Değerli dostlar, Salı’yı Çarşambayı bağlayan gece mübarek Miraç Kandilidir. Efendimizin (s.a.v.) Peygamberliğinin on birinci senesinde, Recep ayının 27. gecesinde en büyük mucizelerden biri olan İsra ve Mirâc mucizeleri gerçekleşmiştir. Mirâc mucizesi Efendimiz (s.a.v.)’in eşi Hatice Validemiz (r.a.) ile amcası Ebu Talib’in vefatından sonra gerçekleşmesi çok manidardır ki, Rabbimiz âdeta Efendimizi (s.a.v.)’i huzuruyla şereflendirmiş, onu teselli etmiş, rahmetin en yücesine mazhar etmiştir.
O gece, Cebrail (a.s.) geldi ve Efendimizi (s.a.v.) Mescid-i Haram’dan alıp Burak ile Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksâ’ya götürdü. Oradan da, gökyüzündeki harika icraat ve Cenâb-ı Hakkın kudretine işaret eden âyet ve delillerini gösterdi. Diğer yandan semanın farklı tabakalarında bulunan bütün peygamberlerle görüştürdü.
Efendimizin (s.a.v.) bundan sonra “imkân ve vücub ortasında Kab-ı Kavseyn ile işaret olunan” makama çıktı. Hakikî mahiyetini bilemeyeceğimiz bir şekilde mekândan münezzeh olan Cenâb-ı Hakkın kelâmını işitti ve nihayetsiz güzellikteki cemâlini müşahede etti.
İşte önümüzdeki Salı’yı Çarşamba’ya bağlayan gece, Mirâc mucizesinin yıl dönümüdür. Mirâc mucizesinin ilk merhalesi olan Mescid-i Aksâ’ya kadarki bölüm Kur’an’da şöyle anlatılır:
“Ayetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, her şeyi hakkıyla görendir.” (İsra sûresi, 17:1)
Mirâc’ın ikinci merhalesi de Efendimizin (s.a.v.) Mescid-i Aksâ’dan başlayarak semanın bütün tabakalarını geride bırakıp İlâhî huzurla müşerref olmasıdır ki, bu kısım da Necm Sûresinde şöyle ifade edilir:
“O ufkun en yukarısında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar, hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti. Onun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şimdi onun gördüğü hakkında onunla mücadele mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakikî suretinde gördü. Sidre-i Müntehâ’da gördü. Ki, onun yanında Me’vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre’yi Allah’ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı. And olsun ki Rabbinin ayetlerinden en büyüklerini gördü.” (Necm sûresi, 53: 7-18)
İnsanlık tarihinin en muazzam buluşması olan bu gecede Efendimize (s.a.v.) üç büyük nimete mazhar olmuştur. Bunlar; “Beş vakit namaz, Âmenerresûlü ismiyle bilinen Bakara Sûresinin son iki ayeti ve ümmetinden Allah’a şirk koşmayanların affedileceği” hususudur. (Müslim, Îman: 279)
Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde, “Namaz mü’minin Mirâc’ıdır” buyurarak, namazın bir anlamda Cenab-ı Hak ile randevu gerçekleştirmek olduğuna işaret etmiştir.
Burada antrparantez şunu arz etmekte yayar var. İslâm’ın beş şartından birisi olan namaz ilk defa Mirâc Gecesinde farz kılınmış değildir. Namaz Mirâç’tan önce, hatta peygamberliğin ilk gününden itibaren vardı. Ancak Mirâc Gecesinde beş vakit olarak sabitlenmiştir.
Bununla ilgili en meşhur örnek, Hz. Ali Efendimizin (r.a.) on yaşında iken bir gün Efendimizi (s.a.v.) Hazret-i Hatice (r.a.) ile namaz kılarken gördü ve; “Nedir bu?” diye sordu.
Resûl-i Ekrem: “Ey Ali, bu Allah’ın seçtiği, beğendiği dindir. Ben seni bir olan Allah’a îmân etmeye davet ederim.” dedi.
Hz. Ali, önce biraz durakladı ve sonra şöyle dedi: “Benim şimdiye kadar görmediğim, işitmediğim bir şey bu. Babam Ebû Talib’e sormalıyım.”
Fakat, babasını evde bulamayınca şöyle düşündü: “Allah, beni yaratırken Ebû Talib’e sormadı ki, ben de Ona ibâdet etmek için gidip kendisine danışayım.” dedi ve Müslüman oldu.
Yine Mirâc Gecesinin hediyelerinden olan Bakara Suresinin son iki ayetinin faziletiyle ilgili Efendimiz(s.a.v.) şöyle buyrulmuştur:
“Bakara sûresinin sonunda iki ayet vardır. Kim bunları okursa geceyi ihya etme adına ona yeterlidir.” (Buharî, Fedâilu’l-Kur’ân:10)
Efendimiz (s.a.v.) bir başka hadislerinde ise, bu iki ayet ile ilgili; “Yüce Allah Bakara sûresine iki âyetle nihayet vermiştir. Onları okuyana mükâfatını Arş-ı Âlâdaki hazinesinden verecektir. Onları öğrenin, hanımlarınıza ve çocuklarınıza da öğretiniz.”
Dolayısıyla bu gecenin gündüzünü oruçla, geceyi de ibadetle ihya etmeliyiz. Bediüzzaman Hazretleri talebelerine yazdığı bir mektupta bu gecede yapılacak ibadete şöyle dikkat çeker:
“Leyle-i Miraç, ikinci bir Leyle-i Kadir hükmündedir. Bu gece mümkün oldukça çalışmakla kazanç birden bine çıkar. Şirket-i mâneviye sırrıyla, inşallah her biriniz kırk bin dille tesbih eden bazı melekler gibi, kırk bin lisanla bu kıymettar gecede ve sevabı çok bu çilehanede ibadet ve dualar edeceksiniz.” (14. Şua)
Bu muhteşem fırsatları kaçırmamak için âdeta bu günlerde medrese-i Yusuf’iyede bulunan kardeşlerimizin bir af müjdesini beklediği gibi dört gözle beklemeli ve bu geceyi hakkıyla değerlendirmek için aile ve arkadaş çevresiyle ihya etmeliyiz. İnsanlar ne kadar da dindar olursa olsun bir hatırlatma, bir teşvik, bir program bekliyor. Bilhassa topluca yapıldığında daha teşvik edici oluyor.
Ve tabiî ki insanlar laftan ziyade uygulama istiyor. Özellikle mübarek gecelerin kıymet ve faziletini anlatan hocaların bizzat kendisinin örnek olmasını istiyor.
Keşke sabahlara kadar ibadet edebilsek. Düşünsenize her programda belli bir yekûn teşkil edilse ve Rabbimize yalvarılsa, tüm dualar bütün ümmet için yapılsa toplam sayı milyonları bulmaz mı? Kim bilir, bu dua edenler arasında kalbi kırık, gözü yaşlı, yüreği yanık birisinin duasıyla her şey değişebilir.
İnşallah o günler de gelecek. Rabbim bizleri öylesi günlerin oluşmasına vesile kılsın, şimdiden Mi’rac gecenizi tebrik ediyor ve Rabbimin hep birlikte yapacağımız dualarımızı kabul buyurmasını niyaz ediyorum.
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYINIZ