Türkmenistan’daki Türk Kolejlerinden mezun bir öğrencinin öğretmenine yazdığı mektuptur.
Eskiden Türkiye’den dünyaya barış mektupları taşımakla görevli güvercinlerin makus kaderinde, 20 sene önceki öğrencinin ağabeylerine yazdığı mektubu, Orta Asya’dan Türkiye’ye, ama hapishanelere taşımak varmış…
Öğretmenim! Senin hapishanede olduğunu duyunca; tasalanma ağabeyim. Senin gençlik yıllarında, komünizmin ve imansızlığın yaşandığı bu steplerde ve çöllerde ektiğin fidanlıkların bağlara dönüştüğünü gördükçe, Allah’ın sizinle olduğunun bir şahidi de ben olayım istedim.
Çünkü, hatırlıyorsan öğretmenim, siz buralara geldiğinizde biz soydaşlarınızın yaşadığı bu ülkelerde namaz kılacak cami bulamıyordunuz. Şimdi ise bu mübarek Ramazan günlerinde, başkentimizin ana caddesi üzerindeki camide kılıyoruz, Allah’ın izniyle, teravih namazlarımızı. En güzel tarafı ise, camide teravih namazı hatimle kılındığı için cami içi de avlusu da Ramazan’ın onuncu gününde tıklım tıklım dolu.
Allah için hicret deyip memleketimize geldiğinizde orucun ne olduğunu bilmiyorduk öğretmenim. Ama öyle oruç tuttunuz ki, Ramazan’ın güzelliğini milletimize öyle anlattınız ki; şimdilerde burada imsakiyeler dağıtılır, misafirler davet edilir, her yerde iftar duaları okunur oldu. Açtığınız okulları kapattık deseler de Allah öyle çığır açtırdı ki size, artık isteyen ilkokul öğrencileri de oruç tutuyor memleketimizde.
Biz öğrencileriniz için öyle dua etmiş, Allah’a yalvarmış olmalısınız ki, Darvinizm dersleriyle büyüyen, komünizm bayrağı altında bizi doğuran anne babalarımız da Allah’a iman etti, namaza başladı vesile olmanızla. Annem hala hayırla yad ediyor sizi ve ailelerinizi.
Geçen gün annem küçük kızıma ihlas süresini öğretmiş. Oysa annemler öğrenciyken, ihlas süresini ezberleyecek kaynak bile yokmuş, sure ve ayet kelimelerinin ne anlama geldiğini bile bilmiyorlarmış.
Tabii, bizim bu güzellikleri yaşamamız için sizin o zamanlar sıkıntı çekmeniz, fedakarlıklar göstermeniz lazımmış, öğretmenim.
Bir gün bütün sınıf olarak bastırmıştık hafta sonu bir daha evinize yemeğe davet etmeniz için. Okuldayken en sevdiğimiz yemekler, yenge hanımların yaptığı, bizim ise ilk defa tattığımız güzel Türk yemekleriydi. Siz ise bir türlü “evet” diyemiyordunuz o gün. Biz sınıf olarak çok bastırınca, sonunda utana sıkıla, ağlayacak gibi ses tonuyla demiştiniz ki: Arkadaşlar, biliyorsunuz sizi eve davet etmeyi ben de seviyorum, ama birkaç aydır maaşımızı alamadığımız için bu aralar sizi davet edemiyorum çünkü yarın evdeki çocuklarıma ne yedireceğimi ben de bilmiyorum demiştiniz. Başka bir ülkede insan maaş almadan çalışabilir mi?! Allah rızası için insan, yabancı ülkelerde gençliğini de aile hasretini de canını da verirmiş.
Sizden öğrendik bunları…
Öğretmenim, hatırlıyor musun bir keresinde de sınıf arkadaşımla dondurmacıdan çıkarken seninle karşılaşmıştık. Türk okulunda ilk senemizdi. Üst sınıfların derslerine girdiğiniz için bizim isimlerimizi dahi bilmiyordunuz. Dondurmasız çıktığımı görünce benim niye dondurma almadığımı sordunuz. Ben “istemiyorum” deyince, “olsun sen istemesen de ben sana ısmarlayayım” deyip dondurma ikram etmiştiniz bana. Sayenizde, insanlara ikram etmenin ne kadar önemli olduğunun dersini hiç unutmadık. Ertesi sene öğretmenim, tayininiz başka okula çıkmıştı da bir daha sizinle görüşmemiştik. Biliyorum, sizin için sıradan bir davranış olduğu için hatırlamıyorsunuz bu olayı. Belki o sıradan ve küçük bir hareket ile giriş yaptınız İslam’ın güzelliklerini bizlere anlatmaya.
Sizin İslam’ı yaşama ve tanıtma adına o zamanki gayretleriniz o kadar samimi olacak ki, Türkiye’yi kasıp kavuran ve rüzgarı bize doğru da bazen gelen karanlık bulutların etkisine rağmen, bizim sınıfımızda 20 sene sonra, bir sınıf arkadaşımız dahi öğretmenlerimiz hakkında kötü söz söylemiyor. Hapislere atılmanızın anormal bir durum olduğunu biliyor, sizler öğretmenlerimiz, belletmenlerimiz, esnaf ağabeylerimize dua ediyoruz öğretmenim.
Nasıl ki, o zamanlar buralardaki karanlıkları aydınlandı, kör gözler açıldı, Türkiye’deki ve dünyadaki iman karanlıkları da aydınlanacak, görmeyen gözler görecek, kulaklarımız ezan seslerine açılacak elbet.
Dualarda ve barış dolu günlerde buluşmak dileğiyle ağabeyim…
Bu öğrenciye mektubu yazarken çokça ağlamak düştü, güvercine mektubu hapishaneye barış insanına götürme hacaleti düştü, zalimlere fıtratının gereğini sergilemek düştü, öğretmenime de Türk okulundaki görevini tamamlayıp Hazreti Yusuf’un (a.s) üniversitesinde görev yapmak düştü.