“Ben yoruldum hayat, gelme üstüme
Diz çöktüm dünyanın namert yüzüne
Gözümden gönlümden düşen düşene
Bu öksüz başıma gözdağı verme”
Böyle diyor şair. Son günlerde gerçekten yorulduk. Artık dizlerimizde derman gönüllerimizde ferman kalmadı. Her gün acı üstüne acı yudumluyoruz. Gün geçmiyor ki gözümüzü gönlümüzü yaşartacak haberlerle irkilmiş olmayalım. Abdülhak Hamit Tarhan gibi, “Her yer karanlık pür nûr o mevki, mağrip mi yoksa makber mi ya Râb” demekten kendimizi alamıyoruz.
Dünya küçüldükçe küçüldü ve elimizdeki telefonun içine sığdı. Teknolojinin bu nimeti bazen çok güzel ve hayırlı haberler almamıza imkân verirken bazen de ciğerlerimizi delip geçen mesajlarla bizi kahrediyor. Adeta Cem Karaca’nın yorumunda dediği gibi “Hep kahır hep kahır hep kahır hep kahır. Bıktım be.” diyesi geliyor insanın.
Neyse ki, tam da böyle hayatın üstümüze üstümüze geldiği şu günlerde Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Mektubat adlı eserinde geçen şu satırlar imdadımıza yetişiyor. “ … mevt, vazife-i hayattan bir terhistir, bir paydostur, bir tebdil-i mekândır, bir tahvil-i vücuttur, hayat-ı bâkiyeye bir davettir, bir mebde’dir, bir hayat-ı bâkiyenin mukaddimesidir.”
Evet, dostlar son bir ayda kaçıncı ölüm haberi aldım bilemiyorum. Artık, birinin yasını tutma fırsatı bulamadan diğerinin ağıtıyla karşılaşıyoruz. Rabbim geride kalanlara sabr-ı cemil lütfeylesin. Dünde bizim olduğumuz beldede 1943 doğumlu Remziye teyzenin vefat haberiyle sarsıldık. Allah rahmet eylesin kendisine. Onun hayat hikayesini dinlemiş olsaydınız tam da yazının başlığında verdiğim dörtlükte olduğu gibi “Ben yoruldum hayat, gelme üstüme” dedirtecek cinsten olduğunu görürdünüz. Ancak o, Anadolu’nun bağrında yetişmiş dopdolu bir Ana’ydı. Onun ağzından şairin o mısralarında olduğu gibi hiçbir zaman “Diz çöktüm dünyanın namert yüzüne” dediğini duymadım.
O, benim gördüğüm gerçekten asil bir Anadolu anasıydı. Bir zaman radyolarda Prelli araba lastikleri için şöyle bir reklam vardı: “Çok çalışır, fakat az aşınır.” Ancak Remziye teyze çok çalışmış dört oğlan ve iki kız evladını bir başına yetiştirmiş. Fakat, insan bedeni lastik olmadığından zamanla aşınıyor. Maalesef Remziye teyzenin bedeni de aşınmış ve seksene baliğ olduğu günlerde kas hastalığı denen bir rahatsızlığa yakalanmıştı. Dün de vefat etti. Rabbim mağfiret eylesin.
Malumunuz ölünün ardından Hocalar, cenaze merasimi sonrası şöyle sorarlar: “Merhumu nasıl bilirdiniz?” Ben de bu soruyu, “Remziye teyzeyi nasıl bilirdin?” şeklinde kendime sordum. Nefsim bana dedi ki, o, sen de biliyorsun ki iyi bir insandı. Diyarbakır gibi örf ve adetlerin baskın olduğu bir vilayetin bir köyünde dünyaya gelmiş. Mektep medrese görmemiş. Çocuk denecek yaşta evlendirilmiş. Kendisi aslen 1943 doğumlu olmasına rağmen babası karneyle ekmek alındığı dönemde bir somun ekmek fazladan alabilmek için onun yaşını 1941 olarak yazdırır. İşte bu yüzden bir dilim ekmek sevdasına Anadolu’yu terk edip Almanya’ya getirilmiş. Kocasının ardına kalmış ve bir başına altı çocuğu yetiştirmiş. Onların toplum içinde saygın birer insan olmaları için saçını süpürge yapmış. Diyarbakır lehçesini bile unutmayıp hep kendi olarak kalmış.
Diğer yandan hiçbir dini eğitim almamış olmasına rağmen inandığı kadar dinini yaşayan bir insandı. Hatta denebilir ki biraz mürekkep yalamış İmam-Hatip talebeleri kadar dini biliyor ve bildiklerini de yakın çevresine anlatmaya çalışıyordu. Namazında niyazında idi. Az da olsa sadakasını zekatını verirdi. Gelene hoş geldin, gidene de güle güle der ve ardından hayır dua ederdi. Velhasıl iyi bir insandı.
Evet, benim şehadetim bir şey ifade eder mi onu bilmiyorum. Mü’minin mümin hakkındaki hüsnü şehadeti, elbette Allah nezdinde bir değeri olacaktır. Benim bilmediğim şeyleri varsa Rabbim onları da affetsin. Fakat, onunla ilgili bildiğim başka güzel şeylerde de var. Onları da doğrudan mahşer günü yapılacak şehadete bırakıyorum. Burada yazıp uyuyan yılanı uyandırmak veya şeytanın eline koz vermek istemiyorum.
Hocam kim ki, bu Remziye teyze diye soruyorsanız, onu da şöyle cevap vereyim. O Allah’ın kullarından bir kul olup dünya zevki namına bir tas denecek kadar bile olsa yudumlamadan ahirete irtihal eden bir kuldu. Allah’tan geldik ve yine O’na döneceğiz vesselam…
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN