Yok mu güzel bir haber? | Mithat Tayyar

Yazar Hizmetten

İnsanın en güçlü anı, acziyetini hissettiği andır. Acizliğini, fakirliğini ve kendini bildikçe yükselir insan. Hiç olduğunu, güçsüzlüğünü hissettikçe kendi benliğinden sıyrılır ve Yaradanına, sahibine doğru kanatlanıp uçmaya başlar. Allah Resulü’nün ifadesi olarak rivayet edilen ‘‘Ey insanoğlu, nefsini (kendini) bilen rabbini bilir. Beni arayan beni bulur. Beni bulan bütün arzularına ve dahasına nail olur. Nail olur ve benden başkasını tercih etmez. Ey insanoğlu, mütevazi ol ki, beni bilesin… Açlığa alış ki, beni göresin… İbadetinde halis ol ki bana eresin.’’1 şu kutsi hadisi bunu ne kadar güzel ifade eder. Maddi anatomisiyle, manevi hislerinde derinleşmesiyle kendini bilen, Rabbini bilir. Bunun aksine insan, benliğine takıldığı ölçüde şeytana yaklaşır, Allah’tan uzaklaşır.

Maddi olarak asfalta yapıştığımız, debbağın sevdiği deriyi yerden yere vurması gibi adeta yerlere pelesenk olduğumuz, sıkıntı üstüne sıkıntı yaşadığımız şu birkaç yıldır, acziyetimizi iliklerimize kadar hisseder olduk. Ne hapiste olan masumları, Yusufları dışarı çıkarabiliyor ne arafta kalmış muhacirlere tam yardım edebiliyor ne de kendimize ait maneviyatımızdaki sökükleri tam dikebiliyoruz. Şu an Yaradana olan itimadımızla, kozanın içinde vaktini bekleyen kelebekler gibi kanatlarımızın hür olacağı zamanı bekliyoruz.

Kimisi, her yeni günde sesleniyor etrafa, yok mu şafağı gören, ne zaman doğacak bu güneş diye. Kimisi de kendi içine doğru bir çığlık atıyor, en yüksek perdeden Rabbine ulaşsın diye. Heyhat ki; mal da O’nun, mülkte, dava da O’nun, biz de. Bu noktadan itibaren hikmet konuşur, bize de susmak.

Bütün bu uzun girişten sonra meseleleri şöyle izah edeyim. Füsusul Hikemde, Muhyiddin Arabi hazretleri, din anlatanların acziyetinden bahsediyor. Din anlatan kişi, Rabbini anlatmaya başlar. Derken davası büyür ve etrafa yayılmaya başlar. Bir süre sonra bazı sıkıntılar görülür. Ve artık sorunlar çözülemez hale gelir. Derken din anlatan kişi anlar ki dava ona ait değil, dava Allah’ın davası.2 Onun vazifesi gösterişsiz bir şekilde dini anlatmak ve tohum saçmaktır. Karışmaz Allah’ın işine. Kul O’nun, dava O’nun, her şey O’nun. Perde olmamalı kişi Allah’ın davasına.

Bir gün Bilal Habeşi hazretleri Mescidi Nebevide otururlarken, arada bir kendinden geçer ve Allah diye inleyiverir. Etrafta bulunanlar bundan rahatsız olur, ama kimsede ona bir şey demez. En sonunda Hz. Ömer durumu Allah Resulü’ne bildirir. Resuli Ekrem Efendimiz, Bilal’i çağırtır ve neden böyle davrandığını sorar. Bunun üzerine Bilal habeşi, ‘‘Ya Resulullah, mescitte oturmuş ve Rabbimizin hidayeti üzerine tefekkür ediyordum. ‘‘Ey Resulüm, Sen sevdiğin kişiyi hidayete erdiremezsin. Fakat Allah’dır ki kimi dilerse ona hidayet verir ve O hidayete erecekleri daha iyi bilendir.’’3 Bu ayeti düşündüm. Sonrasında aklıma şu geldi. Hidayeti vermek Allah’ın elinde, şayet hidayet vermek sizin elinizde olsaydı, benim gibi zenci bir köleye hidayet sırası acaba ne zaman gelirdi. İnsanlara hidayeti vermek, Allah’ın elinde olduğu için buna şükrediyordum. İşte buna hayret ediyordum’’ dedi.

Allah Resulü aleyhisselatü vesselam, Mekke’nin sıkıntılı yıllarındayken, bir gün yolda gidiyordu. İleride Yasir ailesine eziyet edildiğini gördü. Onları bu durumdan kurtaramıyordu. Ümmetin firavunu Ebu Cehil onlara eziyet ediyordu. Allah Resulü, onlara sabır diledi ve ‘‘Allah’ım, Sen, Yasir ailesini bağışla!’’ diyerek dua etti. Ardından ‘‘Sabredin ey Yasir ailesi, size müjdeler olsun. Sizin mükafatınız Cennettir.’’4 buyurdu. İnsan mükafatı bu dünyada da bekliyor, ama elden ne gelir. Yasir ailesi orada şehit olmuştu.

Dünyanın en yakışıklı, en zeki insanı olmak da kişiyi kral yapmıyor. Bazen Yusuf gibi hapiste kalıyor insan. Ama her şeyi takdir eden Zat, zamanı gelince küçücük bir sebeple, devrin kralına gösterdiği bir rüya ile Yusuf’u kozasından çıkarıveriyor.

Son olarak şunu söyleyeyim ki: Allah Resulü Taif’ten dönerken ki anını, en aciz, en sıkıntılı anı olarak ifade ediyor. Ama gelin görün ki, Allah’ın en büyük yardımı da o zaman geliyor. Hiçliğe erdikçe, Rabbine sığınıp O’nu bildikçe yükseliyor. Şu an bize düşen vazife de acziyetimiz içinde hiçliğe erip, içimize doğru derinleşerek, elimizden gelenin en iyisini ortaya koymaktan başka bir şey olmasa gerek. Kozadaki kelebekler gibi uçmayı bekliyoruz. Ama kimi bu dünyada uçacak, kimi ahirete kanat çırpacak.

Her şey Sen’den, Sen Ganiysin.

Hizmetten | Mithat Tayyar

Dipnotlar:
1 Acluni, Keşfül Hafa, 2/276.
2 Füsusul Hikem MEB. Yayınları.
3 Kasas Suresi 56.
4 İbn Sad, Tabakat, 3/249; İbn Hişam, Sire 1/342.

 

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy