Van’da öğretmen olarak çalıştığım yıllarda bir Tıp Bayramı vesilesiyle Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan hocamızı davet etmiştik.
O günler itibariyle, “Bazı devlet memurları için Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da mecburî hizmet meselesi söz konusu olurken doktorların da oralara giderek insanımızın acılarını dindirmesi elzemdir, hekimlik bir nevi ibadet hükmünde bir meslektir” diyen Hocaefendi’nin tavsiyesi gereği o bölgede epey bir doktor arkadaşımız vardı.
İşte, 14 Mart Tıp Bayramı münasebetiyle gelen Şerif Ali Hocam, bu arkadaşlarla beraber olmuştu. Hiç unutmam, o gün Türkiye Cumhuriyeti’nin sekizinci Cumhurbaşkanı rahmetli Turgut Özal’la ilgili şöyle bir hatırasın paylaşmıştı.
Özal, Cumhurbaşkanı iken Şerif Ali Hocam bazı arkadaşlarıyla birlikte Antalya’da kaldığı otele bayram ziyaretine gitmişler.
Rahmetli Özal, büyük bir salonda, gelenlerin bayram tebriklerini kabul ederken, onların geldikleri yerlere veya ilgilendikleri sahanın özelliklerine göre bazı konularda tavsiyelerde bulunuyormuş.
Derken sıra, bir spor kulübünün oyuncu ve idarecilerine gelmiş. Onlara, “Hoş geldiniz, sizin de bayramınız kutlu olsun” dedikten sonra salona dönerek herkese şunları söylemiş:
“Arkadaşlar bildiğiniz gibi maç 90 dakikadır. Oyuncu sayısı 22, doksanı 22’ye bölünce aşağı yukarı oyuncu başına 4 dakika düşer. Bizim futbolumuzda maalesef top ayakta çok tutuluyor. Böyle yapılmayıp da takım olmanın gerçekten hakkı verilebilse, o takımın kazanması daha kolay olur. Dünyanın en meşhur futbol takımlarına bakarsanız bunu çok iyi görürsünüz” demiş.
Ne demek istiyorum?
Evet, içinde bulunmakla şeref duyduğumuz Hizmet Hareketi bir takım oyunudur. Herkes top ayağına geldiği zaman kısa sürede pası kime atacağını belirleyip bir an önce topu ona paslamalıdır. Yani kendisine Hizmet adına bir vazife verilen kimseler, onu kısa sürede yerine getirmeli ve hiç zaman kaybetmeden bir başka vazifeye odaklanmalıdır. Zira aheste revnik edecek vaktimiz yok.
İmam Şâfiî hazretlerine atfedilen bir söz vardır: “Seleften Allah ebediyen razı olsun; halefe ne kadar çok yapacak iş bırakmışlar!”
Evet, Selefin bize bıraktığı bunca işin yanında bir de yapılan işleri muhalif rüzgarlar darma-duman ediyor. Dolayısıyla yapacak/yapılacak çok işimiz var.
O yüzden ne olur, gıybet ederek, arkadaşlarınızı kötüleyerek, suizanda bulunarak takım ruhunu incitmeyelim. Yıkarak, dökerek, tenkit ederek takımın hayallerini yıkmayalım. Bulunduğunuz yerlerde bir ocak da biz tüttürmeye gayret edelim. Velhasıl hizmetlere sahip çıkalım, kollektif şuura uygun davranarak, gençlerimize örnek olalım. Yeni geldiğimiz bu beldelerde Rabbimizin önümüze koyduğu fırsatları takım halinde değerlendirmeye bakalım.
Allah’ın rızasını kazanma hedefli, zamanın ve mekânın dilini kullanarak takım halinde hareket edelim. Kim olursa olsun, her insanla sadece insan olma ortak paydasından hareket etmeye çalışalım. Uygun usul ve üsluba dikkat ederek, ilgi sahamızın dışında kimseyi bırakmamaya çalışalım.
‘Örnekleri Kendinden Bir Hareket’ olan bu Hizmet Hareketi gönüllüleri, Yüce Yaratıcının yardımıyla, dili, dini, rengi ne olursa olsun, her gittiği yerde çok güzel örnekler teşkil ettiler.
Şimdilerde bu süreç, bir çoğumuzu dünya coğrafyasına serpiştirdi. Daha önceleri gidemediğimiz birçok yere hatta en ücra köşelere kadar Rabbim, bir tohum gibi toprağın bağrına bıraktı.
Bugün yaşananları bu gözle bakarak gittiğimiz yerlerde çürümeden yeni filizler vermeye bakalım. Üstadımızın deyimiyle elimizdeki ‘bihemta elmas kıymetindeki’ bu güzellikleri insan kardeşlerimizle paylaşalım. Onlardan alacağımız şeyler varsa ‘yitiklerimizi’ geri almaktan çekinmeyelim.
YouTube üzerinden program yapan arkadaşlarımız, gittikleri yerlerde filiz olup meyveye duran arkadaşlarımızı bizlerle paylaşıyorlar. Demek ki, gayret edince oluyor.
O zaman gayret bizden, neticeyi de Yüce Yaratıcı’dan bekleyelim.
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN