Ölüm inançsızlar için bir yokluktur | Zekeriya Çiçek

Yazar Editör

Dünyayı ahiretin mezrası -tarlası- olarak görenler güzel düşünenlerdir.

“Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen hayatından lezzet alır.” ve ’Helal daire keyfe kâfidir. Harama girmeye ihtiyaç yoktur.’’

Hâlbuki biz mü’minlere göre ölüm, Risale-i Nur’daki enfes tarifiyle:

’’Başka bir baki âleme girmek ve iman vesikasıyla saadet sarayına girmek için bir terhis teskeresidir.’’ (Asayı Musa’dan)

Dünyaya dünya kadar ukbaya ukba kadar değer vermek

Dünyaya dünya kadar ahirete ahiret kadar kıymet vermesi neticesinde fani hayat beka bulur. Malımızı Allah yolunda harcama neticesinde fani mal da beka bulur. İmanı sayesinde henüz cennete girmeden cennet hayatı yaşar. Evet, Efendimiz (sav)  “Dünya ahiretin tarlasıdır.” Buyurur.

Altıncı sözde tefsiri yapılan ayeti de hatırlayacak olursak Cenab-ı Hak (cc) “Allah, karşılık olarak cenneti verip müminlerden canlarını ve mallarını satın almıştır.” (Tevbe- 111)

Bu ayete göre fani bedenin ve fani malın beka bulması gerçek sahibi yolunda kullanmamızla mümkün olabilir.

“LA İLAHE İLLALLAH” HAKİKATİYLE HAYATA YENİDEN DOĞMAK

“La ilahe illallah” sözünde da şöyle bir müjde var ki:

“Sınırsız ihtiyaçlara muhtaç, sınırsız düşmanların hücumuna hedef olan insan ruhu, şu kelimede öyle bir ihtiyaçlarını karşılayacak nokta bulur ki, ona bütün ihtiyaçlarını temin edecek bir rahmet hazine kapısını açar.

Ve öyle bir dayanma noktası bulur ki, bütün düşmanlarının şerrinden emin edecek bir gerçek kudretin sahibi olan kendi ibadet ettiği yaratıcısını bildirir ve tanıttırır, sahibini gösterir, sahibi kim olduğunu gösterir. Ve o anlama neticesinde kalbi gerçek korkulardan ve ruhu acı verici üzüntüden kurtarıp, ebedi bir ferahı, ebedi bir mutluluğu temin eder.” (20. Mektup 1. Makam)

 

“La ilahe ilallah” diyenler gerçek huzura kavuşurlar

Felaha ermenin, kurtulmanın yegâne ifadesi kelime-i tevhidi kalp ile tasdik dil ile ikrar etmektir.
Şöyle bir düşündüğümüz zaman,  ne kadar çok şeye ihtiyacımızın olduğunu çok açık bir şekilde anlarız. Hâlbuki bu âlemde yoktuk, şu an ise varız. Varlık binamızın taşlarının hangisi bize ait?
Varlığımızın özü ve esası kaynağı nedir?
Bizi meydana getiren unsurlardan hangisinin miktarı ve çeşidinin seçimi bize soruldu? Madem sorulmadı; o zaman kim hangi cüretle kendisini vücut mülkünün sahibi olarak görebilir ki?
Üstadımız: “Hakiki vücuda sahip olmak onu terk etmekle sağlanabilir.” der.
Bozulmamış hiçbir vicdan, asla yalan söylemez. Kâinata ciddi bir seyre dalarak tefekkür ibadeti yaptığımızda, milyonlarca farklı canlı türünün her birini ayrı ayrı renk ve tasarımda donatan güç ve kudretinin sonsuzluğunu anlarız.
İnsan ruhunu perişan eden nefsanî arzular ve şeytani vesveseler onu kulluğa en yakın secde anlarında bile yalnız bırakmaz.
“Nefis cümleden edna (alçak), vazife cümleden âlâ (yüce)” der, büyüklerimiz.
İnsanın en büyük düşmanı kendi nefsidir. Ayet çizgisinde söylenecek olursa:
“Şüphesiz nefis daima kötülüğe sevk eder-ancak Rabbim rahmet ederse o başka.” (Yusuf Sûresi- 53)
Hz Yusuf’tan (as) daha masum asla değiliz. Rabbimiz (cc)  bu ayetini onun başına gelen ibret verici bir hadiseyle misal veriyorsa, bizler nefis gibi nasıl bir sinsi düşmanımız olduğunu çok iyi anlamalıyız.
Dayanağı “La ilahe illallah” olmayan tüm fikirler çürümeye mahkûmdur. .Başta ilim adına koca bir safsata olan evrim fikrinden tutun, hayatın başlangıcı ile ileri sürülen ve tabiat risalesinde anlatılan “var oluş gerçeğini” Allah’tan (cc) gayri başka şeylere isnad edenlerin fikirlerinin temelinde “tesadüfen oluştu” düşüncesi vardır. Bir zerrenin bile boşa yaratılmadığı âlemde, koca bir evrenin başıboş ve tesadüfen sebeplerin tesiriyle oluştu denmesi ne acıdır.
Unutmayalım ki :“La ilahe illallah, rahmet hazinesinin anahtarıdır.” der Üstadımız.
“Ballar balını buldum kovanım yağma olsun.” diyen söz ve gönül sultanları hangi balı bulmuştur acaba?
Sonsuzluk için yaratılmış, sonsuzluğa iştihalı ve ebedi bir Zât’ın aynası olan insanlar ancak o hazineyi bulabilir.
Ya Râb biz fakiriz sen gani, biz aciziz sen güçlü, biz dilenciyiz sen ise sultan. Sana sığınıyor ve senden sonsuz hazinenin anahtarı olan merhametini dileniyoruz. “La ilahe illallah” Kelime-i Tevhidini de buna şefaatçi yapıyoruz.
“La ilahe ilallah de felaha er.”  Hadis-i Şerifine sığınıyor ve en safi dillerimiz ve halimizle bu emrine itaat ediyor ve “Lailahe illallah” diyoruz böylece senden başka ilahın olmayacağını ve olamayacağını ikrar ediyoruz.

Hizmetten | Zekeriya Çiçek

 

 

 

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy