Elli beş yıllık gurbet mihnetini hep sırtında taşıdı. İnşaallah hicret mükafatına nail olmuştur. Pasaportsuz kaldığı için Fransa devletinden siyasi mülteci olarak oturma hakkı alabildi. Ömrünü ‘heimatlos’ yani vatansız olarak geçirmeye mecbur kalmak gibi çok ağır bir bedel ödedi.”
Bu satırlar, Prof. Dr. Suat Yıldırım Hocamızın “Çağın Bir Şahidinden” adlı eserinde geçmektedir. Buradaki, ‘Elli beş yıllık gurbet mihnetini sırtında taşıyan’ muhterem insan ise ömrünü ilme adamış Prof. Dr. Muhammed Hamidullah Hoca’dır.
Onun doğduğu şehir olan Haydarabad, 1948 yılında yeni kurulan Hindistan hükümeti tarafından işgal edilir. Bunun sonucu olarak Hoca, Pakistan’a gider. Tarihler, 1950’yi gösterirken Hindistan onu “Vatan Haini” ilan edince o da Fransa’ya iltica etmek zorunda kalır.
Bundan 75 yıl önce yaşanmış yürek parçalayıcı böyle bir acı hatırayı niçin hatırladım? Çünkü çoğunuz gibi ben de kendi ülkemde terörist ilan edilerek pasaportsuz ve vatansız kaldım. Nerdeyse on yıladır vatanımdan ayrıyım. Geldiğimde mülteci idim. Şimdi bir mülteci kampında çalışıyorum. Her gün yürekleri dağlayan bir sürü insanın acınası hikayelerini dinliyorum. Bazıları var ki, Allah’a ve kadere teslim olmazsanız altından kalkılması çok zor.
Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin; “İman teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadeti dareyni iktiza eder” dediği prensibi rehber edinerek yürek yangınlarımızı söndürmeye çalışıyoruz.
Hicri takvime göre 97 yıl ömür sürmüş ve hayatı boyunca hiç evlenmemiş olan Hamidullah Hoca, vatanına dönememenin, üstelik ecnebi diyarda, pasaportsuz kalmanın ne korkunç bir işkence olduğunu iliklerine kadar hisseder. Elli beş yıl süren bu işkenceye o da Allah Teâlâ’nın takdirine olan derin teslimiyetiyle sabreder. Kadere olan çok kuvvetli imanı sayesinde yaşadığı hadiselerin üstesinden gelmeye çalışır.
Yukarıda ismini verdiğim kitapta, onunla ilgili hatıralarını anlatan Suat Hocam, kadere iman konusundaki teslimiyetini şöyle anlatıyor. ‘Hamidullah Hoca, Ahzâb Suresi 72’de geçen, “Biz emaneti göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten kaçındılar. Zira sorumluluğundan korktular, ama onu insan yüklendi.” ayetindeki “emanet” kavramıyla ilgili, muhtemel tefsirler arasında şu yorumu tercih ettiğini biliyorum. O, bu ‘emânet’i, kaderin bir sırrı olarak görüyordu. Yani Allah, ‘Ben takdir edeceğim, siz de razı olacaksınız, kabul ediyor musunuz?‘ şeklinde bu ayeti tefsir ediyordu.’
Sizi bilmem ama bu yaklaşım şekli bana çok enteresan geldi. Bu ayeti defaatle okumuş olmama rağmen hiç böyle anlamamıştım. Onun bu takdir anlayışını okuyunca son süreçte yaşadığım şeyler karşısında nefsime: “Ey yerlerin ve göklerin yaratıcısı olan Allah’ım! Bugüne kadar yaşadığımız acı, ızdırap ve kederler şayet senin bir takdirin ise bunların hepsi ‘başım gözüm üstüne’ diyor ve kabul ediyorum.” dedim.
Evet, geçmiş sekiz yılda yaşananlar geride kalmış olmakla beraber şu son bir ayda yapılan operasyonlara bakar mısınız Allah aşkına!..
Bakınız, 28 Aralık’ta 27 ilde yapılan nefret operasyonlarında 93 kişi gözaltına alınmış. 7 Ocak tarihinde Ankara’da düzenlenen nefret operasyonlarında ise 37 kişi. Hemen ertesi günü, yani 8 Ocak’ta Ankara merkezli 38 ilde 63 kişi. Tarih 14 Ocak ve gene Ankara’da yapılan nefret operasyonunda bu sefer yedi kişi. Yetmedi, 24 Ocak’ta 24 ilde yapılan operasyonlarda 71 kişi. Bitti mi? Hayır. İzmir ve Isparta merkezli 29 Ocak’ta tekrar 9 kişi gözaltına alınmış. Bir ay içinde toplam 280 kişi gözaltına alınmış.
Bir Azeri türküsünde “İnsaf da yahşi şeydir” der. Allah insaf versin. Ne diyelim? Allah’tan sadece sabrı cemil diliyor ve Üstad Bediüzzaman’ın deyimiyle ‘geçmişi kader nazarıyla bakıp’ Hamidullah Hoca’nın ‘emanet’ anlayışıyla takdire boyun eğmeye çalışıyoruz.
Ancak şurası da unutulmamalı ki, ‘Keser döner sap döner ve bir gün gelir hesap döner.’ Bugün halka cevredenler elbet bir gün Hakk’ın divanında hesap verirler. O zaman hesap vermektense hesap görmek her zaman tercihe şayandır vesselam…
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN