Bu video 15/01/2017 tarihinde yayınlanan “KARANLIKLARIN SUİKAST PLANLARI VE HİZMET’E KUMPAS” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamteli-karanliklarin-suikast-planlari-ve-hizmete-kumpas/
Mümin, her zaman çevresine güven veren bir emniyet insanıdır; fâcir/münafık ise hayatını ayak oyunlarıyla sürdüren bir hilekârdır.
Mü’min, “yeryüzünde güvenin temsilcisi insan” demektir. Mü’min, o adını, o unvanını, Cenâb-ı Hakk’ın -sizin her zaman tekrar ededurduğunuz- 99 esmâ-i hüsnâsının içindeki el-Mü’min (celle celâluhu) isminden almıştır. O’na (celle celâluhu) ait yanıyla, “Mü’min”, emniyet ve güveni yaratan, yeryüzünde emniyet ve güven ortamı oluşturan, aynı zamanda insanları emin hale getiren demektir. İnsanlara verilen isim olarak ise, “mü’min”, inanılması gerekli olan hususlara inanan, gönlünü O’na ve O’nunla irtibatlandırması lüzumlu şeylere bağlayan ve aynı zamanda yeryüzünde hep emniyet ve güven soluklayıp duran, herkesin itimat ettiği insan manalarına gelmektedir.
Mü’min, ayak oyunu bilmez. Mü’min, hud’a bilmez. Mü’min, hile bilmez. Selâhaddin’in bir Fâtımîli hanıma sırtını dönüp “Vur bıçağı sırtıma!” dediği gibi, mü’min hep güven soluklar. Mü’min, öyle olmalıdır.
Mü’min, (hile yapmak, tuzak kurmak, pusu ile kaydırmak manalarına gelen) “mekr” ve “keyd” gibi kötülüklerden uzaktır. Bu kelimeler, Kur’an’da -adedini şu anda diyemeyeceğim, bilemeyeceğim- ama değişik yerlerde geçmektedir. Mesela; وَإِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِيُثْبِتُوكَ أَوْ يَقْتُلُوكَ أَوْ يُخْرِجُوكَ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللهُ وَاللهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ “Bir vakit de o kâfirler senin elini kolunu bağlayıp zindana mı atsınlar veya öldürsünler mi, yahut seni ülke dışına mı sürsünler diye birtakım tuzaklar planlıyorlardı. Onlar tuzak kuradursunlar, Allah da tuzaklarını başlarına doluyordu. Zaten Allah’tır tuzakları boşa çıkarıp onları kuranların başlarına dolayan.” (Enfal, 8/30) إِنَّهُمْ يَكِيدُونَ كَيْدًا وَأَكِيدُ كَيْدًا “(O’nu reddedenler,) planlar yapıp tuzaklar kurmakla meşguller ama elbette Ben onların tuzaklarına mukabele eder, hilelerini başlarına dolarım.” (Târık, 86/15-16) Onlar, mekr peşine, komplo peşine, entrika peşine, ayak oyunu peşine takılıp giderler. Fakat Allah, onların o komplolarını kendi başlarına dolar, ona mukabelede bulunur. “Mekr” ve “keyd” sıfatlarını Zât-ı Ulûhiyete nispet etmeme mülahazasıyla, dilin hususiyeti olarak “mukâbele” ve “müşâkele” mevzuu… Fakat biz orada, denmesi gerekli olan şeyi daha hassas üslupla ifade ediyor, “Mekirlerini kendi başlarına, keydlerini kendi başlarına, hud’alarını kendi başlarına dolar!” diyoruz. Zât-ı Ulûhiyete saygının ifadesi…
İnsanlığın İftihar Tablosu’na (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve o silsileden olanlara “zeberced silsile” diyoruz. Hani Nakşî’lerde “silsile-i zeheb” var, altın silsile. Zeberced silsile de bütün enbiyâ-i izâm, asfiyâ-i kiram, mukarrabîn-i fihâm efendilerimiz. Onlar, kendilerine yapılan bir keyd, bir hile, bir hud’â karşısında kat’iyen “mukabele-i bi’l-misl”e gitmemişler; kendileri gibi davranmışlar, kendileri gibi kalmışlar, karakterlerine hep sâdık olmuşlar.
Evet, mü’min, oyuna başvurmaz. Mü’min, güven arayan insanların sığınacağı bir sığınaktır. “Nereye sığınmalıyım ben?” diye düşünenler, “Mü’min’e sığınırsam şayet, kendimi emniyet ve güven içinde hissederim!..” diyebilmelidirler.