Korkunun Kokusu | Safvet Senih

Yazar Hizmetten

Duyguların, iç ve dış tezahürleri vardır. Gülme, ağlama nasıl ki, bütün vücutta hiç olmazsa bazı uzuvlarda, kendisini açıkça gösterir. Kasların kasılması veya gevşemesi, gözden yaş gelmesi nasıl bir tezahür ise, korkunun da maddî bünye ile öyle münasebeti vardır.

Korkunun zilletle de bir yakınlığı vardır. Çoğu zaman ölümden korkan büyük topluluklar, az fakat ölümün üzerine cesaretle giden bir zümrenin hakimiyeti altında kalır.

“Sizin ölümden kaçtığınız kadar, onlar ölüme koşuyorlar” diyordu askerlerine İran’lı putperest komutan, sahabeler için…

Cesaret, kahramanlık ve yiğitliğe karşı bütün insanlarda bir alâka vardır. “Yiğidi öldür, fakat hakkını ver” sözü dillerde dolaşır.

Korkunun kullanılacağı bir yer elbette vardır. Çünkü Cenab-ı Hak, hiçbir duyguyu boşuna yaratmamıştır. Tehlikelere atılmaktan korkulur. Ama ifrat derecede herşeyden korkmak, hayatı azaba çevirir. Ölçüsüzlük hiçbir zaman iyi değildir. “Gücün yettiği mevzularda acizlik gösterme. İmkansız olanlarda ise, feryad edip durma. Çünkü muhali talep etmek, kendine fenalık etmektir.”

Korkaklık gösterenler kat kat zilletlere düşerler. Çünkü mesela, yırtıcı bir canavara karşı zillet ve muhabbet gösterisinde bulunmak, onun merhametini celbetmek yerine hem parçalamasına hem de diş kirası istemesine sebep olur. Onun için bir zalimin önünde zillet gösteren kimsenin ruhu, kendisi tarafından cesedinden önce öldürüldüğünden, sanki cesedi de kısas olarak zalim tarafından öldürülür. Hiçbir Zaman için şefkatini celbetmez. Çünkü onun zillet içindeki korkak hali karşı tarafı hücuma teşvik eder.

İnsanda en mühim ve en esaslı his, korku hissidir. Hilekar zalimler, bu korku damarından çok istifade ederler. Onunla korkakları gemlendirirler. Korkutarak evhamlarını tahrik ederler. Mesela, nasıl ki, damdaki bir adamı tehlikeye atmak için bir hilekar adam, o evhamlının nazarında, zararlı görünen birşeyi gösterip, vehmini tahrik ederek kovalaya kovalaya ta damın kenarına getirir, başaşağı düşürür. Boynunun kırılmasına sebep olur. Aynen onun gibi, çok ehemmiyetsiz evham ile, korkaklara çok ehemmiyetli şeyler feda ettirilir. Hatta, bir sinek beni ısırmasın diyerek, yılanın ağzına giren korkaklar vardır.

Ormanlarda açlıktan ölenlerin sayısı, belki de açlıktan öleceğim korkusu ile ölenlerin sayısından çok daha azdır. Bu tip korkak kimseler, iki haftadan az bir süre içinde ölmüşlerdir. Oysa insan hiçbirşey yemeden daha uzun bir müddet yaşayabilir. Mesela Mc. Terence Svveeney, 75 gün aç kalabilmişti. Araştırmalar neticesinde aslında bunların açlıktan değil de sadece “Acaba aç kalacak mıyız?” endişesiyle öldükleri ortaya çıkmıştır. Korku onları gerçekten açlıktan ölmek üzere olduklarına inandırmış; onlar da mücadeleden vazgeçmişlerdir. Bu kimsenin metanetinin, dolayısı ile kendi kendini kontrolün kaybolması ile, ölüm adım adım kendisine yaklaşmıştır.

Hayvanlardan korkmamak gerekmektedir. Kuzey Amerikada yaşayan hayvanlar arasında, bir cins ayı hariç, kendisine zarar vermeyen insana saldıran hiçbir hayvan yoktur. Ama “korkunun kokusu” bazen durumu değiştirebilir. Hayvan kendisinden korkanı, bir fenalık yaptı, düşüncesi ile kovalar. Bir insan veya hayvan korkunca, gerçekten diğer hayvanlar tarafından hemen farkedilen hoş olmayan bir koku yayar. Yabani hayvanların bir tehlike sezdikleri zaman, yavrularını acele olarak bir yere saklayıp kendilerinin tamamen aksi yöne kaçmalarının sebebi budur. Zira hayvan korkusunun kokusu dolayısı ile, kendisini ele vereceğini Cenab-ı Hakkın verdiği bir sezgi ile hissetmektedir. Yavrular çok küçük oldukları için korkmayacaklar, dolayısı ile “korku kokuları” da olmayacaktır. Anneleri, tehlikeyi peşinde taşırken de onlar emniyette olacaklardır.

