“Gerekirse canımızı bile veririz. Kendimiz için yaşamadık ki… Elimizden ne geliyorsa yapalım. Herkesi harekete geçirmek lazım… El âlemi de o işe teşvik etmek lazım… Şimdi vefâ günü, sadakat günü…”
Bu ifadeler Hocaefendi’ye ait olup, 07/02/2023 tarihinde, Herkul Nağme’de yayınlanan konuşmasından alınmıştır. Onun bu ifadeleri, Maraş-Pazarcık merkezli yaşanan deprem felaketinin ardından yaptığı yardım çağrısıydı. Dünyanın dört bir yanında Hizmet’e gönül vermiş yediden yetmişe herkes bu yardım çağrısına anında cevap verdi ve bulunduğu yerde Süleymaniye Külliyesi yapılırken bir bakraç ayranıyla iştirak eden yaşlı nine misali elinde avucunda ne varsa yardıma koştu.
Belki bazılarımız bu ninenin hikayesini bilmeyebilir. Onu da burada birkaç cümleyle izah edeyim. Şöyle ki: Rivayete göre Kanuni bir gece rüyasında Efendimiz(s.a.v)’i görür. Efendimiz (s.a.v) kendisinden Boğaz’a nazır bir Külliye yaptırmasını istemiştir. Bunun üzerine Kanuni, Külliye’nin giderlerini bizzat kendisi karşılamak üzere Mimar Sinan’a işi havale eder. Ve özellikle de dışarıdan bir tuğla kadar bile olsa, hiç kimseden bir şey alınmamasını da sıkı sıkıya tembih eder.
Caminin duvarları her gün yükselirken, karşıdan bu manzarayı mahzun ve mükedder bir şekilde seyreden bir nine vardır. Elindeki bir ineğinin sütüyle geçinen bu yaşlı nine, kendi kendine, “Ey Allah’ım, Kanuni’ye serveti saman verdin, Sen’in uğrunda bir cami yaptırıyor. Bu fakir kulun ne yapsın ki, senin rızanı kazansın” der. Bunun üzerine elindeki ineğin sütünden bir bakraç yoğurt yapıp işçilere ikram etmek aklına gelir. Sonra da yoğurdu hazırlayıp ustalara götürür. Onlar, padişahın izni olmadığını söylese de onun ısrarına dayanamaz, yoğurdu alırlar. Kanuni, o gece rüyada, yaptığı işin mizanda tartıldığını görür. Terazinin bir kefesine Süleymaniye Camii, diğerine ise bir bakraç yoğurt konulmuş ve yoğurt, camiden ağır basmaktadır. Sabah olur; Kanuni, ayakları titreye titreye ustaların yanına gelir ve onlara sizler; “Ne yaptınız, kimden ne aldınız?” diye sorar. Ustalar, “Yaşlı bir nine geldi; çok ısrar etti, yalvarıp yakarmalarına dayanamadık ve bir bakraç yoğurdun dışında bir şey almadık” derler. Ustaların anlattıklarını dinleyen Kanuni rüyanın hikmetini anlar.
Aslında Süleymaniye’den ağır basan yaşlı kadının o bir bakraç yoğurdu değildir. Orada ağır basan şey kadının elindeki servetin tamamını vermiş olmasıdır. Bu menkıbede verilmek istenen espri ise Allah rızası için yapılan işlerin büyüklüğü ile beraber imkanların üstünde içten gelerek yapılmasıdır.
Uzun lafın kısası değerli dostlar, dün akşam ‘Hizmetten.com YouTube’ kanalında sevgili Barış Cem kardeşimin sunumuyla “Şimdi Vefa Zamanı” isimli bir program yapıldı. Programın içeriği çok doluydu. İzlemeyenleriniz varsa onu ‘YouTube’ üzerinden mutlaka izlemeli. Dünyanın dört bir yanından herkes adeta, “Biz büyük bir aileyiz” dercesine bu programda depremzedeler için neler yapma gayreti içinde olduklarını anlattılar. Kimisi toplanmış çoluk çocuk dua ediyordu. Kimisi de ön saflarda ‘ne kadar yardım toplayabiliriz’in derdini çekiyordu. Zaman zaman yüreklerimiz hopladı ve gözlerimiz yaşardı. Yukarıdaki menkıbede olduğu gibi herkes varıyla yoğuyla yardıma koşmuş. Bu gerçekten görülmeye değer bir programdı. Emeği geçen herkesten Allah razı olsun.
Bu programda saffı evveli teşkil eden Mehmet Yıldız ve Bahaddin Karataş hocalarımız gibi değerli büyüklerimiz işin hakikatini ortaya koyma adına gönüllerimizi harekete geçirecek çok güzel şeyler söylediler. Ancak onlardan biri olan Cemil Tokpınar hocamızın söylediği şu ifadeler benim çok dikkatimi çekti. Belki burada onun ifadelerini bire bir ifade edemesem de şu manada şeyler söyledi:
“Başkaları için yaşama, hizmet erlerinin öteden beri yapageldiği bir anlayış tarzıdır. Dünyanın dört bir yanındaki kardeşlerimiz böyle bir günde elbette varıyla yoğuyla seferber olacaktır. Çünkü bu onların genetik yapılarında var olan irsî bir karakter biçimidir.” Rabbim Cemil Tokpınar hocamızı yalancı çıkartmasın.
Evet, değerli gönül dostları, -belki sizlerin de tanıdığı- ülkemizdeki deprem felaketi neticesinde içimizde bulunan kardeşlerimizden yüzlercesi yakınlarını kaybetti. Belki bazılarımız için hem ülkemizdeki hem de Suriye’deki yaşanan bu deprem felaketinde zarar görenler bizim birinci dereceden irsî akrabalarımız olmasa da mü’min kardeşlerimizdir. Böyle bir yakınlık hissetmeyenler varsa şayet onlar içinde bu depremde zarar gören insanlar ‘insan kardeşlerimiz’dir. Dolayısıyla bizler bu manada ‘büyük bir aileyiz’ ve ‘ateş sadece düştüğü yeri değil’ hepimizi yakmıştır. Bugün bu yangını söndürme zamanıdır. Yani yapılan bu programın başlığında ifade edildiği gibi, ‘şimdi vefa ve sadakat zamanı’ olup hep birlikte yardıma koşma zamanıdır.