Mahlukata karşı yüreğimizde beslediğimiz sevgi kadar Allah’ın sevgili bir kulu oluruz. Hele mahlukatın en eşrefi olan insana sevgimiz ölçüsünde insanlığı yaşatmış aksi takdirde insanlığı eksiltmiş oluruz.
İnsanların maddi manevi ihtiyaçlarını hissetme ve onların giderilmesi için gayret gösterme en temel insani kriterdir. Başkasının acısını yüreklerimizde hissettiğimiz, iniltilerini en uzaktan bile duyduğumuzda insan olduğumuzun farkına varırız. İyilik yaptıkça insan olduğumuzu hissederiz. Fudayl ibni İyaz’ın yanında bir adamın çok takva yaşadığı ve ne kadar güzel bir kul olduğundan uzun uzun bahsedilince; “bırakın bunları, mazlumun mağdurun ihtiyaç sahiplerinin yanında mı ona bakın?” diyerek iyi insan olmanın ölçüsünü haykırdı.
İyiliği organizeye niyet etmiş kahramanların en temel vasfı kendilerine rağmen ötekini düşünmeleri değil midir? Hele onlar ihtiyaç içinde olanlarsa… Yüreğini tüm yaratılmışlar için sevgi misafirhanesi haline getirmiş olanlar insanlığın abide şahsiyetleridir. Onlarla yaşam güzelleşir ve çöllerde bile yaşanacak iklimler oluşur. Onların ruhlarından yayılan muhabbet buz dağlarını bir eritecek güçtedir.
Allah’ın kendilerine lütfettiği nimetleri paylaşmasını bilenler yaşamı ilmek ilmek hayat sevinci ile dokuyanlardır. O medeniyetin çocukları daha tohumu toprağa atarken şu duayı yaparlar:
“Kurdunan kuşunan
Eşinen dostunan
Yemeye nasip”
Tohum, daha toprağa düşmeden paylaşmak için kınalanır adeta. Evet insanlığı yaşatan cömertlik kahramanları ellerindeki malda ve servetlerinde ihtiyaç sahiplerinin hissesi olduğuna inanırlar. Efendiler Efendisi (sav) Mekke’de o çileli günlerde yardımlaşmayı (muavenet) detaylı şekilde organize etmiş ve hatta Hz. Hatice ve Hz. Ebubekir gibilerin servetleri bu uğurda tükenmiştir.
Siyer kitapları Hz. Ebubekir’in (ra) servetinin İslam’ın ilk yıllarında 40 bin dinar olduğunu yazıyor. Bu miktar o asırda bir insana zengin dedirtecek bir sermaye idi. 13 sene Mekke’de kötülükle mücadele ederken onun serveti neredeyse tükenmişti. O gözünün önünde gerçekleşen zulme göz kapaklarını indirmemiş ve insanlığı yaşatma adına servetinin tamamını bu uğurda tüketmişti. Mazlum yalnız olmadığını hissetmiş, kurulan gönül köprüleri sayesinde müminlerin moral motivasyon ve aidiyet hisleri hep canlı kalmıştı…
Sahabeden sonraki nesil o altın halkanın bastığı yere basarak iyiliği medeniyet haline getirmiş ve ihtiyaç sahiplerinin isteklerini adeta emir telakki etmiş; manevi füyüzat hislerinden fedakarlık yaparak o insanı sevindirmeden evlerine girmemişlerdi.
İbn-i Abbâs (ra) bir gün Mescid-i Nebevide itikâfta iken bir kimse yanına gelerek selam verdi ve oturdu. İbn-i Abbâs Hazretleri ona: “Kardeşim, seni pek mahzun ve kederli görüyorum!” deyince misafiri: “Evet, ey Rasûlullah’ın amcaoğlu, kederliyim! Falan kimse beni bir mal mukabilinde azat etmişti. Bundan dolayı ona borcum var. Fakat Rasûlullah’ın hakkı için söylüyorum ki, ona olan borcumu ödemeye gücüm yetmiyor” dedi. İbn-i Abbâs (ra): “Senin hakkında onunla konuşayım mı?” diye sorunca, “siz bilirsiniz!” cevabını verdi. İbn-i Abbâs (ra) ayakkabılarını alarak mescitten çıktı. Adam: “İtikâfta olduğunuzu unuttunuz galiba?” diye seslendi. İbn-i Abbâs Hazretleri ise gözlerinden yaşlar akarak: “Hayır! Velâkin ben aramızdan daha yeni ayrılmış şu kabrin sahibi olan Peygamber Efendimiz’den (sav) şunu işittim: “Kim, bir kardeşinin ihtiyacını halletmek için uğraşır ve bunda muvaffak olursa bu, onun için on yıl itikâf yapmaktan daha hayırlıdır. Kim de bir gün itikâf yaparsa, Cenâb-ı Hak, onunla Cehennem arasında üç hendek yaratır ki… her iki hendeğin arası, doğu ile batı arası kadar uzaktır.”
Zor durumda olan insanın gözlerine hayat ışığı olmak, ümidini beslemek, yaşama tutunmasını sağlamak insanlığı güzelleştiren davranışların en yücesidir. Düşenin elinden tutmak, “bittim” diyene “yettim” demek kalp boyası ile rengarenk bir dünya inşa etmektir. Dünyası kararmış bir insana şefkatten güneş olmak gecesini gündüze çevirmek insana en yakışan davranıştır.
Genceli Nizami “iyilik insan olma sanatıdır” der. Dünyayı güzelleştiren ise işte bu sanatı icra etmeye yeminli insanlardır. Bu insanların varlığını bilmek hatta iyiliği organize etme adına her türlü zulme rağmen sarsılmadan yollarına devam ettiklerine şahit olmak ümitlerin canlı kalması adına ne kadar önemlidir.
Ne mutlu organize bir kötülükle korkusuzca ümitsizliğe düşmeden mücadele eden insanlığın abide şahsiyetlerine… Dünya yeniden insanca yaşanacak bir iklime kavuşacaksa bu onların sayesinde Allah’ın inayeti ile olacaktır inşallah…
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYINIZ