Bu yolun kaderini bilerek yüklendin payına düşen emanetini!

Yazar Hizmetten

Paylaşılması adeta farz olan acılar, ulaşılmayı bekleyen gönüller, anlatılması elzem nice mücadeleler var iken…

Birileri illa da 2.Firavun’un firavunluğunu bir tarafa bırakıp (!) Hocaefendi süreci yönetemedi ve Cemaat içinde bazıları ayrı bir mihrak olmuş, abiler şöyle demiş, ablalar böyle yapmış, şeklinde çok ucuz konuşuyor, sözlerin hafifliğini ise hiç dikkate almıyor!…

Baştan söyleyeyim sözlerim dost sözüdür…
Ve dost acı söyler!
Hizmet Camiasından olmayan, sempatisi veya yakınlığı bulunmayanlara bu yazı dahilinde tek kelimem dahi yoktur!
Lakin onlardan da birileri hissedar olmayı lutf ederse…
Rabbime binlerce şükürler olsun şimdiden…

Önce bir hususta sarih olarak anlaşalım!
Yaratılmış olarak Allah’ın kulu olduğunuzu kabul ediyorsanız… beraberinde dünyanın imtihan dünyası olduğunu, her insanın kendi niyet ve hedefleri dahilinde; Hakim olan Cenab-ı Hakk tarafından taktir edilmiş bir hayatı yaşayarak ebediyetinize vasıl olacağınızı da kabul ediyorsunuz demektir…
Ve yine bu minvalde kabul ettiğiniz diğer bir gerçek şudur; insanın hedefi ne kadar yüksek ise, dünyada yaşayacağı hayat dahilinde tabi olacağı imtihan da aynı ölçüde girift ve zor olacaktır!…

Hizmet Camiasının amacı nedir diye sorulsa; şahsi cevabım eğitime gönül vermiş, cahile değil, cehalete düşman olarak… İnsanın idrak dünyasını zenginleştirerek hakikatle buluşmasına vesile olmak, Habibullah’ı (s.a.v) dünyanın en ücra köşelerindeki insanlara tanıtmak, yaşamak için değil; yaşatmak için yaşamak, adanmış gönüllüler hareketidir derim…

Demek ki!
Bunca yüksek idealleri olan insanlardan bahsediyoruz!
İdealler yüksek olunca; firavun karşısında zorlardan zor bir sınavın muhatabı olmak da, Hizmet Camiası insanlarına yakışırdı zaten!!!

Sen üzülme kardeşim…
Talip olduğun dâvâdan;
Sana mirastır bu keder!
Diden yaş akıtsa da şimdi,
Fani ömrün olsa da heder,
Yüreğinde taşıdığın hayalin,
Bir değil; bin fani ömür değer!

(Kim hizmettendir sorusunu sorup, onu da irdelemeyi isterdim… Fakat yazı çok uzayacağı için böylece geçiyorum )

Şayet!
Karşınıza sıra dışı sıkıntılar çıkıyor, çilenin biri bitmeden diğeri başlıyor, hiç beklemediğiniz taşlar gönül sarayınızın kubbesinde gülle misali patlıyor, düşman için bileniyor sandığınız hançerler hiç olmayacak eller tarafından kavranıp bir anda sizin sinenize saplanıyor, kuyularda kalıp, zindanlarda demleniyorsanız…
Zalimlerin bunca cevri için zalimi suçlamadan önce kendiniz ile; ahid, gaye, visak, gıpta ve ebediyete uzanan hayallerinizi, belki duanızın kabul anına denk geldiğinden habersiz olarak adadığınız adaklarınızı hatırlamalı, zalimin de esbap dairesinde sizin ebediyetinizdeki hayallerinizin vücuda gelmesine vesile kılınmış olduğunu tekrar idrak etmeli, bilerek ve isteyerek (!) insanlık tarihinin nadide pırlantalarını yüreğinizin baş köşesine tac edenin bizzat kendiniz olduğunu; kendinize hatırlatmalısınız!
Çocukluğunuzdan beri örnek aldığınız, insanlığa rehberlik yapmış büyüklerinizin yaşadıklarını okuyup dinleyerek ve aynı gayelere adanmış aşıklar olarak bu yola baş koymadınız mı!?
Varaka ibn. Nevfel’in daha ilk anda;
Çıkaracaklar seni yurdundan dediğini çok iyi biliyor, keşke ben de onunla olsaydım… Dünyada yurt edinmeden hicret diyarında ömrüm tükense idi… diye iç geçirirken kendinize yalan mı söylüyordunuz; sorusunu, iradenizin iki yakasından yapışarak aynada gördüğünüz ademe sormalısınız!?

Bu yola sen girdin kardeşim!
Bu yolun kaderini bilerek yüklendin payına düşen emanetini!

Şimdi ise bırak mızmızlanmayı…

Rica ediyorum, bir an olsun… Hazreti Hubeyb b. Adiy’in (r.anh) Mekke’de idam edileceği ana gider misiniz? Bizzat Resûlullah’ın (s.a.v) emriyle görevli olarak yola çıkmışken, şimdi idam sehpasındaki duruşunu seyredin!…
Olabildiğince açık yürekli olalım…
Onun yerine siz geçin ve düşünün…
Der miydiniz; Resûlullah bu olayı yönetemedi, hainler bizi öğretmen olarak istediler, O da verdi ve uğradığımız ihanetin sonucunda Mekke’li azılı düşmanlarımıza satıldım, şimdi de idam ediliyorum!
Resûlullah (s.a.v) bu süreci yönetemedi, dermiydiniz!?
Veya yola çıkarken on kişi olduğunuzu, arkadaşlarınızın gafil davrandıklarını, komutanınız olan Hazreti Asım b. Sabit’in (r.anh) görevini layıkıyla icra edemediği için bu hâle düştüğünüzü, düşünür; onları suçlar mıydınız!?

Herkesin cevabı kendine lazım!

Fakat ben Hazreti Hubeyb’i (r.anh) nazara vererek diyorum ki;
Hayır o öyle demedi. O, o ana kadar yapması gereken her şeyi yaptı ve sonucu da teslimiyetle kabul etti… İmtihanda olduğunu hiç unutmadı!

Nice Hubeyb’in hep birlikte sınandığı, kılıçların en keskin yüzüyle yüzleşildiği Uhud’a gidelim mi!?
Uhud savaşında kolunuzu kaybettiğinizi, kardeşinizin veya birçok akrabanızın şehit olduğunu, düşmanın sevinmesine şahit olmuş olarak içinizde ateşler yandığını hayal edin…
Ne derdiniz!?
Yönetemedi mi!?
Üstelik Uhud’a gitmeden önce fikrinin savunma savaşı olduğunu açıklamış iken (!) gençlerin ısrarıyla meydan savaşına karar vermiş olan Allah Rasûlünü (s.a.v) suçlar mıydınız!?
-Şeytan size diyecekti; bu nasıl peygamber!
– Neden kendi kararından vazgeçti ki!?
-Allah neden müsaade etti ki!?
Şayet gerçekleri bütün yönleriyle gözünüzden kaçırarak sorular sorarsanız… Sorularınız sizi öğrenmeye değil; sadece fitne ve fesada ulaştırır… Ve kendiniz haricinde başkalarına da sebep olursunuz!

Peki sormayacak, irdelemeyecek adeta ipotek beyinlerle mi yaşayacağız!

Elbette ki hayır… Sormazsak irademizin hakkını vermiş olmaz, varlığımızı anlamsızlaştırırız!

Buyurun… Hudeybiye’ye gidip Hazreti Ömer’i (r.anh) seyr edelim biraz da… Hudeybiye anlaşması imzalanırken şartlar Müslümanların aleyhine görünüyordu, sanki hezimet kabullenilmişti. Fakat Allah Resûlü kabul etmiş, imzalamıştı. Üstelik kimse Onu tehdit etmiyordu, mecbur değildi, bilerek ve isteyerek, hür iradesi ile imzalıyordu Hudeybiye anlaşmasını!
Hazreti Ömer’in (r.anh) bir diğer lakabı muhaddestir! Anlamı; henüz tartışılan, tam ortaya çıkmamış mevzulara dair ferasetle tahminde bulunarak fikir beyan etme ve tahmini olarak ortaya koyulmuş fikirlerinin Cenab-ı Hakk’ın murad-ı ilahisi ile genellikle örtüştüğü kişi diyelim…
Evet Hazreti Ömer muhaddes olmasına rağmen Hudeybiye’de imzalanan anlaşmayı bir türlü içine sindiremiyor, Resûlullaha (s.a.v) büyük bir merakla sorular soruyor, irdeliyordu… Resûlullah (s.a.v) haricinde Hazreti Ebu Bekir (r.anh) ile konuyu tartışıyor anlamak için büyük bir gayret sarf ediyordu. Fakat hiç orta yere çıkıp çığırtkanlık yapıp insanları etrafına toplamıyor, haddi aşmıyor, Hakk adına kendince mücadelesinin gereğini de mü’mince sergiliyordu…

Hazreti Ömer (r.anh) bize şunu söylüyor!
Sorularınız olsun, iradenizi inkar etmeyin, fakat sorularınız ile kaş yapmaya çalışırken; dikkat edin de göz çıkarmayın… Her sözün söylenme şekline, zamanı ve şartlarına ve muhatabına dikkat edin!

Söze, akl-ı selim değil de, salt merak hakim ise; sözün sonucu dosta değil, daha çok düşmana, haine, özellikle fitne ve fesat ehline hizmet eder!

Mevzuyu biraz daha derinleştirelim ve toparlamaya çalışalım… Huneyn savaşı sonrası ganimet malları taksim edilirken Allah Rasûlü (s.a.v) daha düne kadar İslamın en büyük düşmanları olan Mekke’nin ileri gelenlerinin kaskatı kalplerini yumuşatmak için onlara fazlasıyla ganimet lutfunda bulundu… Nitekim peygamberane lutuf ve ikram ile muhatap olan Mekke’nin söz sahiplerinden Safvân İbn-i Ümeyye; böyle bir cömertliği ancak bir peygamber yapar diyerek iman etmişti… O gün bolca ikrama nail olanlardan biri de Uhud savaşında müşrik olarak ölen babasının intikamını güden ve Huneyn savaşında; yani ganimeti dağıtılan savaşın olduğu gün, savaş meydanında özellikle Habibullah’ı öldürmek için arayan, adeta kan davası güden Şeybe İbn Osmân’da vardı…

Ganimetten dünkü azılı düşmanlara fazla fazla verilmesi ashab-ı kiramdan özellikle genç olan bazılarının canını sıkmış ve söylenmişlerdi… Söylenmelerden Resûlullah (s.a.v) haberdar olunca sadece muhatapları ile bir toplantı yaptı ve önce muhatapların o ana kadar ki iyilik ve fedakarlıklarını ifade ederek taktir etti… Sonrasında buyurdu ki; evet onlar ganimet ile evlerine dönecekler, fakat siz benimle beraber evlerinize dönüyor olmaktan memnun değil misiniz!?

Şimdi ben de soruyorum!
Türkiye’de birileri irtica diyerek yirmi dört saat tepinirken, sakallı Cüppeli şarlatanlar köşe bucakta kendilerine bir minder kapma telaşından başka bir şey bilmezken, bugün adam edası ile konuşanların bazıları adam yerine dahi konmuyorken; Türkiye’de toplumsal huzura Hizmet Camiası kadar kim hizmet etti?
Sadece Abant platformları denilen toplantıların katkıları anlatmakla bitmez!
Hizmet Camiasının eğitim olarak icra ettiği hizmetleri ise kimsenin inkar etmeye yeltenmesi dahi mümkün değildir!
Eğitim noktasında tek bir hatırlatmam olacak; bugün terörist denilerek zindanlara mahkum edilen insanlar… yarın şartlar elverdiğinde yeniden okullar açtıklarında, toplumun bariz çoğunluğu evladını gözü kapalı teslim ederek… evladımın eğitimini Hizmet Camiası bünyesinde tamamlamasını istiyorum der mi demez mi!?
Evet diyeceklerini hepimiz biliyoruz!…
Dünya çapında iki yüze yakın ülkedeki eğitim ve kültürel faaliyetlerle herkesin taktirini toplamış, Cenab-ı Hakk’a yüz binlerce şükürler olsun; hiç yüzü kızarmamış, başarıları ile takdir edilmiş… Böylesine başarılı ve saygıdeğer bir hareketin mensubu, seveni, sempatizanı, yakını olmak; adam olana, insan olana, hele ki; mü’min olana yetmez mi!?

Ve diyeyim; bugün devletin bütün imkanlarını kullanan 2.Firavun zümresinin; Kur-an’a, Peygambere, İslamiyete, çocuklara, komşu ülkelere, kardeşliğe, ihlasa, imana verdiği zarara bakınca… Allah’ım şükürler olsun ki; bizi böylesi bir münafıklıktan uzak tuttun diyerek şükr etmek, vesile kılınanlara da bütün samimiyet ve içtenliğimizle teşekkür etmek insan olarak vicdan borcumuz değil midir!?

Huneyn ganimetleri paylaşıldıktan sonra kimileri evlerine ganimet ile dönerken, kimileri de Resûlullah (s.a.v) ile dönme bahtiyarlığına nail oldu…
Bugün de kimileri dünya saltanat ve menfaatlerinin kurbanı olarak amel defterlerine kapkara satırlar yazdırırken, kimileri de ilahi rızaya nail olma yolunda;
“Allah, karşılığında kendilerine Cennet vermek üzere mü’minlerden öz varlıklarını ve mallarını satın almıştır” (Tevbe Suresi Ayet 111)
İlahi vaad ve sırrınca… haramdan uzak, helal hayatları saniye saniye yazdırma bahtiyarlığına eriyor…
Yetmez mi!?

twitter.com/Nidaiden

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy