CUMA HUTBESİ | Tevazu

Yazar Editör

HAZIRLAYAN: AKADEMİ DUISBURG

Mevzu ile ilgili Ayet ve Hadis:

وَعِبَادُ الرَّحْمٰنِ الَّذِيـنَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْنًا وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَـلَامًا

مَنْ تَوَاضَعَ لِلهِ رَفَعَهُ اللهُ وَمَنْ تَكَبَّرَ وَضَعَهُ اللهُ

Muhterem kardeşlerim; konumuz hem halka karşı hem de hakka karşı tevazu ve mahviyet içinde olma hakkında olacaktır.

Tevazu; yüzü yerde olma ve alçakgönüllülük mânâlarına gelir ki, tekebbürün zıddıdır. Onu; insanın, kendini insanlardan bir insan kabul etmesi şeklinde de yorumlayabiliriz.

Allah, Kelâm-ı Kadîm’inde, Resûlullah da Sünnet-i Mutahharasında, tevazu etrafında o kadar tahşidat yaparlar ki, onları duyup-işitenin, gerçek kulluğun tevâzu ve mahviyet olduğundan şüphesi kalmaz. Kur’ân’ın: وَعِبَادُ الرَّحْمٰنِ الَّذِيـنَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْنًا وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَـلَامًا “Rahmân’ın has kulları, yeryüzünde alçakgönüllü olmanın örneğidirler ve ağırbaşlı, yüzleri yerde hareket ederler. Cahiller kendilerine sataşınca da ‘selâm’ der geçerler.”  (Furkan sûresi, 25/63) beyanı onlardan sımsıcak bir ses.

Hz. Sâdık u Masdûk’a isnad edilen bir hoş sözde de: مَنْ تَوَاضَعَ لِلهِ رَفَعَهُ اللهُ وَمَنْ تَكَبَّرَ وَضَعَهُ اللهُ “Yüzü yerde olanı Allah yükselttikçe yükseltir, kibre girip çalım çakanı da yerin dibine batırır.”  demektedir.

Yine Efendimiz; “Size; ateşin kendine ilişmeyeceği insanı haber vereyim mi? Ateş; Allah ve insanlara yakın, yumuşak huylu, herkesle geçimli ve rahat insanlara dokunmaz”  buyuruyor. (Tirmizî, kıyâmet 45)

Tevazu edeni, yüzünü yere koyanı Allah yüceltmiştir. İşte Musa (aleyhisselâm), işte İsa (aleyhisselâm), işte İbrahim (aleyhisselâm) ve işte Hz. Muhammed Mustafa (sallallâhu aleyhi ve sellem)…

Evet, dünyevî makam ve mansıplar insanı şımartmamalı ve ona kendini unutturmamalıdır. İnsan, kral da olabilir, kır bekçisi de. Tevazu zillet olmadığı gibi, kibir de vakar değildir.

Bir hâkim, mahkemede ciddî olmalıdır. Bu, vakardır. Ancak, aynı tavır evinde çocuklarına karşı kibir olur. Zira insan, hanesinde, hane halkından biri gibi davranmalıdır. Bunlar birer Kur’ânî düsturdur.

Herhangi bir müessesenin başındaki idareci mutlaka disiplinli olmalıdır. Disiplin tevazuya mani değildir. Buna bizim literatürümüzde, ciddiyet denir.

Tevazu olsun diye işi laubaliliğe götürmek hiç kimseye fayda vermez ve idarecide ciddi bir boşluk mânâsına gelir. İdareci başarıyı, tevazuu ve emri altında bulunanların ruhuna girmede, onlara her fırsatta yardımcı olmada aramalıdır. Böyle bir durum idareye ayrı bir ruh ve canlılık kazandırır.

Alllah rasulu, kendisini insanlar arasında bir fert ve bir parça olarak görüyor, davranışlarını bu anlayışa göre ayarlıyordu.

Allah Resûlü, sofrada bağdaş kurup otururlar, köle ve hizmetçilerle beraber yemek yerlerdi. O’nu daha önce görmemiş olanlar, ashabıyla otururken diğerlerinden ayırt edemezlerdi. O kadar ki, Kuba’da Efendimiz’le Hz. Ebû Bekir yan yana oturmuşlardı da gelen bazı kimseler peygamber diye Hz. Ebû Bekir’e tazim etmişlerdi. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir, böyle bir yanlışlığa meydan vermemek için eline aldığı bir şeyi yelpaze yapmış ve Efendimiz’in başında sallamaya başlamıştı.

Bir gün Hz. Ömer gelip, Allah Resûlü’nden umre için izin istemişti. Allah Resûlü onun bu talebini geri çevirmediği gibi, Hz. Ömer’i hayatının sonuna kadar heyecanlandırıp coşturacak bir talepte de bulunmuştu:

يَا أُخَيَّ أَشْرِكْنَا فِي دُعَائِكَ وَلاَ تَنْسَنَا “Kardeşim, duana bizi de ortak et, bizi unutma.”   Hz. Ömer; Efendimiz kendisinden dua istediğinde çok mutlu olmuş ve bir gün şöyle demiştir: “O gün dünyalar benim olsaydı, o kadar sevinmezdim.”

Bazıları Tevazuu; benlik ve gurur hesabına insanın içinde beliren büyük-küçük her çeşit dahilî kıpırdanışa karşı hemen harekete geçip onu olduğu yerde boğma cehdi ve gayreti şeklinde tarif etmişlerdir.

Halifeler halifesi Hz. Ömer’i (radıyallâhu anh) omuzunda kırba, su taşırken gören biri sorar: “Bu ne hâl ey Allah Resûlü’nün halifesi!” Mukarrebliğin mukimi Ömer: “Dış ülkelerden bir kısım elçiler gelmişti, içimde şöyle böyle bir şeyler hissettim o hissi kırmak istedim.” der…

Onun sırtında un taşıması, minberde kendini levmetmesi, levmedenlere ses çıkarmaması hep bu kabîl hazm-ı nefisle alâkalı hususlardandır.

Ayrıca Zeyd b. Sabit’in kadı olduğu bir dönemde İbn Abbas’ın elini öpmesi, buna mukabil Tercümanü’l-Kur’ân’ın da onun atının üzengisini tutması; Hz. Hasan’ın, ekmek kırıklarıyla oynayan çocuklarla oturup, onların yediğinden yemesi ve Hz. Ebû Zerr’in, başını Bilâl-i Habeşî’nin ayağının altına koyması… gibi hâdiseler hep birer mahviyet ve tevazu örneğidirler.

Hayatı boyunca değişmeyen tek lider O’dur. Dünyanın dört bir yanından gelen ganimet ve hediyeler O’nun ayaklarının altına seriliyordu. Fakat O, şahsı adına bunların bir zerresinden bile istifadeyi düşünmüyor, gelenlerin hepsini ashabına dağıtıyordu. Yüzü yerde olanlar, Hak katında da halk katında da sonsuz pâyelere ulaşırlar. İnsan, ne kadar mütevazi, ne kadar başı yerde, ne kadar iki büklüm ise o ölçüde Allah’a (celle celâluhu) yakın olacaktır. Mü’min, secde unvanıyla başı ile ayakları aynı noktada birleşince Allah’a en yakın olur.

Nitekim İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Kulun Rabbisine en yakın olduğu an secde hâlidir” ifadeleriyle bu hakikati bize hatırlatmıştır. Secdenin ifade ettiği bu mânâ bir şiirde şöyle ifade edilmiştir:

“Baş-ayak aynı yerde, öper alnı seccade,

İşte, insanı yakınlığa taşıyan cadde..!”

Hâsılı kelam; Tevazu, hulukullah, İlahî ahlak sarayının cümle kapısı olduğu gibi, Hakk’a ve halka yakın olmanın da en birinci vesilesidir. Gül toprakta biter. İnsan semalarda değil, yerde üremiştir. İnsan her zaman gurur ve kibir esintilerine karşı duyarlı olmalı ve devamlı murâkabe, muhasebe ile nefsini ezmesini bilmelidir.

İnsanın kendini beğenip büyük görmesi, aklının noksanlığına ve ruhunun hamlığına delâlet eder. Akıllı ve ruhen olgunluğa ermiş bir insan, mazhar olduğu her şeyi Yüce Yaratıcı’dan bilir ve şükran hissiyle her zaman O’nun karşısında iki büklüm olur.

Rabbimiz bizlere Rahmân’ın has kulları gibi yeryüzünde alçakgönüllü ve ağırbaşlı olabilmeyi, cahiller bize sataşınca da ‘selâm’ deyip geçebilmeyi lütfeylesin.

Hutbeyi PDF formatında görüntülemek ve indirmek için tıklayınız

CUMA HUTBESİ TEVAZU

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy