Umudu kesip de incinme sakın.
Aç yüreğini bir merhabaya,
Kardeşin duymaz eloğlu duyar…
Bilenlerin malumudur. Bu güfteyi yasaklı olduğu yıllarda, kardeşiyle aralarındaki fikir ayrılığından dolayı, Türkiye’ye çok yakın bir Yunan adasındayken yazıp bestelemiş Zülfü Livaneli. Dün ‘Kardeşin Duymaz’ isimli bir belgesel yayınlandı. İşte bu belgesele verilen isim Livaneli’nin o şarkısından alınmış.
Benim başlığa aldığım, “Fakat, çocukları bize bırakın…” ifadesi ise, 15 Temmuz’un yaşandığı günlerde, NATO’nun Belçika’daki karargahında görev yapan İtalyan asıllı bir subaya ait. Bu belgeselde konuşan KHK’lı kişi, birlikte görev yaptığı bu İtalyan subaya, o günlerde yaşanabilecek muhtemel işkence ve haksızlıklardan bahseder. Bunun üzerine İtalyan asıllı o subay, bu yardım teklifini yapmış. KHK’lının gözyaşlarıyla anlattığı o konuşmanın tamamı ise şöyle:
“Benim İtalyan bir arkadaşım vardı ve onunla aram çok iyiydi. Belki hatırlarsınız o dönem, eşi asker olan ailelerden karı koca içeri alınan kişilerin çocukları, esirgeme kurumuna veriliyordu. Bir gün bunu konuşurken ben, biraz duygulandım, tutamadım kendimi. O arkadaşım ertesi gün mesaiye geldiğinde; ‘Ben eşimle konuşmadığım için o gün sana söyleyemedim” dedi. ‘Kusura bakma, sen yarın bir gün döneceksen dön ama çocukları götürme lütfen. Çocuklarınızı biz bakacağız. Ailem Roma’da yaşıyor ve orada bir evimiz var. Boş bir ev, isterseniz siz de kalın. Ancak tekrar söylüyorum. Senin kararını değiştirmek gibi bir niyetim yok. Şayet isterseniz orada istediğiniz kadar kalabilirsiniz. Fakat çocukları bize bırakın’ dedi.”
Bu yazıyı yazmadan önce, belgeseli izledim ve izlerken de göz yaşlarımı tutamadım. Maalesef pırlanta gibi yüzlerce yetişmiş insanımızı tıpkı kendi yavrularını yiyen pis bir kedi gibi devlet kendi eliyle yemiş. Malumunuz, bu ‘pis kedi’ tabiri rahmetli Fethi Gemuhluoğlu’na aittir. Cumhuriyet döneminde kapatılarak âtıl bırakılan vakıfları yeniden hayata geçiren rahmetli Aydın Bolak beyefendi, 1969’da ilk defa Türk Petrol Vakfını kurar. Sonra da kendisi gibi gönül insanı olan Fethi Gemuhluoğlu’nu bu vakfa Genel sekreter yapar. Çünkü, 68 kuşağının sağ-sol kavgasına kurban edildiği günlerde Gemuhluoğlu, yaşanan terör ve gerilim karşısında devletin acziyetini kastederek; “Bu memleket pis bir kedi gibi kendi yavrularını yiyor” der. Bunun üzerine Aydın Bey’de: “Biz de yedirtmeyiz ağacığım!” der.
Maalesef, yıllardır gözyaşı ve şakak sancılarıyla yetiştirilen binlerce Anadolu insanı, tıpkı daha önce defaatle pis kedinin önüne yem olarak atıldığı gibi, 15 Temmuz sonrası tekrar hiç acımadan satırda doğranır gibi doğrandı ve pis kediye yem edildi.
Sonuç ne mi oldu? Onu, benim söylememe gerek var mı? Eskiler, ‘Ârif’e tarif gerekmez’ derlerdi. Durum bütün çıplaklığıyla ortada. Memleketin bütün pırlantaları yok yere hunharca çarçur edildi. Yerine gelenlerin ne mal olduğu da ortada. Bütün pislikleri şimdilerde bir bir ortaya dökülüyor. Ancak görmek için sadece iyice bakmak lazım.
Peki, bundan sonra ne olur derseniz, onu da, 15 Temmuz’da oğlunu ve eşini kaybeden Nihal Olçok’ın kendi ifadelerinden okuyalım. Nihal Hanım özetle diyor ki: “Kanla beslenen, kanla büyüyen başarı, başarı değildir. Mutlaka ama mutlaka bir hezimet olacaktır sonunda… Bunu hepimiz göreceğiz. Kur’an’da “rezil” diye bir kavram yoktur. ‘Başarısızlık’ diye bir kavram yoktur. Kur’an’da “zelil” ifadesi geçer. Vallahi billahi, Allah’ın zelil ettiğini hiç kimse düzeltemez. Ve çok fazla insan zelil olacak. Çünkü kanla beslendi. Şu anda bu başarının kökünde kan var.”
Evet, kanla beslenenler, bir gün kendi oluşturdukları kan seylapları içinde boğulup gideceklerdir. Onun yerini ve zamanını ise Âl-i İmrân Suresi, 26’cı ayette; “Ey mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım! Mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini yüceltir ve dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik Senin elindedir. Hiç kuşkusuz Sen her şeye kadirsin.” Beyan’ının sahibi bilir. Bize düşen O’nun takdirine boyun eğmektir.
Son olarak, demem o ki, 15 Temmuz sonrasındaki süreci tüm acımasızlığı ile yaşayan kişiler, o karanlık günleri anlatıyor. Bizler, bu belgeseli izleyerek haklının yanında yer almalıyız. Haksızlığa uğramış vatan evlatlarının acısını da paylaşmalıyız.
Rabbim zulüm altında can verenleri veya bir şekilde bu mağduriyetlerin sonucu olarak hakkın rahmetine kovuşmuş olanları Firdevs’iyle sevindirsin. Geride kalanlara da sabrı cemil lütfeylesin.
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN