Güvenli limanlarda dili tutulmak…| Veysel Ayhan

Yazar Mizan

Bir insan kendisine atılan bir iftiraya veya ithama dilerse suskun kalabilir.

Hakaretlere cevap vermeyebilir.

Bunun iki açıklaması olabilir.

İlki benim hakkımdaki suçlamalar doğrudur. Ses etmem. Susma hakkımı kullanırım.

İkincisi yalandır ama müfterilere muhatap olmam veya tenezzül edip cevap vermem.

Bu benim şahsi tercihimdir. Saygıya değer veya değmez ayrı mesele.

Peki bir de bu suçlama veya iftiralar yüzünden binlerce hatta on binlerce insan zan altında kalıyorsa ne olacak?

Ben bir yapının parçası isem, bir organizmanın hayati bir uzvu isem bana yapılan suçlama benimle bitmez.

Adam bana “hırsız“ diyorsa ve ben bu iftiraya cevap vermiyorsam, bakışlarımı kaçırıyorsam bende bir sıkıntı var demektir. Başka açıklaması yok.

Suskunluğum normal şartlarda o suçlamaları doğrulamış olur.

Ve bir organizmanın parçası olduğum için diğer insanlar da zan altında kalır.

Bu durumda iftirayı şahsi olmaktan çıkar.

Cevap vermek benim için bir sorumluluk haline gelir.

MÜFTERİLERİ CESARETLENDİRMEK

Birileri şunu fark etti.

Her şeyi söyleyebiliriz her yalanı atabiliriz.

Nasılsa cevap veren yok.

Meydan müsait.

Bu müsaitlikte suçu cemaata atıp kendini sıyırmayan bir tek Roma’yı yaktığı iddia edilen Neron kaldı!

Mesele iftira ve suçlamaların saçmalığı, tutarsızlığı değil.

Ortalama halk suçlamaları sorgulamaz. Cevap verilmeyince doğru olduğuna inanır.

“Demek ki öyleymiş” deyip dilden dile nakleder.

Maalesef bu süreçte Hizmet’e yamanmayan hiç bir suç kalmadı.

Geçenlerde bizim sitede 12 yaşındaki Berat’ın Meriç’ten geçme hikayesi yayınlanmıştı. Berat orada bir olay anlatıyor. Cezaevi dönüşü annesi yanındaki kadına soruyor. “Sizin de oğlunuz bizimkiler gibi mi? Tezye şunu diyor: “Yok! Aman aman! Benimki babasını öldürdü!”

Ortalama halktaki imajımız bu. Hizmete mensubiyetin zihinlerde oluşturduğu “katil”den öte imaj bu. 24 saat durmaksınız yapılan propagandanın neticesi maalesef bu.

Halk böyle inanır ama herkes halktan ibaret değil.

Türkiye yalanlara kanmış ve doğruları umursamayan bu kör ve sağır kitleden ibaret değil. Duyduğu ithamları sorgulayan kesimler de var. Hem suçlananları hem de suçlayanları iyi tanıyanlar var. Vicdanını kaybetmemiş, zulme bulaşmamış zümreler işin gerçeğini öğrenmek istiyor.

EMİN BELDELERDE TÜRKİYE’Yİ UNUTMAK

Fakat neredeyse her kim bir güvenli limana ayak bastığında suskunluğa gömülüyor.

Balyoz gibi dört dörtlük bir darbe davasına kumpas diyebildiler.

Bu konuyla ilgili yargıçlarda ses yok.

Ergenekon’u toptan temize çıkardılar.

O efsanevi yargıçlar suskun.

İzmir Askeri Casusluk iddianamesini okuyanlar bilir; o kadar sağlam deliller vardı ki!

Ama yargıçlar suskun.

MİT Tırları dört dörtlük bir dosyaydı…

Hemen hepsi böyle: Şike, Uludere, Hrant Dink, Malatya Zirve cinayetleri…

Hablemitoğlu’nun öldürülmesi, Karlov suikasti, Danıştay saldırısı, Muhsin Yazıcıoğlu’nun şehit edilmesi…

Bu cinayetlerin hepsi de Hizmet Hareketi’ne fatura edildi. Çünkü atılan iftiralara karşı muhataplarından zayıf bir itiraz bile gelmedi.

Oysa bu davaları yürüten yargıçlar bu gayretleri ile iftihar etmeli değiller miydi?

Her bir dava onların şeref madayası değil miydi?

