Elbet Bir Gün Bu Kış Gider Yaz Gelir | İSMET MACİT

Yazar İsmet Macit

Zaten gurbet yüreğimize kama gibi saplanmış kanatırken kulağıma bir türkü dokundu…

Elimden tuttu Anadolu’ya götürdü. Türküyü dinlerken bozkırın ortasında küçük bir köy geçiyordu ekrandan… Kar yağmıştı belli ki ayazdı ortalık… Bir ahırda koyunlar arasında yanık sesiyle sanatçı, yaralı Anadolu yiğitlerinin hissiyatına tercüman oluyordu…

Halbuki küllenmişti hasretim. Türkü, rüzgâr gibi esti o küllerin üzerinden. Estikçe korları parlattı, sonra alev alev yaktı içimi…

Türkü şairin gönlü ile konuşması üzerine kurgulanmıştı ve kendi yüreğine sesleniyordu. Taşınmayacak ağır acıların inlemesiydi mısralar…

Aman niye gamlanırsın divane gönül
Elbet bir gün bu kış gider yaz gelir yaz gelir

Ben dertliyim deyi şikayet etmen oy
Ölürüm vay gurbet yetmez mi

Aşıklara böyle cefa az gelir az gelir
Elbet bir gün bu kış gider yaz gelir yaz gelir

Ben dertliyim deyi şikayet etmen oy
Ölürüm vay gurbet yetmez mi

Aşıklara böyle cefa az gelir az gelir
Elbet bir gün bu kış gider yaz gelir yaz gelir

Aman güven o Mevla’ya da kalmazsın naçar
Kara gün derler de tez gelir geçer…

Satırlar her ne kadar “elbet bir gün bu kış gider yaz gelir dese de sabır bu o da çatlıyor işte… Çatlayınca hasret gözyaşı olup dökülüyor yanaklardan aşağı.

Hayalen köyüme, yaylalarıma, çocukluğuma süzüldüm. Maddi yokluğu en derinden yaşadığım ancak en temiz sevinçleri, en samimi muhabbetleri yaşadığım toprak kokan günleri düşledim. Büyüklerin ellerinden öptüm. Onlar benim alnımdan. Yılların ayrılık hasretini hayalen giderdim. Kavuştum sevdiklerime doya doya sarıldım…

Ağladım dakikalarca… Anadolu aslanlarının çakallara boğdurulmasına…

Adı “Süreç” kalan bir fırtına esti Anadolu bozkırlarında, esmeye devam ediyor. Gözyaşları ile sulanarak büyütülen fidanların kör testerelerle kanatılarak budandığı ifritten günler… Kötülük hiçbir dönemde bu kadar profesyonel organize ol(a)mamıştı. Menfaat şebekesi, üç kuruşa tüm değerlerini satan efsunlanmış bir topluluğa sırtını dayayarak iyi adına ne varsa Kerbela günleri yaşattı gönlü, ömrü güzel insanlara…

Terörist ilan ettikleri, dışladıkları, hain dediklerini çok iyi tanıyorlardı oysa… Gözü kapalı her şeylerini emanet edecekleri emin insanlardı onlar. Mahcup, fakirce, çalışkan, ekmeğini taştan çıkarırlardı. Arsız bir topluluk hırsız idarecilerle omuz omuza verip insanı, insanlığı, iyiliği, güzelliği katlettiler.

Bozkırın Toros yüzlü evlatlarıydı onlar. Cehalete başkaldıran mürşitlerinin tuttuğu meşalenin ışığını takip ederek karanlık odalarda beslenen kötülüğe meydan okumuşlardı. Anadolu ile yetinmemiş tüm dünyanın acılarını sarma adına yeryüzüne yürümüşlerdi.

Şimdi gövdesinden koparılan dal gibi cüda düştüler sevdiklerinden…

Türküyü sanki mahzun mükedder Anadolu evlatları kendi şiveleriyle söylüyordu… Onca acıya rağmen yüreklerinin sesini bu türküde duydum, şu dörtlük bunu haykırıyordu.

Ben dertliyim deyi şikâyet etmen oy
Ölürüm vay gurbet yetmez mi

Aşıklara böyle cefa az gelir az gelir
Elbet bir gün bu kış gider yaz gelir yaz gelir
…”

Teslim ve tevekkülleri ile ne türküler yazdıracak olan bu bozkırın mahzun evlatlarının imanlarına türkünün şu mısraı ne güzel tercüman olmuştu:

Aman güven o Mevla’ya da kalmazsın naçar (çaresiz)
Kara gün derler de tez gelir geçer…

Fırtına ve ayazdan sonra KHK’lı dediler onlara. Kimilerinin babaları tarla satarak, kimi babalar seyyar satıcılık yaparak, birçokları yokluk içerisinde okumuş, ülkelerine hizmet ederken bir tuzak darbe bahanesi ile göğ ekin gibi biçilmişlerdi. Ama yine de hayata, gönül verdikleri davalarına, ülkelerine en önemlisi bu kaderi yazan Rablerine küsmediler; aynı gök kubbenin altında beraber büyüdükleri insanlara sessizliklerinden dolayı gönülleri kırıktı ama hayata ümitle tutundular. Geldikleri köylere, yetiştikleri topraklara avdet ettiler… Okurken buram buram kokusunu özledikleri topraklarla buluştular… Kimisi baba yadigarı toprakları ekip biçmeye, kimisi fındık devşirmeye, tütün dikmeye, bazıları hayvan yetiştirmeye… Böylece hayata tutunmaya devam ettiler.

Türkünün şu kısmı ise onların musibetlere bakışını özetliyor gibiydi: Yiğitler, bu imtihanda Hak ile beraber olacaklar ve özleriyle sözleriyle kalplerini paklayacak (temizleyecek), gurbetin acıtan ağrısını tevekkül merhemi ile iyileştirecek ve “canlarının içinde can” gibi taşıdıkları hizmetlerine kaldıkları yerden devam edeceklerdi.

“Aman gine haşır neşir de olursun Hakla
Özünle sözünle kalbini pakla vay vay
Canıyın içinde cananın sakla oy ölürüm
Vay gurbet yetmez mi vay vay
İncitirler de ona elden söz gelir
Elbet bir gün bu kış biter yaz gelir…”

 Evet on binlerce masum tomurcuk tam dalda güllere durmuşken iyiliğin düşmanları, güzellikten nefret eden insan bozmaları menfaat üzerine kurdukları iktidarları sarsılmasın diye onların üzerine demir sopalarla yürüdüler.

Ama,

Türküde geçtiği gibi “güvendikleri Mevla onları naçar (çaresiz) bırakmayacak”  ve

“Elbet bir gün bu kış bitecek ve yaz gelecek”

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy