Bir düşünsene geriye doğru, kendinle kaç defa hesaplaştın? Attığın yanlış adımlar adına kaç defa kendini hırpaladın, tevbe ufkuna doğru gözyaşlarını saldın? Sonra kaç insanın hayatına sırf iyilik adına dokundun?
Bir de söylemesi zor ama kaç kişinin ümidini kırıp döktün? Kendini bir şey zannederek, bir yerlere konumlandırarak belki biraz da kibir süsü katarak, kaç kişinin salih daireden uzaklaşmasına sebep oldun?
Farkında mısın, kendini kusursuz ve kutsal kabul ettiğinin, etrafındakileri hep hor hakir görüp kendi varlığını yücelttiğinin? Nasıl bir aldanmışlık ki bu, bir çakıl taşı için elmasları, pırlantaları, altınları, zebercetleri feda ettin.
Hep üzerine toz konmasın, itibarın zedelenmesin istedin. Hayatın bu minvalde geçti. Fark etmedin mi hiç seni yaratan, başkalarını da yaratmıştı. Sana rızk veren, seni besleyen başkalarını da besliyordu. Senin onlardan bir üstünlüğün yoktu. Üstünlük yalnız takvadaydı.
Ene isimli cılız ışığı kapat, ta ki güneş doğsun hayatına. Benlikten geçmeden O’nu bulamazsın. Derdin hep O’nu anlatma ve gösterme olursa ene ile mücadele zor ve kıymetli olur unutma. Hayra, iyiliğe giden yoldan asla ayrılma.
Bak İlahi Kelam ne diyor: “Siz iyilikte ve takvada birbirinizle yardımlaşın, günahta ve düşmanlıkta birbirinize yardımcı olmayın” (Maide-2).
İyilerle ol, iyilere dost ol, iyilik meydanının eri ol ki, iyiler defterine yazılsın adın.
Bediüzzaman Hazretleri Van’da Horhor medresesinde kaldığı zamanlarda kayalıkların arasından aşağıya abdest almak için ne zaman inse orada çocuk yaşta bir delikanlının elinde su ile hazır beklediğini görür. Hz. Üstad onun hizmetini karşılıksız bırakmaz, zaman zaman abdestini aldıktan sonra ona biraz harçlık verirdi. Bir gün yine abdest için indiğinde Ahmed’i göremeyince “Ahmeeed” diye seslendi ve az ilerde olan Ahmet, “Cânûû” diye hocasına mukabele etti. Ahmet’in bu, “canım sana feda olsun” anlamındaki cevabı Bediüzzaman hazretlerini gönülden vurmuştu. Bu yüzden onu kendi dua listesine eklemişti. O dua listesi ki, başta peygamberler olmak üzere, sahabeler, salihler, mücedditler, müçtehitler, muttakiler, Rabbaniler, muhsinler… hep orada idi. Ahmet de büyük bir talihli olarak o listeye dahil olmuştu.
İşte iyilik, işte iyilerle beraber olmak.
İnsanoğlunun dünya hayatında en önemli ve istenen yönü iyiliklerin temsilcisi olma özelliğidir. Bir canlıya su vermek, sıcakta bir işçiye bir bardak soğuk su veya ayran ikram etmek, aç birinin karnını doyurmak, başka ülkelerde, insanların sıkıntılarını gidermek, yetimin başını okşayıp onu korumak, zorda kalanların imdadına koşmak, başka dillerde kültürlerde sadece Allah için koşuşturmak… Bütün bunlar iyilikler hazinesidir ve böyle olmakla iyiler defterine kayıt olma mükafatı vardır.
Bunları neden anlattım? Yol ikidir, biri kendine güven biri de Allah’a. Biri benlik adına yaşamak biri de Allah adına. Biri bencillik girdaplarına yuvarlanmak, diğeri kalbin ve ruhun zümrüt tepelerinde seyahat etmek.
Bak ömür geçiyor, unutma. Varsa kırıp döktüğün, hakkını yediğin birileri, koş helallik al, hiç durma. Toprak gibi ol ki gül bitiresin. Yaprak gibi ol ki gölge getiresin. Bak ağaçlar kendileri için yaşamazlar. Allah adına hediye verirler ama hiç ses çıkarmazlar. Kökleri derinlerde meyveleri ellerinde bir ayna gibi hep Rablerini gösterirler.
İnançlı olma dikkat ister, rikkat ister. Hz. Ömer (r.a.) panayırda dolaşırken birinin kılıcının kınından çıkmış olduğunu fark eder ve adamı hemen uyarır. Ola ki bu keskin kılıç birine değip yaralar ya da bir çocuğu korkutur diyerek kimseyi rahatsız etmesin ister. Ancak akşam evde bir düşünce alır Ömer’i. Panayırda adamı ikaz etmek için onun omuzuna dokunmuştur. Bunun bir hak olacağı aklına gelmiştir. Çok geçmeden o adamı bulmalarını ister ve bulunca da evine davet eder; onu yedirir, içirir, ona hediyeler verir. Adam ne olduğunu anlamamıştır.
Hz. Ömer panayırdaki olayı hatırlatır ve “Omzuna dokunarak seni rahatsız etmiş olabilirim, hakkını helal et” deyince adam şaşırır ve “Öyle bir olay hatırlamıyorum Ya Ömer” diye cevap verir. Halife Ömer ise: “Bana gelince onu ben hiç unutmadım” der sesi titreyerek.
Gördün mü muhasebe ile iyilik arasındaki kardeşliği? Gördün mü ahirete inanmanın getirdiği hassasiyeti. Gördün mü hakka hukuka riayet etmenin duyarlılık zirvesini.
Ey nefsim! İtabım ve hitabım yalnız sanadır.
Şu kısacık hayatta bir şeyler yapınca, bir yerlerde olunca nefsimizin tuzaklarıyla karşı karşıya kalma ihtimali bir hayli fazla olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Nefsine takılanların yarınları çok zor olacak.
Ne mutlu hep hayırlara kapı açanlara, ne mutlu sürekli iyiliklere yelken açanlara.