Bu suskunluğun neticesi olarak Hizmet Hareketi tüm bu iftiraların altında kaldı.

Sessiz kalmanın tercümesi adeta şu oldu: “Evet maalesef suçlamalar doğru, biz bu haltları yedik.”

İşin gerçeği elbette bu değil ama verilen resim bu oldu

Ve daha acısı maalesef tabana indiğinizde bir kısım Hizmet Hareketi mensubu bile bu kumpas iftiralarına inanır hale geldi.

Bu davalarda hatalar da olmuş olabilir. Normaldir. Ama bunları içtenlikle açıklamak bütünüyle suçlanmaktan iyi değil mi?

Darbe teşebbüsleri, Sarıkız, Ayışığı, Eldiven vs., cuntalar, casusluk örgütlenmeleri… Savaş suçları…

Bunlara şahit olmuş bürokratlar…

Bunlara engel olmaya gayret etmiş devlet görevlileri…

Hizmet’le iltisaklı olsun veya olmasın her vatansever insana düşen vazife bu makus dönemi aydınlatmaya çalışmak olmalı değil mi?

SON ÖRNEK: BANKASYA

Sosyal medyada bin bir iddia dolaşıyor. Deli saçması bile deseniz cevap verilmeyen her iddia geze geze bir süre sonra vücuda bürünüyor. Peşinde inanan binlerce insan oluşuyor. En son Bankasya hakkında bir takım iddalar yer aldı. Ben biliyorum ki bu kurumda suistimaller olsa idi Havuz medyası bunları günlerce çarşaf çarşaf yayınlardı. Bir dönem çökmeye bahane bulmak için kendilerini paraladılar. Bir şey bulamadılar. Herhalde bulabildikleri tek skandal Nagehan Alçı-Rasim Ozan yalı kredisiydi ki o da kendilerine dokunduğu için ses etmediler.

Ama iktidarın yapamadığı suçlamaları şimdi kimliği belirsiz hesaplar yapıyor. Bankanın batmaması için fedakarlık yapan kitleleri etkilemek istiyorlar. Hizmet kitlesinin katmanları arasında düşmanlık üretmek istiyorlar. Her neyse… Niyetleri bizi ilgilendirmez.

Ama işin içyüzünü öğrenmek milyonlarca mudinin hakkı.

Bu bankanın son genel müdürü nerede?

Genel müdür yardımcıları nerede?

Avukatı veya avukatları nerede?

Merak ediyorum.

Hapiste değillerse konuşmaları gerekmiyor mu?

Çok mu zor iki satır tavzih-tekzip yazmak?

Hizmet Hareketi ile ilgili olsun olmasın önemli değil. Bir kaç cesur askeri bürokrat 15 Temmuz’un tezlerini konuşarak ve raporlar yazarak çürüttü. Ki gerisi gelecektir.

Kötü mü oldu?

Bugün susanların 3 büyük sorumluluğu var.

Birincisi mesleki onurlarına karşı.

İkincisi kendilerine inananlara ve o davalarla itham edilen yüz binlere karşı.

Üçüncüsü cezaevlerinde veya dışarıda olup sivil ölüme mahkum edilmiş meslektaşlarına karşı.

Birilerini perde yapınca bu sorumluluklar ortadan kalkmaz. Kader bu ‘samit infial’e mutlaka bir bedel tayin edecektir.

Dua edelim öbür tarafa kalmasın.

Bamtelinden bir paragrafla bitireyim:

“…Böyle bir zulüm karşısında kişinin hazm-ı nefs etmesi doğru değildir. Bilâkis orada yapılması gereken, tavzih, tashih ve tekzip gibi yollarla zulmü savmaya çalışmaktır. Hatta zulüm ve haksızlıkta temerrüdün devam etmesi durumunda mütecavizlerin seslerini kesme ve zulümlerine engel olma adına daha başka hukukî yollara başvurulmalı, tazminat davaları açılmalıdır…

..birileri tarafından bazı şeyler deşifre edilmişse ve onu önleme bizim elimizden gelmiyorsa şayet, o mevzuda isnâdât karşısında herhalde tavzih adına, tashih adına bir şey söylemek.. kendini dine, imana, hizmete vakfetmiş bu insanların itibarı adına, onların karalanmaması adına onu da bir vecibe biliyoruz…” (Fethullah Gülen, Bamteli 22 Aralık 2013)

Kaynak : Tr724 | Veysel Ayhan

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy