Bazı anlar vardır, insanı çocukluğunun tozlu yollarına götürür. Bir televizyon ekranında yankılanan bir şiir, tanıdık bir ses tonu, eski zamanlardan hatıralarla iç içe geçen bir atmosfer… Bu akşam MC TV ve Hizmetten YouTube kanalında izlediğim İftar Zamanı programı da işte böyle bir his bıraktı bende. Kemal Gülen’in sunduğu ve Ahmet Kurucan’ın konuk olduğu bu program, sadece bir sohbet değil, ruhuma dokunan eski bir ezgi gibi geçti içimden.
Bekir Sıtkı Erdoğan’ın Hancı şiirini okurken Sayın Kurucan, ben oradaki boş sandalye ile duygusal olarak doldum. Bir çoğunuzda oluşan hisleri kelimelerle tarif etmek zor. İşte o an, kelimelerin ötesinde bir anlam kazandı şiir. Çünkü bir boş sandalye, her zaman sadece bir nesne değildir. Kimi zaman bir eksiklik, kimi zaman bir özlem, kimi zaman da içimize çöken tarifsiz bir gurbet duygusudur.
“Sıla burcu burcu ille ocağım,
Çoluk çocuk hasretinde kucağım,
Sana her şeyimi anlatacağım,
Otur başucuma sor yavaş yavaş.”
O an, ekrandaki herkesin yüreğinde aynı burukluk vardı. Bir boş sandalyenin sahibi, ocağından koparılmış, sevdiklerinden uzak düşmüş, ama adını anan her gönülde yaşamaya devam eden Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yokluğu, bir sükût gibi çökmüştü ekrana. O sandalye sadece fiziksel bir eksiklik değil, hasretin, gurbetin, ayrı düşmenin sessiz bir sembolüydü.
“Güç belâ bir bilet aldım gişeden
Yolculuk başladı Haydarpaşa’dan!
Hancı n’olur elindeki şişeden,
Birkaç yudum daha, ver yavaş yavaş…”
Gurbetin soğuk rüzgârlarında savrulan bir yürek… O yürek, tıpkı geçmişin yollarında savrulan nice garip gibi, hep bir sıla özlemiyle yanıp tutuştu. Ayrılığın ilk sancısı hafifti belki, ama zaman geçtikçe içimizde köz olup büyüdü. O yüzden, bu şiir sadece bir yolculuğun hikâyesi değil, bir hasretin, vuslata duyulan özlemin derin mısralarıydı.
“Ben o gece, hem ağladım hem içtim,
İki gün diyardan diyara uçtum
Kayseri yolundan, Niğde’yi geçtim;
Uzaktan göründü Bor yavaş yavaş.”
Ekran başında şiiri dinleyen herkes, bu mısraları kendi içinde yaşadı. Kimisi uzaklarda kalan memleketini düşündü, kimisi çocukluk anılarına gitti, kimisi de gurbetin en keskin yanını iliklerinde hissetti. Ama en çok da boş sandalyesiyle sessiz bir çığlık gibi yankılanan o eksiklik…
“Garibim her taraf bana yabancı,
Dertliyim, çekinme doldur be hancı!
İlk önce kımıldar hafif bir sancı
Ayrılık sonradan kor yavaş yavaş.”
Evet, ayrılık önce hafif bir sızıydı belki, ama zamanla kor gibi düştü gönüllere. O boş sandalyede oturanın sesi duyulmasa da, yokluğu her cümlede yankılanıyordu. Bazen bir şiirin satırlarında, bazen bir sohbetin ortasında, bazen de bir dua halkasında…
İftar sofralarında dualar yükselirken, bir yanımız hep eksik, bir yanımız hep hüzünlüydü. Ama bilirdik ki, ayrılıklar sadece dünya sürgünüdür. Ve vuslat, en güzel iftar sofrasında, Rahmet’in sonsuz olduğu yerde gerçekleşecektir.
O güne kadar, boş sandalyelerimizle hasreti yaşamaya devam edeceğiz.
Programa emek veren, sunan , konuk olan herkese ne kadar teşekkür etsem az.
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN