CUMA HUTBESİ | Cuma Namazının Fazileti ve Adabı

Yazar Hizmetten

DERLEYEN: AKADEMİ DUISBURG

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نُودِيَ لِلصَّلاَةِ مِنْ يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا إِلَى ذِكْرِ اللهِ وَذَرُوا الْبَيْعَ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
Ey iman edenler! Cuma namazına ezan ile çağırıldığınız zaman derhal Allah’ı zikretmeye (hutbe ve namaza) gidin, alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır. (Cuma; 9)
الصَّلَوَاتُ الْخَمْسُ، وَالْجُمْعَةُ إِلَى الْجُمْعَةِ، وَرَمَضَانُ إِلَى رَمَضَانَ، مُكَفِّرَاتٌ مَا بَيْنَهُنَّ إِذَا اجْتَنَبَ الْكَبَائِرَ.

“Beş vakit namaz; aralarındaki günahlara, bir Cuma namazı diğer Cuma namazına kadar olan günahlara, bir Ramazan ayı diğer Ramazan’a kadar olan günahlara keffarettirler. Büyük günah işlenmedikçe bunlar, aralarındaki günahları affettirirler.” (Müslim, taharet 15)

Muhterem Müslümanlar!
Hutbemiz Cuma namazının fazileti ve adabı hakkındadır.
Cuma namazı, diğer namazlar arasında en muhtevalı ve en çaplı bir namazdır. Mümin, onun kadr ü kıymetini bilmeli ve her ne pahasına olursa olsun onu eda etmeye çalışmalıdır. Cuma namazı, insanları Allah’a yaklaşabilecekleri bir yere yükseltir. Müminler, altı gün namaz kıldıktan sonra, mükâfatlarını almak üzere Cuma günü, belli bir noktaya yükselirler ki o gün, şuurluların, Hakk’a gönül vermişlerin etekleri mücevherlerle dolar taşar. Dolayısıyla Cuma, bir haftalık seyahatin neticesinde belli şeyleri almak üzere manen Allaha yaklaşmanın ifadesidir.

İbni Mace ve Ahmet bin Hanbelin Müsnedinde geçen bir hadise göre Efendimiz şöyle demiştir; “Cuma günü, günlerin efendisidir. Allah katında da en mühim olanıdır. O, Allah katında, Kurban ve Ramazan Bayramı günlerinden daha önemlidir. Cuma’nın beş özelliği vardır: Allah (celle celâluhu), Adem’i Cuma günü yarattı, onu bugünde yeryüzüne indirdi, Adem’in ruhunu o gün kabzetti. Cuma gününde duaların kabul edildiği bir saat vardır . Kıyamet de, cuma günü kopacaktır. Allah’a yakın bütün melekler, sema, arz, rüzgâr, dağ, deniz hepsi o günden korkarlar.” (İbn Mace, ikame 79; Müsned, 3/429.) buyurur.

Sahabe efendilerimiz, hutbemizin başında geçen ayetteki “fes’av ilâ zikrillah” “cuma günü namaza çağırıldığınız zaman Allah’ın zikrine koşun” ifadesini “hemen gidin” hutbede hazır bulunun, namazı hakkıyla eda edin, şevk içinde mescide yürüyün şeklinde anlamışlardır. Çünkü namaza giderken vakar ve sekine içinde gidilmesi esastır.

Cuma Namazının hükmü:
Cuma namazı farzı ayındır. Farz olduğu, Kitap, Sünnet ve icma ile sabittir. Kur an Kerim in 62. Suresi, Cuma namazından bahsettiği için Cuma Sûresi olarak adlandırılmıştır.
Cuma namazı, cuma günü öğle vaktinde cemaatle kılınır ve o günkü öğle namazının yerini de tutar. Hutbeden sonra iki rek’atlık farz namaz eda edilir. Hutbeden önce cumanın ilk sünneti olan ve farzdan sonra da cumanın son sünneti olarak dörder rek’at namaz kılınır.

Hatip minbere çıkmadığı sürece ilk sünnete başlanabilir, Sünnet kılınırken hatip hutbe için minbere çıksa bile namaza devam edilir. Bittikten sonra hutbe dinlenir.
Ebû Hanîfe, İmam Mâlik ve müctehidlere göre hatibin hutbe için minbere çıkmasından sonra namaza başlamak mekruhtur; çünkü böyle bir zamanda gelen bir kişiye Efendimiz oturmasını emretmiştir (İbn Mâce, İḳametü’s-salât, 88). Kılamadığımız bu ilk sünneti cumanın farzından sonra kılabiliriz.

Zuhr-i ahir Namazının önemi ve kazandırdıkları:
Cuma namazının, toplamda on rekât olan farz ve sünnetlerinden sonra dört rekâtlık “zuhr-i ahir” namazı kılınır. Zuhr-i âhir namazı son öğle namazı demektir. İhtiyaten kılınan bir namazdır. Alimlerin çoğu tarafından güzel görülmüş ve uygulanması istenmiştir. Ve asırlardır kılınmaya devam etmektedir.

İslamin ilk dönemlerinde Cuma namazı bir yerleşim yerinde sadece bir tek yerde kılındığından dolayı Peygamber Efendimiz’ den ve ilk dönemlerden gelen rivayetler arasında zuhr-i ahir diye bir namaz yoktur. Daha sonraları büyük şehirlerde bir tek camide kılmanın mümkün olmaması ve birden fazla camide kılınması üzerine gündeme gelmiştir.

İmam-ı Azam hazretlerine göre cumanın bir belde de bir tek camide kılınması dinin yüceliğini ifade etmesi bakımından çok önemlidir. Cuma namazının birçok camide kılınmasını caiz görmeyenlere göre, bir yerleşim yerinde birçok yerde kılınan cuma namazlarından hangisine daha önce tekbir alınarak başlanmışsa o namaz sahih olur, diğerleri olmaz. (Bir Müslümanin Yol Haritasi shf: 371)

İşte böyle bir ihtilaftan kurtulabilmek içindir ki, cumanın dört rekât son sünnetinden sonra “Zuhr-i ahir” adı ile dört rekât namaz daha kılınmaktadır. Şöyle ki: “Vaktine yetişip henüz üzerimden düşmeyen son öğle namazına” diye niyet edilir ve tam öğle namazının dört rekât farzı veya dört rekât sünneti gibi, dört rekât namaz kılınır. Daha iyisi sünnet namazı şeklinde kılmaktır. Çünkü cuma namazı sahih olmamışsa, bu dört rekât ile o günün öğle namazı kılınmış olur. Bu namazın son iki rekâtına ilave edilen sûre ve ayetler, farzın sıhhatine zarar vermez. Eğer cuma namazı sahih olmuşsa, bu dört rekât kazaya kalmış bir öğle namazı yerine geçer. Kazaya kalmış böyle bir namaz bulunmayınca da nafile bir namaz olur.

Zuhr-i ahir den sonra “Vaktin sünneti” niyeti ile aynen sabah namazının sünneti gibi iki rekât namaz daha kılarak Cuma namazımızı her türlü şüpheden kurtulmuş olarak on altı rekâta tamamlamış oluruz.

Cuma Namazına gitmemenin tehlikesi:
Geçerli bir mazereti olmadığı halde Cuma namazını ihmal etmek büyük bir vebal, büyük bir günahtır. Allah Resûlü (s.a.s) bu konuda bizi şöyle ikaz eder: “Her kim önemsemediğinden dolayı Cuma namazını üç defa terk ederse kalbi mühürlenir.” (İbn Mâce, İkâmet, 93.) Yani o insanda, ibadet aşkı ölür, cumadan başka beş vakit namazın neşvesinden de mahrum kalır… demektir.
Başka bir hadis-i şerifte de sakındırma mahiyetinde: “Bir cemaat ya cumayı terk etmekten vazgeçecektir veya Allah onların kalblerine mühür vuracaktır da gayri ondan öte gafiller güruhu içine girecek, duymaz, duygulanmaz fertler haline geleceklerdir” buyurulur. (Müslim, Cuma 40)

Cuma’nın Adabı:
Alimler, hadis-i şeriflerden hareketle, şu müstahapları tespit etmişlerdir: “Cuma günü gusül abdesti almak, güzel kokular sürmek, tertemiz elbiseler giymek, vakar ve sekineyle cumaya gitmek, mescitte kimseyi rahatsız etmemek, hutbeden evvel nafile namaz kılmak, hutbeyi büyük bir dikkatle dinleyip anlamaya çalışmak, hutbe esnasında hiç konuşmamak ve başka şeylerle meşgul olmamak” şeklinde de özetlemişlerdir.

Hutbe okunurken huşû içinde, sessizce dinlemek dini bir gerekliliktir. Hutbe esnasında yanındakiyle konuşmak, başka bir şeyle meşgul olmak ya da telefonla uğraşmak, hutbenin özünden uzaklaşmaya, sevabından mahrum kalmaya sebep olur. Üzülerek ifade etmek gerekir ki ibadetin ruhuna aykırı davranışlar gittikçe yaygınlaşmaktadır. Hâlbuki Resul-i Ekrem (s.a.s) hutbe esnasında yanında konuşan arkadaşını ikaz etmeyi dahi hoş karşılamamış ve bu konuda ümmetini şöyle uyarmıştır: “Cuma günü imam hutbe okurken konuşan birine, ‘Sus!’ bile desen, hatalı bir iş yapmış olursun.”  (Müslim, Cum’a, 11.)

Sahabenin, Efendimiz’i dinlerken adeta ayaklarina pranga vurulmuş gibi yada kendileri yere çivilenmiş gibi hutbe dinledikleri anlatılır. Hutbe dinlerken, öylesine edep içinde oturuyorlardı ki, o oturmalarında adeta namaz kılıyor gibiydiler, Said b. Cübeyr’in ifadeleri içinde, o zamanda hutbe dinlemek, iki rekat namaz gibi kabul ediliyordu.

Cuma’nın farzını kıldıktan sonra, insanlar namaz kılarken onların huzurunu bozacak şekilde mâlâyâni konuşmak en hafif ifadesi ile mekruhtur. Bazı alimlere göre de; “İbadet etmeyip, camide ibadet edenlerin huzurunu bozacak şekilde yüksek sesle konuşmak tahrimen yani harama yakın mekruhtur”.

Hz. Büreyde (r.a) anlatıyor: “Bir adam mescitte yitiğini ilan etti ve: “Kim kızıl deveyi gördü?” dedi. Bunu işiten Aleyhissalâtu vesselâm: “Bulamaz ol! Mescidler neye yarayacaksa onun için inşa edilmiştir, (açılış gayesi dışında kullanılamaz)!” buyurdular. (Müslim, Mesacid 80)

Hutbemizi Efendimiz in (sallallâhu aleyhi ve sellem) müjdesini tekrar hatırlayarak bitirelim; “Cumada bir zaman vardır ki; Müslüman bir kul namaz kılarak o vakti değerlendirir sonrada (haram olmamak şartıyla) Allah’tan her ne isterse Allah onu kendisine mutlaka verir.” (Buhârî, Cuma 37, Müslim, Cuma 13–15) buyuruyor.

Rabbim o saati, o zamanı yakalayabilmeyi bizlere nasip etsin. Cuma’ya gerçek değerini vermeye bizleri muvaffak eylesin.

 

Diğer Yazılar

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy