Değerli dostlar, ülkemiz insanı hafta sonu bir seçim atmosferi geçirdi. Bazılarımızın beklentileri vardı haklı olarak. Bazılarımızda “el-Hayru fî mahtarufullah” fehvasınca vazifesini yaptıktan sonra, “Allah’ın(cc) seçtiğinde hayır vardır” deyip esas vazifesine odaklandı. Aslında olması gerekende buydu. Elbette ülkemizde hakkın ve adaletin hâkim olmasını ve bu zulümlerin bir an evvel sona ermesini hepimiz arzu ediyoruz, ancak vazife ifa edildikten sonra netice bizi aşar.
Belki de çok duyduğunuz bir söz olacak ama gene de tekrar etmek istiyorum. Dünya ülkemizden ibaret değil. Kur’an, Nisa suresi 97’ci ayetiyle, “Allah’ın arzı geniş değil miydi?” diyerek yeryüzünün tamamını inanan insanlara hedef gösteriyor. Dolayısıyla işimize bakıp dünyanın tamamında ne yapabilirizi konuşmalı ve bu yolda Hocaefendi’nin tabiriyle ‘beyin fırtınaları yaparak şakakları zonklatmalı ve ızdıraptan ilhamlar devşirmeye’ bakmalıyız.
Malumunuz meslektaşımız Faruk Mercan Samanyolu Haber sitesinde yazdığı yazılarda zaman zaman Hocaefendi’den notlar aktarıyor. Ben de hepiniz gibi o notlardan istifade ediyorum. İşte onun 24 Mayıs tarihinde aktardığı notlardan birinde Hocaefendi şöyle demiş: “Bu tahribatlara karşı kendimiz ne yaparız, ona konsantre olmalı, dağılmamalı… Kendimizi doğru oturtmak lazım, dağınıklığa düşmemek lazım. Kendi meselelerimize konsantre olmalıyız. Bunlar gelip geçici, kendi çizgimizi korumak lazım, şimdiye kadar hep öyle oldu. Hırpalandık ama hep tekrar kalkıp koşturduk. Bugüne kadar çektiklerimize bakılırsa, çekmediğimiz şey kalmamış. Katlanacağız…”
Mercan Bey, Hocaefendi ile beraber iken bir grup üniversiteli genç Hocaefendi’nin bulunduğu mekâna geliyor. Hocaefendi, bu gençleri görünce duygulanıyor ve bakınız gene nerdeyse tekrar aynı şeyleri söylemiş: “Kendi ülkemizde kolumuzu kanadımızı kırdılar, ama dünyanın her tarafında başağa yürüme var. Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler… İbrahim Hakkı diyor, Hak şerleri hayreyler… İhya edilmesi gereken şey, tavır ve davranışlarımızı değiştirmeden devam etmek. Bize düşen şeyleri yapmak, öteki türlü şeylere çok takılmamalı. Kötülüğün her türlüsünü yaptılar. Ama biz yerimizde duruyoruz… Esas mesele başkaları için yaşama… İnsanların beklediği de o, bütün dünyada beklenen o…”
Evet, ihya edilmesi gereken asıl mesele şudur. Şartlar ne kadar ağır olursa olsun, tavrımızı değiştirmeden bu yolda yürümeye devam eden seleflerimizin, yani bizden öncekilerin yaptığı gibi yapmalıyız. Zira bizlerin vazifesi istikbalin sahibi olacak gençlere rol model olabilmek. Onların kanatlarını kırmadan güçlerine güç katma, onlara yüksek hedefler gösterme, onlara gaye-i hayalimizi hatırlatma olmalı. Bu çerçevede benim de katıldığım Çağlayan Dergisi yazı heyetine pazar günü internet ortamında yayınlanan Genç Çağlayan Dergisinin çiçeği burnunda yazarları katıldı. Maşallah her biri cıvıl cıvıl ve hedefine kilitlenmiş bir tay gibilerdi. Başlarında onlara mentörlük yapan büyükleriyle beraber katıldılar. Yazı heyetinin işleyişini görmek ve bu değirmene su taşıyabilmek maksadıyla geldikleri o ortamdan onlar ne aldılar bilemiyorum. Ancak onların duruşu ve civanmertlikleri bana çok şey söyledi.
Malumunuz Hocaefendi’den çok duyduğunuz şey. İçinde bulunmaktan şeref duyduğumuz bu Hizmetler, vakti zamanında bir avuç talebe ile başladı. Dünyanın değişik coğrafyalarına giden insanların o ilk insanların emekleriyle bu günlere gelindiği unutulmamalı. Üç beş insanla ne olur ki dememeli. Üzerimize düşeni yaparak gelecekte dünyanın rengini değiştirecek nesilleri yetiştirmeye gayret etmeliyiz. Şu perişan derbeder dünyamızda Allah, yeni bir dünya kurmaya gelecek nesilleri muvaffak kılsın inşallah. Derdimiz hep bu olmalı. Malumunuz “Derdi dünya olanın dünya kadar derdi olur” fehvasınca bir sürü dert çekmek yerine bir tek dert olan nesillerin yetişmesiyle meşgul olma sanırım aklı olan herkesin tercih edeceği bir güzergâhtır. Hep ümidimiz ve gayretimiz bu çerçevede olmalı. Allah’tan hep bunu istemeliyiz. İstediğini Allah’tan isteyen hiçbir zaman eli boş dönmez. Neyin ne olacağını şimdiden kestirmek mümkün değil, biz neyiz ki, bizden ne olacak ki dememeli. Zira yapan O. Şartlar ne olursa olsun Cenab-ı Hakkın günümüz itibariyle sevk ettiği yeni yol ve yöntemleri değerlendirerek zor şartlar altında da olsa hizmetlerimize devam etmeliyiz. Bizler karınca misali ne yapabiliyorsak onu yapmamız lazım.
Evet, Kur’an’ın ifadesiyle karanlıkları aydınlıklar takip edecektir. Bu Rabbimizin yaşadığımız fiziki dünyaya koyduğu bir kanundur. Bu kanun arz üzerinde yaşayan varlıklar içinde geçerlidir. Dolayısıyla hep böyle kararmalar olmuş, geceler basmış, sonra karanlık sıyrılmış, hizmetler devam etmiştir. Eskiden sesimizi duyan var mı diye karanlığa taş atar gibi sesleniyorduk. Hamdolsun şimdilerde “Her vadide yüz bin geda eder nida” (Alvarlı Efe Hazretleri) sözünde olduğu gibi şimdi her yerde ümit vadeden binlerce ses, soluk var. Biz kendi değerlerimize yürekten sahip çıkarsak Allah’ın izniyle dini Mübin-i İslam dünyanın en büyük gerçeği haline gelecek ve bir cazibe merkezi olacaktır…