın, muhteşem ve düzenli, bir aksiyon bulunur.
İçlerindeki bu esrarengiz ve hayret verici yapı, işleyiş, kurallar, muazzam bilgi, kodlar ve aksiyon, insanlığın ortak ürünü olan bilimin, belli bir oranda ortaya çıkardığı bir gerçektir.
Atomun ve hücrenin bu kompleks yapıları bütün olarak anlaşılmaz demek değildir. Özellikle kimya, biyoloji bilimleri, mantık ve matematik gibi temel araç bilimlerini kullanarak, bu iki evren ve alemi belli analojiler yardımıyla insanlara resmederler.
Bu mikro parçacıkların, olası hesaplanabilir istatiksel durum ve yasalarının bir bölümü, artık bugün izah edebilmektedir. Ulaşılabilen bilgiler gerek sayıların diliyle gerekse analojik şekiller yardımıyla, akla yine akılla yaklaştırılır.
Nedensellik ilkesiyle, uzay ve zaman formlarında devinen bu oluşları, akıl teorik olarak, duygular ise tecrübe ederek keşfeder ve kaydeder. Dolayısıyla bilgiye bilgi katılır, bilgi deposu sürekli genişler, artar.
Elbette böyle bir bilimsel analojiyi hatırlatmanın bir nedeni var:
Nevi Şahsına Münhasır Sistem
Her bir insan, ontolojik ve epistemolojik anlamda hücre ve atomdan daha kompleks ve kapasitelidir. Zaten her bireyin fizyolojisi, hücre ve atomların farklı kombinasyonlarının birlikteliğinden oluşur. Bir de bunlara, irade, akıl, bilinç ve ruh ilave edilince, bu kişinin potansiyelini varın hesap edin.
Acaba insanlar, tıpkı atom ve hücre parçacıkları gibi bir araya gelerek, başta sosyal ve kültürel olmak üzere farklı alanlarda, kadim dilde ‘nevi şahsına münhasır’ tabir edilen, yepyeni bir sistem, ‘örnekleri kendinden bir hareket’ oluşturamaz mı?
Özgün bir düşünce ve aksiyon ortaya koyamaz mı, bu insanlar? Düşünceyi aksiyona, aksiyonu düşünceye döken bir mekik keşfedemez mi? Dahası, düşünce ve aksiyonun birbirine tercih edilemediği, indirgenemediği ve sadece bir ütopyadan ibaret olmayan, böylesi özel bir mekiğin hayali kurulamaz mı? Yani pratiği olan bir düşünce ile teoriği olan bir aksiyon bulunamaz mı?
Esasında temelde yazılmak istenen husus budur. Yukarıdaki seri soruların cevabı uzatmadan ‘evet’ olmalıdır. Peki ama nasıl?
Bir Aydınlanma Tezi: Risale-i Nur
Tıpkı Türkiye’nin kurucu beyinlerinin nice farklı projelerinin olduğu gibi, ‘bir aydınlanma tezi’ bu arayış ve buhrana, önemli alternatif bir model olur. Risale-i Nur yorumuyla, zamana uygun, özgün bir düşünce ve fikir ortaya koyar; Bediüzzaman Said Nursi. Fakat ülkedeki şartlar nazara alındığında, bu fikir fidanlarının tuttuğu bilinse bile, ormanlaşması mümkün olmaz. Çünkü gürleşmek, gelişmek vakti merhuma, bir sürece bağlıdır.
Elbette bu tezin ortaya koyduğu çözüm modeli ya da müfredat, başlangıçta ağırlıklı olarak bir fikri hareket sayılır. Kısacası, pratiği az, düşüncesi bol veyahut teoriği bol, aksiyonu az olan bir oluşumdur. Doğal olarak sınırlı sayıda insana ulaşır.
Oysaki bu modelin, hayatın farklı alanlarına gönüllü olarak tatbik edilebilmesi lazımdır. Bu fikirlerle sulanan, beslenen, yetişen, aydınlanan nice ahlaklı filizler, ideal/altın nesiller gereklidir.
Gönüllülük Esastır
Bağımsızlık mücadelesinde olduğu gibi gönüllü katılımcılara ihtiyaç vardır. Zira gönül vermek, idealizmin bir esası ve uzun soluklu olmanın ilk adımıdır.
Tezi uygulayacak modeller, seçkin fidanlar büyümeli; ormanların gür ağaçları gibi. Böylelikle ülke adeta, ihtiyacı olan tertemiz manevi oksijene kavuşmalıdır.
Bahsi geçen, sınırlı sayıdaki insanların, önemli bir aksiyonuyla ortaya çıkan bu tezin ya da düşüncenin arkasından, rol model gönüllüler ve müesseseler, eşref saatleri gelince teşekkül eder.
Formülü; müfredat, mümessil ve müessese ya da fikirler, failler, fakülteler şeklindedir. Tabii ki mümessil ve müessese, müfredattan sonra gündeme girmesi gereken diğer adımlardır. Evet, burada tam anlamıyla aritmetik ve geometrik olmayan, kısacası birbirlerine indirgenemeyen, iç içe üçlü bir döngü/vetire söz konusudur. Elbette amaç ahlaklı nesillerin inşasıdır.
(Devam edecek…)
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN