Organize kötülük, karşısında beklentisizce insanlığa hizmet etmek için organize olmuş iyiliği görünce daha bir zalimleşti. İnananlara insanlık dışı muamelelerde bulundular ve ellerindeki tüm gücü ve imkanları yaptıkları zulümde istimal ettiler.
Mahzun Nebi (sav) ve arkadaşları akrebin kıskacında çilenin her türlüsüne maruz kaldılar. Granit şehrin tiranlarının kalplerinde merhametin zerresi dahi kalmamıştı. Kız çocuklarını çöle götürüp gömdükleri gibi sevgiyi, şefkati ve insanlığı da katletmişlerdi.
Merhametsizce bir avuç insana saldırıyor, işkence ediyor ve onları dinlerinden döndürmek adına her türlü zulme müracaat ediyorlardı.
Müdriku’l Ezdi anlatıyor: “Babamla hac yaptığım sene bir kısım insanların toplanıp bir adama işkence ettiklerini gördüm. İnsanlardan kimi O’nun yüzüne tükürüyor kimi başına toprak saçıyor kimisi de sövüp sayıyordu. Babama kim bu işkenceye maruz kalan zat diye sordum. O da ‘atalarının dinini terk eden la ilahe illallah diyen kurtulur diyen Muhammed’dir (sav)’ dedi. Bu işkenceler gün boyu devam etti. Daha sonra bir kız çocuğu elinde su dolu bir kapla geldi, ağlıyordu. Allah Resulü (sav) bu kaptan içti, elini yüzünü yıkadı. ‘Kızcağızım; Baban hakkında tuzağa düşürülüp öldürülecek, zillete uğrayacak diye korkma. Allah babanı ve davasını zayi etmeyecek.’
Henüz Hz Ömer’in ve Hz Hamza’nın Müslüman olmadığı o çile günlerinde sahabe yine Efendiler Efendisi’ne (sav) sığınacak ve O’ndan gelecek bir tavsiye ile teselli arayacaklardı. Belki aralarında dertleştiler ve bir demirci olan Hz Habbab bin Eret’i sözcü seçtiler. Habbab’a sahibesi Ümmü Enmar şiddetli işkence ederdi.
Habbâb ibn-i Eret (radıyallâhu anh) Efendimize (sav) gelmiş ve adeta içli bir ağıt tonunda şunları söylemişti: “Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) hırkasını başının altına yastık yapmış, Kâbe’nin gölgesinde dinlenirken (müşriklerden gördüğümüz işkencelerden ötürü) kendisine şikâyette bulunduk ve ‘Bizim için Allah’tan yardım ve inayet dilemez misiniz?’ dedik. Buna mukabil O (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: ‘Sizden önceki ümmetler içinde öyle kimseler vardı ki tutulup kazılan bir çukura (yarı beline kadar) gömülür, sonra da testere getirilip başına konur ve ikiye biçilirdi. Yahut demir tırmıklarla tırmıklanıp eti kemiğinden ayrılırdı. Fakat yine de bütün bunlar onu dininden döndüremezdi. Allah’a yemin olsun ki, O mutlaka bu dini tamama erdirecektir. Hatta gün gelecek, yalnız başına bir atlı, Allah korkusu ve sürüsüne kurt saldırması endişesinden başka hiçbir korku taşımaksızın San’a’dan Hadramevt’e kadar emniyetle gidecektir. Ne var ki, siz bu hususta acele ediyorsunuz…” (Buhari, Menâkıb 25)
Ne mi oldu? Aktif sabrın her rengini gösterdi Allah Rasulü (sav) ve arkadaşları. İşkence, boykot, derken Hüzün senesi Taif’te taşlanma, müşriklerin işkencelerini arttırmaları Efendimize (sav) Mekke’nin dar edilmesi neticesinde “her zorlukla bir kolaylık vardır” fehvasınca o yıllarda cinlerden altısı Müslüman oldu ertesi sene birinci Akabe Biatı, sonraki sene ikinci Akabe Biatı daha sonraki yılda ise Medine’ye Hicret gerçekleşti… Ve Allah (cc) Efendimizi (sav) zayi etmedi.
Ya o işkenceci, zulümden zevk alan canavar ruhlular… Onların akıbeti de yaşadıkları ve yaşattıkları hayata uygundu.
Hz Habbâb’a işkence eden Ümmü Enmâr bu talihsizlerden biriydi. O ateşte kızdırdığı demirle Hz Habbâb’ın (ra) başını dağlamak suretiyle işkence ederdi. Hz Habbab (ra) Efendimiz’e (sav) gidip Ümmü Enmâr’ı şikâyet etti. Efendimiz (sav): “Allâh’ım! Habbâb’a yardım et!” diyerek duâ edince Ümmü Enmâr başından bir derde yakalandı ve köpekler gibi ulumaya başladı. Kendisine başını dağlatmasını tavsiye ettiler. Bunun üzerine Habbâb (ra) demiri alır, ateşte kızdırır ve onunla Ümmü Enmâr’ın başını dağlardı. (İbn-i Esîr, Üsdü’l-Gâbe, II, 115.)
Hz Habbab’a işkence eden Enmâr’ı Efendimiz (sav) Rabbine havale ettiği gibi; bizlerde devrin Ebu Leheb’lerini, Ebu Cehil’lerini, Ümmü Enmar’larını O’na (cc) havale ediyor ve mazlumlara fereç mahreç vermesi için dua dua yalvarıyoruz.
Konu ile ilgili görüntülü sohbeti burayı tıklayarak izleyebilirsiniz