Problem Çözmede Efendimiz (SAS)

Yazar Mizan

Bir liderin en önemli özelliklerinden biri de problem çözücü olmasıdır. Her liderin kendine göre problem çözme metodu vardır. Kimileri ifritten aklıyla, kimileri baskıyla, kimileri ilmiyle, kimileri karizmatik yapısıyla, kimileri de gönüllere hitap ederek bu işi başarmışlardır. Aslında bazıları için bu, bir başarıdan çok bir yıkım olmuştur. Zira baskıyla bir işi hallettiğini zannedenler, yıllar sonra da olsa o baskıların ters teptiğine şahit olsalardı bunun bir çözüm olmadığını anlarlardı.

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, problemleri çözmede hiçbir zaman baskıcı olmamış, Peygamberlik makamını kullanarak insanlara manevi bir sulta kurmamış, aksine onların aklıyla beraber kalplerini de doyurarak en aşılmaz görünen problemleri halletmiştir. Her zaman şefkatle yörüngeli hareket etmiş, hak bildiği yolda sebatını ortaya koymuş ve O’nun kararlılığını görenler, er veya geç insafa gelmişlerdir. Kainatın Efendisi aleyhissalatü vesselam, daima birleştirici ve uzlaştırıcı olmuş, insanların farklı yönlerini kabul etmekle beraber bunları birer kavga vesilesi yapmamış, zihinleri ortak paydalar üzerinde yoğunlaştırarak herkesin bir arada yaşamasını sağlamıştır.

Bunun en çarpıcı misali Medine’de yaşanan hayattır. Efendimiz Medine’yi teşrif buyurdukları sırada, burası bir cadı kazanıydı adeta. Tabiri caizse insanlar birbirini yiyordu. Evs ve Hazrec kabileleri, yüz yılı aşkın bir süredir sürekli savaş halindeydiler. Oturdu önce onları barıştırdı. Ardından bir kardeşlik anlaşması yaparak, Ensar ile Muhacirin’i bire bir kardeş ilan etti. Sonra da Yahudilerle bir araya gelerek, tarihe Medine vesikası diye geçen anlaşmayı imzaladı. Vakıa o zamanlar, en kalabalık nüfus, Arap müşriklerindi. Sonra Yahudiler geliyordu. Sonra da Müslümanlar. Fakat Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in stratejisine ve fetanetine bakın ki, en az nüfusa sahip olmasına rağmen, bir araya getirdiği insanlara ortak bir çözüm teklifi sunuyor ve herkesi bu teklif etrafında birleştirmeyi başarıyordu. Böylece kendileri hakem konumunda bulunuyor ve Medine’nin liderliğini eline almış oluyordu. Yıllardır savaşlardan kavgalardan bunalmış Medine halkı da bu liderliğin gölgesinde kendini huzurlu bir hayatın içine salıveriyordu.

Evet, O (sas), kızmadı, şikâyet etmedi, fıtratları reddetmedi, şer tabakadan da olsa insanların varlığını görmezlikten gelmedi, umursamazlığa girmedi. Hele hele ümitsizliğe hiç yenilmedi. Her zaman yapıcı oldu, olaylara müspet baktı. “Neden böyle?” demedi, “böyle bir durum var, bu durumda ne yapabiliriz” diye düşündü ve bu üstün özellikleriyle O, hep bir iş bitirici oldu. Hatta O, peygamberlikten evvel de böyleydi. Herkesin kavganın eşiğine geldiği Hacerü’l Esved’i Kabe’nin duvarına koyma hadisesinde O (sas), yere bir bez serdirmiş, taşı onun üzerine koydurmuş ve herkesin bezin bir ucundan tutarak duvara kaldırmasını sağlamış ve sonra da kendisi bu mübarek taşı alarak yerine koymuştu. Böylece, muhtemel bir kavgayı bir anda engelleyivermişti.

Fakirlikten bîzâr bir sahabiyle karşılaşmıştı. Evinde neyin var diye sordu? Sahabi, bir avuç hurma olduğunu söyledi. Onları getirtti ve bu hurmaları kim alır diye sordu. Birisi müşteri çıktı ve satın aldı. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, adama “git ve kazandığın bu parayla ticaret yap” buyurdu. Adam gitti ve bir daha da fakirlikten şikayet etmedi. Problem anında halloluyordu.. hem de kimse incinmeden, mahcup olmadan..

Korktular ve ahiretlerini mahvettiler

İki topluluk kavgaya tutuşmak üzereyken, yanlarına varıp, eski günlerini, yani cahiliye karanlığında nasıl çırpınıp durduklarını hatırlatıyor ve sonra da serfiraz oldukları imanın, tevhid anlayışının ve şu anda yaşadıkları hayatın ne büyük bir nimet olduğunu nazara veriyordu. Bir anda herkes yumuşuyor, çatık kaşların altındaki gözlerden yaşlar boşanmaya başlıyordu. Evet O, seslendiği kalplerin bir anda erimesine vesile oluyor, hitap ettiği akılları çabukça ikna ediyordu. Belki de bu derece etkileyici olmasındandır ki, azılı düşmanları O’nunla yüz yüze görüşmek istemiyorlardı. Zira, tesir altında kalmaktan korkuyorlardı. Korkmasalardı, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem onların ebedi hayatlarını karartan imansızlık problemlerini de çözecekti, fakat heyhat!. İnat, zulüm, makam sevdası, bencillik buna mani oldu. Dünyevi işlerini bu Büyük Fetanete çözdüren bu cahiliye liderleri, ahirete ait problemlerini çözdürmeyi düşünmüyor, düşünemiyorlardı.

Uhud, sarp bir yokuştu. Muvakkat bir sarsıntı yaşanmış ve canlar gırtlağa dayanmıştı. Savaş bittiğinde, 70 kadar şehid ve pek çok yaralı vardı. Efendimiz yaralanmış, o çok sevdiği amcası Hazreti Hamza şehid olmuş ve sahabe arasında adeta bir şok yaşanıyordu. Sanki küçük çapta bir kıyamet kopmuştu. İşte böyle bir anda, Efendimiz moralleri düzeltme ve tekrar motivasyonu sağlama adına, savaşa katılan herkesi düşmanı takibe davet etti. Hiçbir sahabi geri kalmadan bu takibe iştirak etti. Böylece bir diriliş yaşanıyor ve ümitler tazeleniyordu. Bittik dendiği anda yeni bir canlılık ortaya konuyordu. Takipten sonra da Allah Resulü (sas), oturup ashabıyla istişare etti ve kesinlikle geçmişin hesabını sormadı. Herkese yumuşak bir üslup kullandı. Zaten bir musibet yaşanmıştı. Bunların ardından sağa sola kızarak musibeti ikileştirmedi. O’nun bu rahatlatıcı tavrı sayesinde bir sıkıntı daha atlatılmış ve normal hayata dönülmüştü.

Nasıl hareket ediyordu?

Misalleri çoğaltabiliriz. Ancak, biz şimdilik Efendimiz’in problem çözerken öne çıkan bazı özelliklerini sayıp mevzuyu noktalayalım. Meseleleri hallederken Peygamber Efendimiz’in (sas) şu özelliklerine şahid oluyoruz:

1- Hemen çözülmesi gereken meselelerin dışında acele etmiyordu. Hacerü’l Esved örneğinde olduğu gibi, hemen çözülmesi gereken meseleler vardı. Fakat Medine vesikasında olduğu gibi genelde meseleyi zamana yaymayı tercih ediyordu.

2- Fıtratları göz önünde bulunduruyordu. Dolayısıyla, birisi için ortaya koyduğu çözümü, bir başkası için aynen kullanmayabiliyordu. İnsanların alışma payını da hesaba katıyordu.

3- Kabile, aşiret ve millet duygusunu göz ardı etmiyordu. Evs ve Hazrec kabilelerinin her birine savaşlarda ayrı ayrı sancak veriyordu.

4- İltifatlarla insanları onure etmeyi ihmal etmiyordu.

5- Her zaman yumuşaklığı tercih ediyordu. Zira kızarak, olumlu bir şeyler yapılamayacağına inanıyordu.

6- Meşveretin gücünden faydalanıyordu.

7- Akılları ve kalpleri ikna ederek hareket ediyordu. Zira, gönüllerde yer etmeyen icraatlar sürekli olamazdı.

8- Kısa zamanda netice bekleme düşüncesine girmiyor, uzun vadeli iş yapıyordu.

9- Çeşitli kabiliyet ve özelliklerden istifade etmeyi ihmal etmiyordu.

10- Duayı kesinlikle ihmal etmiyor, her zaman Allah’ın gücüne dayanarak hareket ediyordu.

Problemlerin cahiliye döneminden daha girift hale geldiği şu dönemde, O’nun sünnetine ve rehberliğine ne kadar da muhtacız!

Kaynak: Hikmet.com

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy