Aldı kalemi kağıdı eline, bahçedeki çardağa oturdu. Yazmaktı niyeti ; kendini, onu, onları, uçan kuşu, eylülle gelen sonbaharı, sararan yaprağı , baharla tomurcuklanan dalları, suyu çekilen dereyi , balonu patlayan çocuğu, şifasını dileyen hastayı, evladını özleyen anneyi… Evet yazmalıydı ; özgürlüğünü kuşun kanadında arayan mağduru, bekleyenin saatindeki akrebin hareketini, yeni doğan bebeğin süt kokusunu, mezun olan gencin fırından yeni çıkmışçasına taze olan gelecek hayallerini, çiçeği burnunda gelinin duvağını, konuşmayı öğrenen çocuğun ilk hecelerini, camiye namaza yetişmeye çalışan dedenin takkesini, son yolculuğuna uğurlanan bir adamın vedasını belki ‘ah’larını, en güzel tebessümü… yaşarken gün denen 24 saatçiği, iç içe gerçekleşen tüm bu durumları bir anda düşünüp, yazmak… Yapabilir miydi ? Şimdi yazmaya niyet ederken bile cesaret gerektiren, insanın gözünü korkutan, “altından nasıl kalkarım bu kelimelerin, nasıl ardarda gelir bu cümleler” dedirten durumlar nasıl oluyordu da bir güne sığabiliyordu? Nasıl taşıyordu insanoğlunun omuzları bu olayları ? Neydi bu yükü dimdik taşıyabilmenin sırrı, yükün ağırlığı altında kambur olanların aksine? Dağların bile almaktan kaçındığı bu yük taşınmak için insanda ise vardır bir sırrı elbet. Güçlü olmak mıydı? Bedenin gücü yeter miydi bunları taşıyabilmeye? Yürekti asıl güçlü olması gereken. Meselenin aslı gücün kaynağına erişebilmekti. İman denize dalınca yürek, erişiyordu her yükü taşımaya kafi gelecek güce. Sabır gerekti o gücün yanında, dünya denen yolun sonuna dimdik varabilmek için yük omuzda. Bilmek gerekti sabır tükenmeye başlayıp yorulduğunda doğru yere yaslanıp nefes almayı. Yükü de sabrı da gücü de veren Yaratıcıya dayanmayı bilmek gerekti. “ Rabbim en iyisini bilen sen, veren sen, kolaylığını da verirsin” demek gerekti. Fedakarlık gerekti tüm bunların yanında sevgiyle, vefayla, şükürle, içtenlikle taşıyabilmek için dünya yükünü. Gerekti işte yardımına nail olmak için yaratıcının. Eee bir de her yük alınmamalıydı o omuzlara. Ne zaman ki ağırlık fazlaca aşındırdı omuzları dönüp bakmalı insan o yük taşınması gereken yük mü diye? “Derdi dünya olanın dünya kadar yükü olur” sözü kulaklarına çalınmalı o sırada. Omuzlara doğru yerden yeteri kadar ve gerekli yükü almalı insanoğlu. Kağıdın sonuna gelince bıraktı kalemi elinden. Ne kadar zamandır yazıyordu bilmiyordu. Dalmıştı harflerin bir araya gelişine. Topladı masanın üstünden yazdığı kağıtları. İtina ile dörde katladı. Sabahın ilk saatlerini kelimelerle, kendi cümleleri ile geçirdiği için memnundu. Şimdi içeri geçip hazırlanması gerekiyordu günün geri kalanını omuzlarındakiler ile barışık geçirebilmesi için. Ayağa kalktı, omzundaki yüke göz kırptı ve dimdik ilerledi…
Kaynak: Tesnim | cizlavet.com