İngiliz yazar Jack Melville şöyle diyor: “Güzel bir ilkbahar sabahı, çevremizdeki ormanda atla gezintiye çıkmıştım. Yanımda en iyi yardımcım olan av köpeğim vardı. Birden bir geyiğin önümüzden fırlayıp biraz ilerideki çalılara saklandığını farkettim. Hayvan henüz korkuyu tanıyamayacak derecede küçüktü. Av köpekleri his bakımından en kuvvetli hayvanlar oldukları halde, köpeğim, onu farketmeden yanımdan geçip gitti.”

“Yıllarca köpek yetiştirdikten sonra, hayvanların kendilerini rahatsız etmiyor gibi görünen insanlara saldırmalarına korkunun kokusunun sebep olduğunu anladım. Eğer bir hayvana korkusuzca yaklaşılırsa, en vahşisi bile, çoğu kere insana dokunmaz. Ama cesur görünümlü bir duruşun hayvanı aldatmayacağının da daima akıldan çıkarmamak gerekir. Zira hızla atan kalbin ve ifrazatlarını arttıran bezlerini meydana getirdiği korkunun kokusu ortadadır.”

“Bir keresinde, küçük bir kurt yavrusunu ehlileştirmeğe çalışan bir arkadaşımı ziyarete gitmiştim. Arkadaşım pek dertliydi. Bana uzun uzun hayvanın hiç de ehlileşmeye niyeti olmadığını ve kendisine yemek verirken bile onu ısırdığını anlattı. Ona, beni kurtla yalnız bırakmasını söyledim. Zaten hayvanla uğraşmaktan bıkan arkadaşım, kurdu bana hediye etti. Kendi kendime onu sevdiğimi, ona acıdığımı ve ona yardım etmek istediğimi söylenerek kurdun kafesinin yanına yaklaştım. Yüzüme, elimden geldiği kadar sevimli ve müşfik bir ifade vermiştim ve monoton bir sesle hafifçe şarkı söylemeye başladım. Bu, ehlileştirmek istediğimiz hayvanlarda arkadaşlık kurabilmeniz için en iyi yaklaşma yoludur. 10 dakika kadar şarkı söyledikten sonra yavaşça kapıyı açtım ve hiç istifimi bozmadan kafese girdim. Bir süre hayvanı hiç görmemiş gibi kafesin içinde dolandım durdum. Yarım saat sonra ise elimle onu okşuyordum.. Arkadaşım ise., oda kapısından başını uzatmış hayret dolu bakışlarla bizi süzüyordu.”

“İki hafta sonra artık yemeklerini elimden yiyor ve dizime tırmanıp orada uyuyordu. Eğer hayvanı ilk gördüğüm zaman korksaydım ve kokum vasıtasiyle bunu ona hissettirseydim veya beni ısırmaya yeltendiği zaman onu tersleseydim, hiçbir zaman iki dost olamazdık.”

Sandal devrilmelerinde de tehlikenin çoğu hep, “devrildiği zaman yüzemez de boğulursam” korkusu ile sandal içinde bulunanların, yanlış bir takım hareketlerle muvazeneyi bozmalarından ve sandalın gerçekten devrilmesine sebeb olmalarından ileri gelir.

Yüzmede de bu böyledir. Vücud yapısı itibariyle 24 saatlik bir bebeğin bile yüzebileceği ilmen tesbit edildiğine göre, bir takım fazla hareketlerle yüzememek, tamamen korkudan ileri gelmektedir.

Karşıdan karşıya geçerken bile temkinle yavaş yavaş hareket eden bir kimsenin; korku ile birden yerinden fırlayana nazaran kazaya uğrama ihtimali ne kadar azdır.

Denizi görmeden paçayı sıvamanın manasızlığını bilmemiz gerektiği gibi tehlikelerle karşılaşmadan hatta karşılaştıktan sonra da korkuya teslim olmanın ne kadar tehlikeli olduğunu bilmemiz gerekir.

Hizmetten | Safvet Senih

Diğer Yazılar

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy