Niye ki değil, iyi ki | İSMET MACİT

Yazar İsmet Macit

Efendimizin (sav) siyerini öğrenmek için her hafta bir araya geldiğimiz bir sohbette rahmetli Gökhan Açıkkollu’nun eşi Tülay Hanım hıçkırıklı bir ağıt gibi söylediği kelimeler hepimize iman, teslim ve tevekkül dersi vermişti: “Niye ki değil abi… iyi ki” diyoruz…

Kars’tan İstanbul’a göçmüş bir ailenin çocuğu olan kocasını anlatırken her hatırasının üzerine bir damla gözyaşı bırakıyordu. Acı, kelimelerin dar kalıplarına dökülmüyordu ki? Anlatılan, yazılan, kelimelerle ifade edilenler acının yürekleri ne hale getirdiği, nasıl kanattığı değildi de burada şöyle bir acı var demekti sadece…

Bir annenin evladına hasretini, zindandaki babasını her gün balkona çıkıp çağıran minik yüreğin hisleri, zindana sıcak girmiş soğuk çıkmış annesinin tabutu başında hıçkırıklarını yutan kız çocuğunun enkaz haline gelmiş yüreğini nasıl anlatabilir ki kelimeler?

 Eşlerini kaybeden kadınların gece yalnızlıklarındaki hıçkırıklı ağıtlarını hangi kalem dökebilir ki kağıda…?

Zindan karanlıklarından Rahman’a kanat çırpan Gökhan Açıkkollu’nun eşi Tülay Açıkkollu 15 Temmuz’dan sonra yaşadıklarını anlatırken gönül tellerinden kopup gelen içli nağme yüreklere kor ateş gibi dokunuyordu.

“…Sözde darbeden önce 15 Temmuz ailemizin en mutlu günlerinden biriydi zira oğlumuzun doğum günüydü. Şimdilerde ise acılı günlerin, hasretin, çilenin miladı olarak ruhlarımızı kanatıyor…”

 Muharrem ayında bir taraftan bu ayın bereketi ve ilk on gecesinin fazileti anlatılırken diğer taraftan Kerbela’da Hz Hüseyin ve ailesinin başına gelenler yüreklerde hüzün olup estiği gibi binlerce masum için temmuz ayı muharrem; memleket Kerbela oldu. Gökhan Hoca mesleğine aşık, talebeleri tarafından çok sevilen bir tarih öğretmeni, eşi ise Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni olarak görev yapıyorlardı. 22 Temmuz’da ikisi de açığa alındı. Hep bir yanlışlık olduğunu ve bu yanlışlıktan dönüleceğini düşündüler. Ancak bu günlerin yaşanacak acılı günlerin mukaddimesi olduğunu günler geçtikçe anladır.

 Tülay öğretmen, hayatlarına bir kabus gibi çöken zulmü anlatırken sanki o günleri tekrar yaşıyordu. Gözaltındaki birisinin ismini vermesiyle 23 Temmuz’da polisler eşini gözaltına almaya gelirler. Ev araması esnasında şahit olarak bulunan site yöneticisinin anlattığına göre avukat tutmasına izin vermezler. Yüzü maskeli polisler, ağır diyabet ve panik atak hastası Gökhan hocayı fiziksel ve psikolojik şiddet uygulayarak evde sorguya çekerler. Bu esnada şeker krizi geçirir. Ters kelepçeli, yüzüstü yere yatırılmış vaziyette sorguya çekerken insülin yaparlar ve şiddete devam ederler. Daha sonra ilaçlarını dahi yanına almasına izin vermeden emniyete götürürler. 


Ertesi gün Tülay hanımın telefonu çalar. Ürkek bir güvercin gibi kalbi pır pır çarpar. Hissetmiştim zaten diyerek eşinin tutuklanmasını şöyle anlatıyor:

“…24 Temmuz’da saat 07.10 da Terörle Mücadele’den arayıp eşimi gözaltına aldıklarını söylediler. Derhal İstanbul’a döndüm. Henüz eşimin nerede tutulduğunu bilmiyordum. İlgili birimi arayarak eşimin hastalıklarından bahsettim ama her defasında bilgi vermeden azarlayıp telefonu yüzüme kapattılar. Dördüncü günün sonunda eşimin nerde olduğunu öğrendim. İlaçlarını ve elbiselerini polislere teslim ettim. Eşim vefat edene kadar 13 gün gözaltında kalmıştı ve biz 13 gün boyunca hiç görüşemedik…”

Kolluk kuvvetleri ve yargı sistemi felç edilip muktedirlerin elinde bir zulüm sopasına dönüşmüştür artık. Tülay hanımın avukat tutmasına izin verilmez, görüştüğü avukatlar da korktukları için cemaat  davalarını almak istemez. Savcının isteğiyle barodan görevlendirilen avukat ilk görüşmelerinde eşinin gözlüğünün kırıldığını yedek gözlük getirmesi gerektiğini söyler. Aklına gelenleri ailesi ve yavrularıyla paylaşmaz ama yüreğindeki yangın daha bir harlanır. Evet yüreğinin sesi doğruyu söylemiştir; eşi 13 gün boyunca ağır işkenceye maruz kalır, isim vermesi istenir, vermeyince işkencenin dozu artırırlar. 5 Ağustos’un erken saatlerinde Adli Tıp Kurumundan arayıp acele gelmesi gerektiğini söylerler. Yol ve dakikalar öyle uzar ki… kafasını arabanın arka camına dayayıp içine doğru hıçkırır. Gökhan’ı değil cenazesini almaya gittiğini hisseder. Kurumun kapısında Gökhan hocanın vefatını haber verdiklerinde bir banka kendini bırakır. Sükutun çığlığı yayılır tüm hücrelerine. Ruhu yüzyıllık acıların pençesindedir… haykırmaz, bağırmaz… Hem haykırsa kim duyacak, yırtınsa kime faydası olacaktı ki diye düşünür. Etrafı, akrabaları sessiz mezar taşlarına dönmüştür. Ne tarafa dönse granitten duvarlar çevrelemiştir etrafını…

 Tülay hanım anlatırken Uhud’da şehit olan Hz. Mus’ab’ın vefat haberini eşine Efendimizin (sav) haber vermesi esnasındaki Hz. Hamne’nin hislerini yaşıyordu adeta.

Efendimiz (sav), Hz. Hamne’ye önce kardeşinin ve dayısının şehit olduklarını haber vermiş Hamne metanetle karşılamış ve ‘O’ndan geldik O’na döneceğiz’ ayetini okumuştu. Daha sonra Efendimiz (sav) üçüncü kez: “Ey Hamne! Sabret ve mükâfatını Allah’tan bekle!” buyurarak Mus’ab’ın şehit olduğunu söylemişti. Eşinin ismini duyan Hz Hamne’nin (ranha) hâli birden değişmiş ve: “Vay benim başıma gelenlere!” diyerek ağlamağa başlamıştı. Hz Hamne’nin (ranha) bu acıya dayanamayacağını anlayınca Efendimiz (sav) teselli sadedinde şöyle buyurdu: “Hiç şüphesiz kadının yanında beyinin ayrı bir yeri vardır. (Kadınlarda kocalarına karşı ayrı bir bağlılık vardır…)”

Tülay hanım hasret kokan cümlelerle eşinin cenazesinin alınması esnasındaki yaşadıklarını ise şöyle anlatıyordu:

“…Gökhan benim eşim, yol arkadaşım, Hizmet yoldaşım… her şeyimdi. Şimdi onsuz hiçbir şey olup kalmıştım hayatın orta yerinde. Ancak zalimin zulmü bitmemişti.  Kerbela’da Hz Hüseyin ve yakınlarının üzerinde tepinen Şemir ordusu gibi Gökhan’ın cenazesine ve bizlere manevi işkenceye devam ettiler. Cenazeyi İstanbul’da toprağa vereceksek teslim etmeyeceklerini ve hainler mezarlığına defnedeceklerini söylediler. Eşim suçlu veya hain değildi. Henüz ifadesi bile alınmamıştı. Bunu kabul edemezdim. Bu nedenle Konya’ya defnedilmesine karar verdik… Mütevazi bir cenaze namazı ile Gökhan’ı kendi köyümün kabristanına defnettik…”

Hz. Osman (ra) efendimiz de Gökhan Hoca gibi alacakaranlıkta bir elin parmaklarını geçmeyecek sahabenin bulunduğu cenaze namazıyla defnedilmişti.

O devirdeki fitne ateşi bir gurup âsi tarafında körüklenmiş, asabiyet damarını dinin önüne geçirenler tarafından Medine bir yangın yerine dönmüştü adeta. Olaylar Hz Osman efendimizin şehit edilmesi ile neticelenmişti.

Hz. Osman (ra) efendimiz şehit edildikten sonra cenazesine kimse sahip çıkamamış, ancak 2 gün sonra defnedilebilmişti. Bazı asiler cenazesine saldırmışlar, onu taşlamak ve tabutundan yere atmak istemişlerdi. Vakidî’nin rivayetine göre Hz. Osman’ın (ra) cenazesi namaz için musallaya konulduğunda alçak Umeyr ibn Dabi onun üzerine atılmış ve kaburga kemiklerinden birini kırıp: “Dabi kabilesinde bir adamı hapse attın ve ölünceye kadar onu hapiste tuttun” demişti. İsyancılar daha da ileri giderek Hz. Osman’ın (ra) Deyr-i Sin’deki Yahudi mezarlığına defnedilmesini istemişlerdi. Bu eşkıyalar Hz. Osman’ın (ra) Baki mezarlığına defnedilmemesini onu duvarın gerisine defnetmek gerektiğini söylediler ve onu Baki mezarlığının doğusunda ve dışında bulunan hurma ağaçlarının altına defnettiler. (İbn Kesir, el-Bidâye ve’n-Nihâye)

Tülay hanım cenazeden sonra İstanbul’a dönünce Terörle Mücadele’den eşinin kalan eşyalarını teslim almaya gider. Rahmetli ilaçları hiç kullan(a)mamıştır, yetkililer hepsini geri iade ederler. Gökhan hocanın gözlüğünün nasıl kırıldığını o vakit öğrenir Tülay hanım “…Bir gün eşimi yine sorgulamak üzere götürmüşler. Polis eşime niye bana bakıyorsun diye tokat atmış. Eşim yere bakınca bu sefer niye yere bakıyorsun diye vurmuş.  Ardından oradaki diğer polislerle birlikte yere yatırıp vurmaya, dizleriyle sırtına basmaya devam etmişler. Saatler sonra nezarethaneye geri getirildiğinde eşim perişan haldeymiş ve gözlüğü kırıkmış…”

Gökhan Hoca vefatından yaklaşık 2 yıl sonra şubat ayında görevine iade edilir. Yani devlet pardon der ama Gökhan Hoca artık ahirete göçmüştür. Tülay hoca göreve iade yazısını bir gazeteciyle paylaşınca medyada büyük tepki oluşur. Konu meclis gündemine taşınınca yandaş medya Tülay hoca ve oğlunu hedef gösteren yazılar yayınlar. Savcı boş durmaz, hakkında iddianame hazırlar ve mahkeme iddianameyi ivedilikle bunu kabul eder. 2017 yılının şubat ayında polisler kapıya dayanır. Kendisi için değil çocukları için endişelenir. Zira vicdanını yitiren toplum ve onlar içinden çıkmış görevlilerin yapamayacağı kötülük yoktur ve vicdan o toprakları çoktan terk etmiştir. Çocukların gözüne bakar ve annelerini de kaybetme korkusunu görür. Gözaltına alındıktan 5-6 saat sonra savcı ifade için çağırır.

Tülay hoca tam bir teslim ve tevekkül içerisinde savcının kapısında beklerken içinde bulunduğu hâleti şöyle anlatıyor: “O an kendimi karanlık bir gecede, fırtınalı bir denizde, balığın karnındaki Hz Yunus’un (as) durumu gibi hissettim. O’nun duası takıldı dilime. O anda Hz Üstad’ın ‘Başım ne zaman dara düşse, bir Kur’an ayeti imdadıma yetişti’ sözü düştü gönlüme. Hakikaten tam da o esnada neye ihtiyacım varsa dilime, kalbime o hissettirilmişti. O duayı okudukça rahatladım, kalbim genişledi. Rabbim beni sahil-i selamete çıkaracak dedim…”

Tam bu esnada herkesten isim almaya çalıştıklarını hatırlar. Eşinin ismini vermişler ve Gökhan hoca bu sebepten zindana atılmış ama o isim vermediği için 13 gün işkenceye maruz kalıp vefat etmişti. Kendisinden de isim isteyecekleri ihtimalini onu dehşete düşürür. O anki hislerini ise şu kelimelerle ifade ediyor: “Bu kez Eyüp (as)’ın duası döküldü dudaklarımdan. ‘Rabbim zarar dilime, kalbime dokundu. Sen merhametlilerin en merhametlisisin.’ Dilime ve kalbime hakim olma gücü ver Rabbim. Birileri benim canımı yaktı. Benim birilerinin canını yakmama fırsat verme diye dua ettim…”

Savcı eşimden alamadığı isimleri benden almaya çalıştı. Telefon kayıtları ile ilgili sorular sordu. Belki de beklerken yaptığım dualar sayesinde sorulara soğukkanlı şekilde cevap verdim. Savcı kızarak ‘bana hiç yardımcı olmuyorsun seni tutuklayacağım’ dedi. Suçum nedir diye sorunca cevap vermedi ve “yaşlı anne babanla yaşıyormuşsun onların hatırına serbest bırakıyorum” dedi.

Çocukları, bu olaylardan sonra büyük travma yaşarlar. Kızı psikolojik destek alır. Bir anne olarak çocuğunun “Anne ben baba demeyi özledim” sözleri karşısında çaresiz kalmanın, onu teselli edememenin ne kadar acı olduğunu iliklerine kadar hisseder. Eşini sağlam verip cenazesini teslim alan mazlume,  çocuklarının ve kendisinin başına benzer şeylerin geleceğinden endişe ettiğinden ölümü göze alarak ülkeyi terk etmeye karar verir.

Bir yüreğe sığmayacak bunca acı ve imtihana nasıl dayandınız sorusuna ise şöyle cevap veriyordu Tülay hoca: “Elhamdülillah beni ayakta tutan; tanıyan tanımayan tüm kardeşlerimizin duası ve okuduğumuz eserlerin dinlediğimiz sohbetlerin bana kazandırdığı bakış açısıydı. Hele sohbetler.. aynı acıları yaşayan insanlarla bir araya geldiğimizde oluşan o manevi ortam imanlarımızı tecdid ve tekid ediyordu etmeye devam ediyor…”

Ve gözyaşları içerisinde sürecin kahramanı ablaları temsilen sözlerini şöyle bitiriyordu:

“Bu yaşadıklarım beni Rabbime yaklaştırdıysa bu imtihan başım gözüm üstüne. 15 Temmuz öncesine yeniden dönsek ve deseler ki bu yoldan vazgeç eski hayatını geri verelim. Ben yine aynı yolu tercih ederim. Yürüdüğüm yoldan hiçbir zaman pişmanlık duymadım. 3 günlük dünya için bilerek ebedi hayatı mahvetmek kâr-ı akıl değil. Yaşadıklarıma, acılarıma nazar ettiğimde Efendimizin (sav) ve sahabenin başına gelenleri düşündükçe ve şu devrin mazlumlarının başına gelenler o ilklerin başına gelenlerin neredeyse aynısı olduğunu görüp bilip idrak ettikçe; “Niye ki”  değil de “iyi ki” derken buluyorum kendimi…

 Sohbet, Asr-ı Saadetten gönüllere esen bir rüzgar gibiydi… Tülay hoca “iyi ki..” şu hizmetteyiz derken… dinleyenler “iyi ki böyle yol arkadaşlarımız var” diye şükrediyorlardı…

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy