Düşlerdeki Yiğitler (2): İdeal Nesil

Yazar Selim Gül

‘İç Çürüme ve Onarım Yolları’ makalesi, bana göre, düşlenen yiğitlerin düştüğü yeri de, kalkacağı yeri de hatırlatan, bir vasiyetname gibidir. Yeter ki, 1977 deki konferansından hareketle, kendisinden ilk kez duyduğumuz üzere, zaman ve mekânı aşkın, evrensel ‘İdeal Nesil veya Altın Nesil’ özellikleri konusunda, Büyüğümüz ile hala hemfikir olalım.

Sözlerine veda ederken, ‘‘Işık süvarilerinin bekledikleri başka şeyler var. Evet, onlar ellerinde nur meşaleleriyle ziya avlama peşindeler.’’ ifadesi ile bizlere, dün olduğu gibi bugün de onarım yollarını hatırlatır. Hem de karanlık ruhlara takılmadan, aldırış etmeden, yolun erkanını ve adabını vurgulayarak…

Bir buket şeklinde sunmaya çalıştığımız, bu ışık süvarilerinin, imrendiren model hayatlarını ve vasıflarını, kaldığımız yerden devam ettirmeye ne dersiniz dostlar?

Onlar, mesuliyet duygusu ile doludur. Demir alacak gemiye, her bir arkadaşını yerleştirmeden binmez; batan gemiden ise onların son ferdini tahliye etmeden inmez.

Onlar, çilekeştir. Daha baştan lâkabı, nişanı ‘kül’ dense sezâdır. Kül yanmaz ki! Daha ne yansın? Ancak onu sağa sola savurursun, o kadar.

Muhasebeleri tam kıvamındadır, onların. Nasıl bir şuurdur ki, geçmiş karanlık seneleri af ve muaf tutulduğu halde, gecikmişliğin inkisarını vicdanında sorgular.

Onlar, itaatkârdır. Evvela insana has değerli bir donanım olan aklın hakkını elbette verir. Sonra O’na teslim olur, selim aklın nefesinin tükendiği yerlerde. Bütün rüzgârlar ona, ayrı ayrı kulvardır. Sahrada, sahada nefesler adedince yol vardır. Öyle ki, değil gerisin geriye dönmek, dönüp bakmaz bile, küheylanlar gibi koştururken arkasına. Ve dahi, emre itaatteki incelik hatırına…

Onlar, cömerttir. Varsa problem yok, O’nun uğrunda coşkuyla zaten sarf eder. Yoksa hemen va’d eder. Şimdi lazımsa sa’y eder. Daha ötesi, ne var ne yok, hayır bohçasının hepsini, bir gecede sadaka olarak O’na arz eder.

Onlar, kahramandır. Bir gün cephede bütün arkadaşları tek tek düşse… Sağına baksa, soluna baksa, bir de dönüp arkasına baksa ve hiç kimse kalmasa… Bir o kalsa… Ne yapar? İzzet mi, zillet mi tercihi…? Yine de, atını ileriye mahmuzlar ve ötelere uçarken yiğitçe, toprağa silinmez bir imza atar.

Onlar, ümitlidir. Bırakın dünya hayatı devam ederken onu yitirmeyi, ameller terazide tartılsa, defterler soldan verilse ümidini asla kaybetmez. Zebaniler Cehenneme sürüklerken dahi, yüzü O’nun Sonsuz Rahmetine müteveccihtir.

Onlar, uyumludur. Kolektif şuura ulaşan, takım ruhunu koruyan, şahsi maneviyi önceleyen ve tefani sırrına eren uyum abidelerinin mayasıdır. Ruhunun zembereği vifak, damarlarındaki kanı coşturan kalbinin ritmi de ittifaktır.

Onlar, aksiyonerdir. Bazen dağları dalga yapar, gemisini şevkle yüzdürür. Bazen yeri gelir, kendi gemilerini yakar yürür. Böylece dostu güldürür; düşmanı ürkütür…

İstişare şiarıdır, onların. Şahsî, ailevî, içtimaî meselelerde, rotasını ve  bulunduğu/bulunacağı tüm koordinatları, meşveret düzleminde -nasslar hariç- dosdoğru çizer. İstişaresiz sahte başarılar(!) yerine  -velev ki dış yüzleri yenilgi görünse de- istişareli gerçek zaferlere adını yazdırır.

Onlar, müsamahalıdır. Düşmanıyla mücadelesi onu yenmek için değil, kalbini kazanmak, safına katmak içindir. Ve bu hoşgörülü ideal neslin, gönül çardağında, herkesin serinlediği, bağdaş kuracak kadar bir gölgelik, hep vardır.

Onlar, diğerkâmdır. Bir insanın ulaşabileceği zirveleri idrak etse, muhtaç başka bir gönlü de tepelere taşıma iştiyakı ve yaşatma tutkusuyla, yokuşlarda kavrulan rehberlerin izini sürer.

Onlar, kardeştir. Üstelik ne cismanî ne de hissî… Aksine aklî ve mantıkî olan kardeşliğin hakikisi… İncitmez, küsmez, kusurları görmez. Kırmaz, gönül koymaz, kıskanmaz. Kardeşlerinin meziyet, kabiliyet ve faziletleri ile iftihar eder. Alevlerden kaçarken ya da Firdevslere koşarken, seni nefsine tercih edebilecek kadar, gerçek kardeştir.

Onlar, beklentisizdir. Rüyet, Rıza ve Rıdvan gayesinin dışında, dünyevî ve uhrevî hiçbir mükâfat veya mücazat, onu bu ulvî hedefinden vazgeçiremez.

Onlar, sabırlıdır. Bütün dünyası yağmalansa, ateş bacasını sarsa paniklemez. Öyle ki, sabra sabır ötesini öğretecek kadar… Beyt-i Hudâ olan kalbine, dünyevî marazlar dokunana dek… Sabır zirvesindeki tahtından, onu, muhalif hiçbir rüzgâr zerre miktar kaldıramaz, kıpırdatamaz, kımıldatamaz, kaydıramaz. Doğar doğmaz yavrusunu anasından ayırsalar, birlikte zindanlara koysalar yahut Uhdud Ashabı gibi ateşler yakıp bebeğiyle hendeklere savursalar da asla korkmaz.

Belki de çoğunlukla ideal nesiller, isimsiz bir müsemma ya da ismiyle müsemma; ama, asla müsemmasız isimlerden ibaret değiller!

Çürüyen manevi anatominin onarımı için zaruri olan bu altın vasıflardan mahrum kalarak, şöhrete kapılarak malum olmaktansa, böylesi bir kıvama ve hususiyetlere ulaşarak meçhul kalmayı kim istemez ki?

Ruh anatomileri, adeta yirmi dört ayar altın kalitesinin ötesinde ve kalplerinin tepesi de zümrüt keyfiyetindedir.

İmrendirici bir duruş sergileyen bu yiğitlerin, çoğunluğu meçhuldür. Bence, en büyük eserleri de, yazmaya cüret ettiğim, işte bu geride bıraktıkları manevi donanımları ve miraslarıdır.

Diğer Yazılar

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy