Gençleri evlendirmek toplumsal bir vazifedir | Cemil Tokpınar

Yazar Hizmetten

Yıllar önce gençlik ve evlenmeye dair bir yazımızı okuyan genç bir okuyucumuzdan uzun bir mektup almıştım. Tozpembe gençlik yıllarının neredeyse sonuna gelmiş, henüz evlenememişti. Mektubun bir yerinde şöyle dert yanıyordu:

“Öğrenci iken her şey iyiydi. Şimdi okul bitti, doktora yapıyorum. Akıl ve his durmuyor. Sevenler evlenmek için aday sayıyor. Aldığım maaşla geçim olmuyor. Zaten kız tarafı bu maaşa kız vermiyor. Günah diz boyu. Yaş otuza vardı. Tavsiyeler hoş. Ama gel sen onu bana sor. Uygulamak çok zor.”

Bunlar sadece o gencin problemi değildi. Onun gibi çok sayıda genç var. Hepsi de evliliğin maddî maliyetinin çok fazla olduğundan şikâyetçi.

Özellikle içinde bulunduğumuz ekonomik şartlarda evlenmek, düğün yapmak, yeni bir ev kurmak şöyle dursun, geçinebilmek bile başlı başına büyük bir mesele hâline gelmiş. İşte burada bekâr gençleri evlendirmek gibi çok önemli bir vazifesi olan toplumun bir kat daha gayretli, şuurlu ve dikkatli olması gerekiyor.

Gençlerimizin en mühim imtihanı üzerinde dururken mecburen iki kesime de hitap etmek, görev ve sorumluluklarını bir kere daha hatırlatmak gerekiyor: Bir taraftan gençlere yardımcı olması gereken tecrübeli büyüklere, diğer taraftan da bizzat gençlere.

Gençler, hiç kimseden bir destek gelmeyecek gibi tedbirli, tutumlu ve gayretli olmalıdırlar. Bir yardım görmezlerse, zaten beklenti içine girmedikleri için bir kayıpları olmaz. Yardım görürlerse, ekstra bir kazançları olur. Her iki durumda da sıkıntı çekmezler.

Yorgan uzamıyorsa, ayağı bükmek gerek

Nihaî çözüm olarak evlenmeye karar veren genç, tüm attığı adımları, kendi konumu ve imkânlarıyla orantılı ve dengeli tutmalıdır. Eğer ayağını yorganına göre uzatmaz veya yorganı büyütmenin yollarını bulmazsanız zarar görürsünüz.

Evlenme sürecinde tanışma, söz, nişan gibi safhaları çok kısa tutmak gerekir. Bu sürecin uzaması, problem üstüne problem demektir.

İş uzadıkça masraf kapıları çoğalır. Karşılıklı veya tek yönlü istekler artar. Bazı kız ebeveynleri, lüks eşyalar isterken, bir kısmı bununla da yetinmeyip çiftlere ait büyük bir evin olmasını şart koşmaktadır. Oysa damat adayının konumu ve gelir durumu, işin başında belliydi. Bundan sonra da olağanüstü bir değişiklik olmayacağına göre, akıl almaz istekleri karşılayamayacağı ortada. Buna rağmen nedir bu hırs, bu bitip tükenmez istekler?

Kuşkusuz her iki tarafın anne babası da çocuklarının mutluluğunu, geleceğini düşündüğünü söyleyecek. “Biz rahat etmedik, çile çektik, bari çocuğumuzun yüzü gülsün” diyecekler. İyi de, evin erkeği gırtlağına kadar borca girerse, bunun acısını kızınız da çekmeyecek mi?

Evlilik süreci uzarsa dedikodular başlar. İnsan olur da kusursuz olur mu? Mutlaka iki tarafın da kimi eksiklikleri ve hataları olacak. Herkes hoşgörülü ve anlayışlı olamaz. Genelde taraflar veya üçüncü şahıslar dedikodu mekanizmasını işletmeye başlarlar. Nişanlı gençler, daha evlenmeden mutsuzluğu tadar, hatta yuva kurmaya karşı soğukluk duyarlar.

Nişanlılık sürecini uzatmak, evlenme hikmetine de zıttır. Evlenmek, nefsi haramdan koruyup nesli devam ettirmek içindir. Oysa üç beş yıl nişanlı kalan çiftler var. Bazı zarurî durumlarda bir müddet geciktirme normaldir. Şayet hemen askere gitmesi gerekiyorsa, onun bitimine kadar beklenebilir. Bunda da farklı farklı şartlar vardır. Diyelim asteğmen olarak askerlik yapan bir kimse, mesai yapar gibi sabah gidip akşam evine geldiğinden hiçbir şekilde evliliğe engel olamaz.

Masrafsız evlenmek mümkün

Bazı durumlarda önce evlenip sonra askere gidilebilir. Nasıl olsa birkaç kez kanunî tecil hakkı var.

Nişanlı kızın okulu ise, mümkün mertebe evliliği geciktirmeye mazeret olmamalı. Çünkü evlilik tahsile engel değildir.

Maalesef bu zamanda evlilik çok geciktiriliyor ve çok zorlaştırılıyor. İşin özü yerine, âdetler, gelenekler, görenekler önemseniyor.

Eğer paranız, imkânınız, zamanınız varsa, meşru olan geleneklere, âdetlere uyun. Ama öyle gençler var ki, hemen evlenmesi lâzım. Maddî geliri ise çok düşük. Ahlâken, dinen çok değerli bir insan. Ne yazık ki, evlenirken başına öyle sıkıntılar açılıyor ki, neredeyse evlenmekten vazgeçecek. Söz gelişi, evlenmenin gereği olmayan birçok masraf kapısı açılıyor. Ev eşyaları, düğün masrafları, takılar, gelinlik ve damatlık giysileri, karşılıklı hediyeler bütçesini aşıyor.

Oysa çok az parayla evlenmek mümkün. Bir arkadaşım, nasıl masrafsız evlendiğini anlatmıştı. Evlilik 1990’larda gerçekleşiyor. Üniversiteden tanıştığı bir arkadaşı varmış. Okul bitince ailelerine haber vermişler. Mütevazı bir ev tutmuşlar. Basit birkaç eşya almışlar. Resmî nikâha kimseyi çağırmayıp, gelinlik giymeden, ikisi bir arabaya atlamış, nikâhı kıydırmış, eve gelmişler. Sadece mütevazı bir düğün yemeği vermişler dost ve akrabalarına. Böylece harcanabilecek paranın sadece onda birini sarf etmişler.

Ama bir şeyi kazanmışlar: Erkek evlendikten sonra borç denizinde yüzmemiş. Çok da mutlular. Sonraki yıllarda eşya ve araba da almışlar, hacca da gitmişler.

İşte karşılıklı anlayışın, tasarruflu harcamanın huzuru. Ne yazık ki, bazı dindarlar bile bunlara dikkat etmiyorlar. Hiç kendimizi kandırmayalım. Şu apaçık gerçek: Kendisini haramdan koruyamayan bir gencin evlenmesi farzdır. Farz demek, bir işin olması için gerekli temel ve asgarî şartları oluşturarak o işi yapmak demektir. Farz, Allah’ın kesin emridir. Hiçbir âdet, hiçbir gelenek, hiçbir görenek, hiçbir özenti ve israf, sizi bu farzı yapmaktan alıkoyamaz.

Evlilik yaşı kaç olmalı?

Aslında gençlerin mümkünse 18-22 yaş arasında evlenmeleri gerekir. Çünkü cinsellik imtihanının en ağır baskısı bu yaşlarda hissedilir. Evlilikle kolayca korunur ve faydalı işler yapar, kendisini geleceğe hazırlar. Hiç değilse, 22-25 yaşlarında evlenseler bugünün şartlarında fazla gecikmiş sayılmazlar. Ne yazık ki, ekonomik sorunlar, aday seçimindeki güçlükler, mesleğinde ihtisas yapma, işini geliştirme gibi sebeplerle evliliğini 30-35 yaşına kadar geciktiren kimseler var. Tabiî evliliğin maddî ve manevî çok tatlı olan gençlik dönemini hiç yaşamıyorlar, orta yaşlılıktan başlayıp ne olduğunu anlayamadan yaşlılık dönemine giriyorlar.

Osmanlı döneminde 18 yaşındaki bir genç, kendi işini kurabiliyor, evlenip evini geçindirebiliyordu. Zaten her şehirde fakir gençleri evlendirmek, onların ihtiyaçlarını karşılamak için vakıflar kurulmuştu. Çünkü gençlerin evlendirilmesi sosyal bir görevdir. Bu toplumsal görev, bugün daha büyük bir önem ve değer kazanmıştır.

Nitekim Nur Sûresinin 32. âyetinde, “İçinizden bekâr olanları, köle ve câriyelerinizden dindar olanlarını evlendirin. Onlar fakir iseler Allah onları lûtfuyla zenginleştirir. Allah’ın lütfu geniştir ve O her şeyi hakkıyla bilir” buyrulmaktadır.

Allah’ın vaadinden şüpheniz mi var?

Dikkat edelim: Bu emir, Allah’ın emridir. Ve açıkça Rabbimiz, fakir olanları lütfuyla zenginleştireceğini belirtiyor. Peki, neden bir genç fakir olduğu gerekçesiyle evlenmekten kaçınıyor veya geciktiriyor?

Söyler misiniz, ey kızını isteyen gencin fakirliğini bahane eden anne ve babalar! Allah’ın lütfundan, vaadinden şüpheniz mi var?

Siz “fakir aile çocuğu” diye bir kızı almaktan kaçınan erkekler! Her şeyi veren, her şeyin sahibi Allah değil mi? O, “Lütfumla zenginleştiririm” dedikten sonra siz neci oluyorsunuz ki, fakirliği bahane ediyorsunuz?

Rabbimizin “Bekârlarınızı evlendirin” emri bütün müminler içindir. Bu ayet tek başına, cemiyetimizin birçok sosyal yarasını tedavi edecek kadar büyük önem taşımaktadır. Bugün gençlerimizin kolayca evlenmesi için vakıflar kurulsa, hem onları bilgilendirmek, hem de yardım etmek için gayret gösterilse önemli bir ihtiyacımız giderilmiş olur.

Bazı şehirlerde bu amaçla kurulmuş fakir gençleri evlendirme vakıf ve dernekleri var. Ülke ve dünya genelinde böyle organizasyonlara ihtiyaç var. Eğer bu yoksa bile, meselenin şuurunda olan kimselerin vazife bölümü yaparak bu sorumluluğu yerine getirmeleri gerekiyor.

Bir buzdolabı ömrünüzü değiştirebilir

Bazen bir ev eşyası bile insanın ömrünü değiştirebilir. Evlenirken imkânlarım ve maaşım çok yetersizdi. Fakülteyi güçlükle okumuş, bir yığın borçla mezun olmuştum. Buzdolabını bile evlendikten iki hafta sonra taksitle alabilmiştim. O zamanın liradan sıfır atılmamış parasıyla maaşım 180 bin liraydı. Bunun 75 bini kiraya, 40 bini buzdolabı taksitine gidiyor, bana geçinmek için sadece 65 bin lira kalıyordu. Babam vefat ettiğinden dolayı annem ve yetim kardeşim de bizimle birlikte olduğu için dört kişilik ailenin yetersiz bir maaşın üçte biriyle nasıl geçindiğini ve ne zorluklar yaşadığını yazmak çok uzun olur.

Sadece şunu söyleyeyim: Buzdolabı almam gerektiğini söylediğim bir büyüğüm, bana taksitle yeni bir buzdolabı alacağına, ikinci el bir buzdolabı almama vesile olsaydı, hatta onun parasını da birkaç kişi omuzlayıp bize hiç masraf açmasaydı hayatım değişebilirdi.

Kadere itiraz ve şikâyetimiz yok. Rabbimizden de razıyız. Demek istediğim, evlenecek gençlerin ve yeni evlenenlerin lütfen hâlinden anlayalım, yardımcı olalım, masrafları paylaşalım.

Gençlere de bir çift sözüm var: Her şeyin en iyisini ve en yenisini almak ve lüks düğünler yapmak şart değil. Gerekirse bazı eşyalar ikinci el olsun, ama evliliğin ilk yılları borç ödemekle geçmesin. Gerekirse bazı eşyaları ve takıları almayı erteleyin, ama mutluluğunu ertelemeyin.

Kaynak: Cemil Tokpınar | TR724

Diğer Yazılar

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy