Üç Kutlu Misafiri karşılamaya hazır mıyız? | Fikret Kaplan

Yazar Hizmetten
Göklerin nura gark olacağı, zeminin semavî sofralarla bezeneceği üç bereketli misafir…Recep, Şaban ve Ramazan…bir kere daha geliyor evimize, gönlümüze, ruhumuza ve aklımıza…
Nefsin tezkiyesi, ruhun terbiyesi ve kalbin tasfiyesi için her sene mutlaka böyle semavî misafirlerle bir rehabilite sürecine ihtiyacımız var.
İşte Üç Kutlu Misafir yeniden kapımızda… 
Acaba bu mübarek misafirleri memnun edip, iman ve Kur’ân’a dair meseleleri, akıl ve kalp melekeleriyle anlamaya çalışırken, diğer yandan da üzerimize sağanak sağanak yağacak mâneviyat yağmurunu yudum yudum içime çekebilecek miyim?
Cebrâil’in (as): ‘Ramazan’a yetişmiş, Ramazan’ı idrak etmiş olduğu halde Allah’ın mağfiretini kazanamamış, afv ü mağfiret bulamamış kimseye yazıklar olsun, rahmetten uzak olsun! Burnu yere sürtülsün!’ dediği duaya Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ‘amin’ diyor. (Buharî, el-edebu’l-müfred- 1419/1998; Taberanî-evsat- h. no: 8994)
Keşke, Efendimiz’in (sav) bu ‘amin!’le ne demek istediğini idrak edebilseydim. “Size, kendi içinizden öyle bir peygamber geldi ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona pek ağır gelir. O size çok düşkün, mü’minlere çok şefkatli, çok merhametlidir.” (Tevbe Sûresi, 9/128) denilen o Yüce Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) bu duaya ‘amin’ demekle bana ne anlatmak istediğini…
Mahşerin dehşetinden herkesin, hatta peygamberlerin bile “Nefsim, nefsim!” dedikleri sırada, Resûl-u Ekrem’in (aleyhissalâtü vesselam), “Ümmetim, ümmetim!” diyerek merhametini ve şefkatini göstereceği halde acaba neden ‘yazıklar olsun o kula!.. Burnu yerde sürtsün!’ dediğini bir kavrayabilseydim.
Ah bir anlayabilseydim, kendisini taşlayarak kovalayanlara bile merhamet gösterip “bilseler böyle yapmazlardı” diyen Rahmet Peygamberi’nin (aleyhissalâtü vesselam) ilâhî hikmet ve gayeye göre benim gufrâna mazhar olmamı, affedilmemi istediği için ‘amin!’ dediğini…
Efendim’in (sallallahu aleyhi ve sellem) bana olan hadsiz şefkatini, körelmiş gönlüme bir anlatabilseydim! Allah’ın değer verdiği bu manevi fırsat dönemlerini kaçırmamı istemediği için beni ikaz ettiğini…
Eğer kaçırırsam, burnumun hem burada hem de ötede zaten sürtüneceğini tam idrak edebilseydim keşke!
Akıp giden zamanı iyi değerlendiremediğim dolayı Rabbimin merhamet ederek böyle bir manevi mevsimi daha lütfettiğini…  Receb, Şaban ve Ramazan aylarını Kur’an, namaz, oruç, sadaka, zekat ve dualarla bereketlendirmem için bana bir fırsat daha verdiğini… Ve bunun belki de son bir fırsat olduğunu ah kararmış kalbim hissedebilseydi!
Keşke…önümde değerli bir Ramazan-ı Şerif Ayı’nın ve içerisine final olarak konulmuş bir Kadir gecesinin durduğunu basiret dürbünüyle görebilseydim. Bu rahmet atmosferinden istifade etmek ve fırsatı kaçırmamak için Ramazan’ın öncesine konulmuş olan Receb ve Şaban’ı iyi değerlendirmem gerektiğini…  Ancak bu iki ayda ruhen ve bedenen hazırlık yapılırsa Rahmet Ayı Ramazan’ın manevi atmosferinin yakalanabileceğini bir de kendime anlatabilseydim.
Keşke, Ramazan ayının bereketini, Kadir Gecesi’nin manevi havasını, ruhen, bedenen, hayalen ve aklen tam manasıyla yakalayabilmem için öncesindeki günleri ve geceleri dolu dolu geçirmem gerektiğini sadece okumakla kalmasaydım.
Receb ve Şaban aylarının, namazdan önceki abdest; farzdan önceki sünnet gibi olduğunu… Ruhumu, kalbimi ve aklımı, Receb ve Şaban ile…Regaib, Mirac ve Berat ile kanatlandırıp Ramazan’ın ufkuna, bin aydan hayırlı olan Kadir Gecesi’nin zirvesine taşımak için iyi bir hazırlık yapmam gerektiğini… Hayvâniyetten çıkıp, cismâniyeti bırakıp, kalb ve ruhun derece-i hayatına girmem için’ bu üç ayların bulunmaz bir nimet olduğunu tam anlayabilseydim keşke.
 Üç ayların başında dilime pelesenk olan ‘Allâhümme bârik lenâ fi Recebe ve Şa’bân, ve belliğnâ Ramazân’ (Allah’ım, Recep ve Şaban ayını bize mubârek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır.) mübarek beyanlarını söylerken gırtlağımdan da aşağıya indirebilseydim.
Bediüzzaman Hazretleri, kutlu aylar olan Receb, Şaban ve Ramazan’dan bahsederken “Her hasenenin sevabı başka vakitte on ise, Receb-i Şerif’te yüzden geçer, Şaban-ı Muazzama’da üç yüzden ziyade ve Ramazan-ı Mübarek’te bine çıkar ve cuma gecesinde binlere ve Leyle-i Kadir’de otuz bine çıkar.” diyor.
Bu sözleri de yüzlerce kez okuyorum, anlatıyorum. Ama keşke, bu sözlerin karşılığı olacak amellerle meşgul olabilsem… şimdiden hazırlığımı yapsam, manevi bir seferberliğe başlasam…
Yoksa yine hızla gelip geçecek mi bu aylar! Ve ben arkasından her zaman ki gibi elim boş mu bakacağım!
Bak! İşte Recep Ayı önümde duruyor: 
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Regaib Kandili’nde yapılan duaların Allah katından geri çevrilmeyeceğini müjdeliyor. Regaib Kandili, Allah’ın rağbet ettiği gece. Allah, bu gecede, müminlere, ihsanlar, ikramlar (rağibetler) yapar.
Allah’ın rağbet ettiği, değer verdiği bu geceye ne kadar değer veriyorum? O gün gece boyunca içten yakarmalarla hem kendim hem de İslam alemi için yalvarıp yakarabilecek miyim? Allah’ım kardeşlerimizi kurtar! deyip inleyebilecek miyim?
Keşke! Şimdiden hazırlık yapsam. Lafzen ve hayalen bolca tövbe istiğfar çeksem. Kaza namazları ile birlikte teheccüd, evvabin, kuşluk ve hacet gibi nafile namazlar kılsam. Bunu kendime fıtrat haline getirsem…
Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) okuduğu sabah-akşam duaları ile hacet duasını dilimden düşürmesem. Cevşen’i okusam. Pazartesi ve perşembe oruçlarıyla Regaib Kandili’ne hazırlık yapsam.
Bu hazırlıklarla Receb ayının sonundaki Miraç Kandili’ni ah bir idrak etsem. Bediüzzaman Hazretleri, “Miraç Gecesi, ikinci bir Kadir Gecesi hükmündedir. Bu gecede mümkün oldukça çalışmakla kazanç birden bine çıkar.” sözleriyle bu gecenin kıymetini ifade ediyor. İyi bir çalışmayla bu geceyi de yakalasam ve değerlendirebilsem…
İşte Şaban Ayı… kazanca çevirebilirsem…
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Şaban ayında Ramazan için pek çok hayır dağıtıldığı için bu aya bu ismin verildiğini ifade ediyor. Hz. Aişe Validemiz (ra) Hz. Peygamber’in Şaban ayını oruçla değerlendirdiğini naklediyor: “Resulullah’ın Şaban ayındaki kadar oruçlu olduğu bir ay görmedim.” Şaban ayı içerisinde yapılan duaların geri çevrilmeyeceği müjdesinin verildiği mübarek Berat Kandili bulunuyor.
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şeriflerinde Berat Gecesinin feyiz ve bereketini şu şekilde anlatıyor:
“Şaban’ın on beşinci gecesi geldiğinde geceyi uyanık hâlde ibadetle, gündüzü de oruçlu olarak geçirin. O gece güneş battıktan sonra Allah rahmetiyle dünya semasına tecelli eder ve şöyle seslenir:
‘İstiğfar eden yok mu, affedeyim ve bağışlayayım. Rızık isteyen yok mu, hemen rızık vereyim. Başına bir musibet gelen yok mu, hemen sağlık ve afiyet vereyim.’ Böylece tan yerinin ağarmasına kadar bu şekilde devam eder.” (İbn-i Mâce, İkâme: 191).
Allah rahmetiyle dünya semasına tecelli ettiği bu gecelerde keşke ben de gafil gafil uyumasam! Bu geceleri hayatımın son fırsatı bilip affıma ferman alsam!
Ah keşke…keşke Berat fermanını bu gecede elime alıp Ramazan’ın hayır ve bereketine kavuşsam!  
 
Ve final ayı Ramazan: Bereketiyle, mağfiretiyle kucaklamak istiyor herkesi! 
On bir ayın sultanı ve ayların en faziletlisi Ramazan… Bu ayda Kur’an nazil olmaya başlamış ve ay boyunca oruç tutmak farz kılınmış. Kur’an-ı Kerim’deki ifadesiyle bin aydan daha hayırlı olan “Kadir Gecesi” de Ramazan ayında.
Allah tarafından kabul edilmiş, tertemiz 84 yıllık bir ömrü yakalamak bana kalmış.
Keşke bu ayın her gecesini Kadir bilip güzel değerlendirebilsem. Manevi hayatımın yenilenmesi adına dinî içerikli okumalar yapsam. Bol bol Kur’an-ı Kerim okusam, hatim yapsam, meali üzerinde tefekküre dalsam.
Ama özellikle de başta ülkemizdeki mağdur insanlar olmak üzere bütün ümmet-i Muhammed’in (aleyhissalâtü vesselam) her türlü musibetten kurtulup selâmete çıkması, maddî manevî sıkıntılardan sıyrılıp inşiraha kavuşması niyetiyle, ayrıca insanlığın sulh atmosferine meyletmesi ve en yüce hakikatlere uyanması ümidiyle bir dua insanı kesilsem.
Ah keşke!.. bu mübarek ayların gecesinde gündüzünde:
“Allahım! Nâm-ı Celîlin’i dünyanın her yerinde bir kez daha i’lâ buyur. Bizim ve dünyanın her köşesindeki bütün kullarının kalplerini imana, İslâm’a, Kur’ân’a ve iman hizmetine aç ve bizi bu vazifede istihdam buyur. Gökte ve yerdeki kulların arasında bizim için sevgi ve hüsnükabul vaz’ et!” diye dua edip yakarsam…
Ah keşke!…
Kaynak: Fikret Kaplan | Samanyoluhaber

Diğer Yazılar

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy