CUMA HUTBESİ |Mirac Kandili

Yazar Editör

DERLEYEN: AKADEMİ DUISBURG

سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ

Bir gece, kendisine bazı delillerimizi gösterelim diye kulu Muhammed’i, Mescid-i Haramdan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksaya götüren O zatın şanı ne yücedir! Bütün eksikliklerden uzaktır O! Gerçekten, her şeyi işiten, her şeyi gören O’dur. (Isra:17/1)

Muhterem Müslümanlar; bu gece, cumayı cumartesiye bağlayan gece Mirac Kandili.

Peygamber Efendimiz (sav)’in rûhu ve bedeniyle, Burak isimli semavî bir binite binerek, Cebrail ile birlikte Mekke’deki Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya (Beytü’l-Makdis) kadar, yapmış olduğu gece yolculuğuna İsra, Oradan da bir mi’râcla manevî asansörle yedi kat göklere yükselip tâ Sidretü’l-Müntehâ’ya ulaşması, burada Cebrail’i arkada bırakıp Refref denilen manevi bir binitle Allah’ın huzuruna varıp, O’nun Zât-ı Akdes’ini yakînen müşahede etmesi ve zaman-mekân üstü konuşması olaylarına Mi’râc denilir.

Kur’ân-ı Kerim İsrâ suresinde (17/1) İsrâ olayını anlatır. Necm suresinde de İsrâ’nın devamı olan Mi’râc hadisesini anlatır (Necm, 53/1-18).

Âyetlerde biraz da kapalı olarak anlatılan bu esrarengiz yolculuğu, Peygamberimiz (sav) birçok hadîslerinde detaylarıyla anlatmışlardır.[1]

Bu yolculuğu genel hatları ile ifade edecek olursak; Efendimiz (sav)  bir gece Kâbe-i Muazzama’nın Hatîm mevkiinde yatarken, Cebrail (as) geldi. Sonra beyaz bir binek olan Burak ile normalde bir aylık mesafedeki Mescid-i Aksa’ya uçtular. Orada bütün peygamberlerin ruhlarına imam olup namaz kıldırdı. Bu imamlık, o peygamberlerin getirmiş olduğu şeriatların hepsine Peygamber Efendimizin gerçek varis olduğuna işarettir.

Ardından yüceliklere yükseltici bir mi’rac/ manevî asansör ile göklere çıkartılıp yedi kat semaları bir bir dolaştırmış ve orada her katın temsilcisi olan Peygamberle görüşmüştür.

Melekleri, Cennet ve Cehenneme kadar bütünüyle ahiret hayatını müşahede etti. Cebrail daha sonra Peygamberimiz Efendimizi daha da yükseklere çıkardı, öyle bir fezaya vardılar ki kaderleri yazan kalemlerin cızırtıları duyuluyordu.

Nihayet varlıklar âleminin son sınırı olan Sidretü’l-Müntehâ’ya ulaştılar. Cebrail: “İşte burası Sidretü’l Müntehâ’dır. Ben buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam yanarım.” dedi. Peygamberimize Sidre’de dört kutsal nehir ve her gün yetmiş bin meleğin ziyaret ettiği Beyt-i Ma’mûr gösterildi. Ayrıca şehitlerin ve muttakilerin cenneti olan Cennetü’l-Me’vâ’yı temaşa etti.

Cebrail’i geride bırakan Peygamberimiz sallallahualeyhi ve sellem, burada Refref’e binerek Allah’ın arşına yükseldi ve tâ Kâb-ı Kavseyn denilen   ‘’imkân dairesinin bittiği, vücûb dairesinin başladığı’’ sınıra ulaştı. Allah’ın huzuruna vardığında O’na ok yayının iki ucu kadar, hattâ daha fazla yaklaştı (Necm, 53/9). Cemâlullah’ı perdesiz ve vasıtasız olarak müşahede etti, Onunla zaman ve mekândan münezzeh olarak ve keyfiyetini bilemediğimiz bir şekilde konuştu. Daha sonra tekrar Refref’le Sidre’ye geri döndü. Ardından yine Cebrail ile birlikte kısa bir zaman parçasında dünyaya geri döndüler.[2]

İki aşamalı bu gökler ötesi yolculuk, Recep ayının 27. Gecesinde gerçekleşmiştir. Kadir gecesinin de Ramazan’ın 27. gecesi olması ile aralarında çok gizemli bir tevafuk vardır. Bediüzzaman Hazretleri: “Mi’rac gecesi ikinci bir Kadir gecesi hükmündedir.” (Nursi, Tarihçe-i Hayat, s.583) sözleriyle, bu gecenin Kadir gecesinden sonra en kutsal gece olduğunu belirtmişlerdir. Ebu Talip’in ve Hatice validemizin vefatı ile çok hüzünlenen, müşriklerin üç yıl süren boykotu, Tâiflilerin de saldırıları karşısında daralan Allah Rasûlü (sav) ve mü’minler, bu mi’rac olayı ile çok muhteşem bir teselliye ve ihsan-ı İlâhîye ye nail olmuşlardir.

Üç ayların ilk kandili, Regaip gecesi, ikinci Mi’rac gecesidir. Regaib gecesi, Peygamber Efendimiz’in (sav) Ahmet ismiyle temsil ettiği manevi makamın başlangıcını oluştururken, Mi’rac gecesi bu makamın zirve noktasını ifade eder.

 Mirac’ın Hediyeleri:

“Ben Mi’rac’tan daha güzel bir şey görmüş değilim”[3] diyen Peygamberler Sultanı, geri dönerken yanında ümmetine çok büyük hediyeler getirmiştir.

Birincisi: Beş vakit farz namazı getirmiştir. İhsan şuuruyla kılınan namazlar, ümmetin Mi’rac asansörleri olacaktır.

İkincisi: “Âmenerrasûlü” diye bilinen âyetleri getirmiştir. [Bakara Suresi,2/285-286]

Üçüncüsü: İsra Suresi’nin 22-39. âyetlerinde bahsedilen 12 adet İslâm prensibini getirmiştir.
Dördüncüsü: Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadan ölen kimselerin günahlarının affedileceği ve Cennete girecekleri müjdesini getirmiştir.

Beşincisi: İyi amele niyetlenen kişiye -onu yapamasa bile- bir sevap; eğer yaparsa on sevap yazılacağı, fakat kötü amele niyetlenen kişiye -onu yapmadığı müddetçe- hiçbir günahın yazılmayacağı; ancak işlediği zaman da sadece bir günah yazılacağı müjdesini getirdi.

Bir diğer hediye de Mi’rac gecesi Allah ile karşılıklı selâmlaşma ve sohbetlerinden bazı sözleri getirmiştir ki et-Tahiyyâtü diye meşhur olan bu sözler, bütün namazlarda teşehhütte otururken okunmakla Mi’rac’ta Allah ile Habibi (sav) arasındaki o kutsî sohbeti hatırlatmakta ve benzerî bir konuşmaya bizleri mazhar etmektedir.[4]

“Mi’rac’ın esas armağanı namazdır ve bu aynı zamanda her mü’minin mi’racı olarak, onları da miraca götürecek nurdan bir helezondur. Namaz, her şeyiyle halis bir ibadet ve Mi’rac için yegane vesile, sonra da Allah Rasulü’ne (sav) gökler ötesi seyahatin en son noktasında verilen İlâhî bir armağandır. Bu armağan içinde herkese kılacağı namazı ölçüsünde bir mi’rac mukadderdir. “Mü’min için her namaz bir Mi’râc vesilesidir. Ve mü’mine düşen de her namazda farklı farklı buudlarda bile olsa mi’râcını tamamlamaktır.” “Mi’rac’a namazla çıkılır.. Allah’a namazla ulaşılır, enbiyanın huzuruna namazla varılır. Ama herkes bunu namazda kendine göre hisseder ve kabiliyeti nispetinde yükseldiğini duyar. Herkesin hissettiği kendi miracıdır.”

Nasıl Değerlendirmeli?

Bediüzzaman Hazretleri: “Bu gece mümkün oldukça çalışmakla kazanç birden bine çıkar. Manevi bir şirket olarak, inşâallah her biriniz kırk bin dil ile tesbih eden bazı melekler gibi, kırk bin lisan ile
bu kıymetli gecede ibadet ve dualar edeceksiniz. ”(Nursi, Tarihçe-i Hayat, s.583) sözleriyle bu gecenin manevî bir fırsat bilinip değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekmişlerdir.

Evet bu gece yapılacak ibadet ve dualar, Mirac’la gelen manevi hediyelere birer şükür, bir kısım maddi ve manevi felaketlere karşı set ve gelmeyip geri dönen felaketler için de bir teşekkürdür. Ayrıca bu gece, Müslümanlar olmak üzere bütün dünyanın hali hazırdaki hoş olmayan durumları için dua edilmeli ve gözyaşı dökülmelidir…

 Hutbeyi PDF formatında görüntülemek ve indirmek için tıklayınız

CUMA HUTBESİ MİRAC KANDİLİ

[1] Buhari, Bed’ü’l-Halk, 6.

[2] Nursi, Sözler, s. 136, 562.

[3] Buhari, Salât, 1; Mi’rac: Semavî asansördür

[4] Buhari, Salât, 39.

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy