Bir yıla daha veda ediyoruz. Sokaklar, pencereler, balkonlar, bahçeler, ağaçlar ve gözün alabildiği her yer ışıl ışıl…
Çisil çisil yağan rahmet damlaları bu ışık cümbüşüne ayrı bir renk katıyor. İnsan bu rengarenk manzarayı izlemekten kendini alamıyor.
Weinacht vesilesiyle yapılan bu ışıklı süslemeler, “Hazreti İsa ışığa gelirmiş” inancıyla yapılıyor ve bu maksatla yollarda, evlerde, parklarda, bahçelerde ışık saltanatı hüküm sürüyor.
Bu süslemelerin neticesinde oluşan ışık cümbüşü, çoğu yerde karanlığı boğuyor. Adeta her yer aydınlığın saltanatına teslim olmuş durumda. İşte ben de bu ışık cümbüşleri altında Kırık Testi serisinin yirminci kitabı olan “Işık-Karanlık Devr-i Daimî” isimli kitabı okuyorum.
İlk olarak içindekiler kısmına bakıyorum. Gördüğüm başlıkların hepsini daha önce Bam Teli’nde dinlemişim. Ancak, yeniden okuyunca bu günden o sohbetleri değerlendirmek çok daha anlamlı geldi bana.
Hocamız, bu eserinde de yoğun olarak iki konu üzerinde durmakta. Bunlardan ilki; “Maiyyet-i Cânân”, “Kulun Allah’a En Yakın Olduğu An”, “Nimeti Hakiki Sahibine Verme”, “Üns Billah”, “Günah ve Tevbe”, “Maiyyet ve Kurbet Ufku”, “Kibir Marazı”, “Yitik Cennetimiz: Kulluk Şuuru”, “Enaniyetten Sıyrılma”, “Din Muameledir”, “Muhasebe ve İstiğfar”, “Kendini İfade Etme Zaafı” gibi Rabbimize karşı sergilenmesi gereken doğru ve hakiki kulluk tavrı.
Bir diğeri ise; “Bize Yapılanlar ve Bizim Yapmamız Gerekenler”, “Tebliğde Üslup Problemi”, “Dirilişin Esasları”, “Yaşatma İdealinin Temsilcileri”, “Sahabenin Tebliğ Aşkı”, “Cebrî Hicret ve Cihad”, “Tarih Şuuru ve Geleceğin İnşası”, “Sistem Körlüğü”, “Vazifeye Devam”, “Dine Dokunan Musibet”, “Öndekilerin Sorumluluğu ve Meşveret” gibi yazılarla i’lâ-yı kelimetullah yolunda yürüyen insanların bu davaya sahip çıkarken hangi yol ve yöntemlere dikkat etmesi gerektiği.
Evet, dünya var olduğu günden bu yana nur, zulmetin peşi sıra takip etmiş. Karanlığa rağmen ışık varlığını sürdürmüş, gündüzler de hep geceleri takip etmiş. Şeytan, Hz. Âdem henüz cenneteyken insanoğluna musallat olmuş. Bu açıdan zulüm-adalet savaşı hiç mi hiç bitmemiş. Kargaşa her zaman nizamla kavga içinde olmuş. Dalâlet, hidayete rağmen kendine yer açmaya çalışmış. Cehenneme giden taş döşeme yollarla Cennete açılan kulvarlar hep var olmuş. Ama her şeye rağmen ışık-karanlık devr-i daimînde ışık galibiyeti elde etmiştir. Yani Yarasalar ışıktan hoşlanmasalar da tan yeri ağarmış ve yerini ışığa teslim etmiştir.
Aslında günümüzde de durum bundan farklı değil; gün oluyor, etraf çepeçevre zulmetlerle kuşatılıyor ve sesimizi yükseltip avaz avaz, “Her yer karanlık…/Mağrip mi yoksa makber mi yâ Râb!” (A. Hamit) diyesimiz geliyor. Bir de bakıyorsunuz Weinacht vesilesiyle yapılan ışıklı süslemelerde olduğu gibi her tarafa ışıklar yağıyor ve bin bir parıltı gecenin bağrına düşüyor. Karanlık ise derdest tasını tarağını toplayıp gidiyor.
Öyle ki bu manzara karşısında kendinizi Cennet koridorlarında gibi hissediyorsunuz. Zira Weinacht vesilesiyle yapılan kamp programlarında, herkes elinde Firdevs’ten bir demet gül, gönlünce Allah’a doğru giden yollarda yürüyor. Bu manzara karşısında kendimizden geçiyor ve şevk u şükürle geriliyoruz.
Bazen kendi kabımıza çekilince zalimlerin ürperten hırıltıları, kaba kuvvetin saygısız çığlıkları, fısk u fücûrun sürekli homurtuları insanı boğacak dereceye gelse de “Allah, her zorluktan sonra bir kolaylık var edecektir.” (Talak;65/7) fehvası imdadımıza yetişiyor.
Dünya yeni bir döneme doğru hızla ilerlerken bazı toplumların inim inim inlediği, bütün bunlara “yeter artık” diyecek yiğitçe bir sesin yükselmeyişi hepimiz için ayrı bir hezeyan.. Yaşama hakkı, konuşma hakkı, kendini ifade etme hakkı gibi hukukun, kuvvetlilere has bir imtiyaz hâline geldiğini sağır sultan bile duydu.
Artık, yıllar var ki hemen her yerde, güçsüz ve geri kalmış ülkeleri büyük ölçüde kaba kuvvet sahipleri idare ediyor, hem de hiç kimseye hesap vermeden. Bir baştan bir başa şu koca İslâm dünyasında mazlumiyetler, mağduriyetler en feci şekliyle yaşanıyor.
Bizler bütün bunlara rağmen, kendimiz gibi düşünmeye çalışıyor ve kendi üslubumuzla yürüyoruz. Artık, her gün arz üzerinde ışığın her yeri aydınlatmasına mukabil, zulmetlerde de sürekli bir büzüşme var. Hâdiseler böyle cereyan ettiği takdirde bugün olmasa da çok yakın bir gelecekte -Allah’ın izniyle- ışık karanlığı boğacaktır. Kim bilir belki de, önümüzdeki günlerde asırlardan beri âdeta kupkuru çöllere dönüşmüş bu mazlumlar diyarı, yeniden o eski ihtişamlı günlerine kavuşacaktır.
Evet, Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi imzalı Kırık Testi serisinin yirminci kitabı olan, “Işık-Karanlık Devr-i Daimî” isimli kitapta dediği gibi; “Gönülden inanmış kimselerin kendilerini Allah’ın yalnız bırakmayacağını ve O’nun inayetiyle dünya-ukba badirelerini aşacaklarını.. ve ışığın da karanlığın da yer değiştireceğini.. geceleri gündüzlerin takip edeceğini.. karın-kışın bağrında baharların gelişeceğini.. zorluklardan sonra kolaylıkların meydana geleceğini.. ve bir gün önce ağlayanların ertesi gün mutlaka güleceğini görecekler.”
Sabah ola, hayrola; kim bilir yarınlar daha nelere gebe..!
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYINIZ