502
Birleşmiş Milletler Cenevre Merkezi önünde Human Rights Defenders (HRD) ve IHARA Geneva dernekleri tarafından bir basın açıklaması yapıldı.
Türkiye’nin son beş yıllık insan hakları karnesi, İsviçre’nin Cenevre şehrinde masaya yatırıldı.
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi, Evrensel Periyodik İnceleme Mekanizması (UPR) kapsamında yapılan toplantıların yapıldığı BM’nin Cenevre’deki merkezinin önünde basın açıklaması yapıldı.
TÜRKİYE’DEKİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ
HRD Human Righs Defenders ve IHARA Geneva dernekleri tarafından yapılan açıklamada Türkiye’deki İnsan Hakları ihlalleri masaya yatırıldı.
İsviçre’den bazı insan hakları gönüllülerinin katıldığı Basın açıklamasını HRD Genel Sekreteri Oğuzhan Albayrak okudu .
AÇIKLAMANIN TAM METNİ
Bugün burada, Cenevre’de, Birleşmiş Milletler Evrensel Periyodik İnceleme Mekanizması (UPR) 3. Döngü kapsamında yapılmakta olan Türkiye değerlendirmesi vesilesiyle biraraya gelmiş bulunmaktayız.
UPR’nin nihai amacı her ülkede insan hakları durumunu geliştirmek ve tüm dünyada insanları etkileyecek önemli sonuçlar almaktır. UPR, devletlerin insan hakları sicilini değerlendirir ve insan hakları ihlallerini ele alır.
UPR Mekanizmasının önemli bir ayırt edici özelliği, Sivil Toplum Kuruluşların da inceleme sürecinde tespit ettikleri insan hakları ihlallerini, yine BM tarafından belirlenen usuller doğrultusunda İnsan Hakları Konseyine sunabilme fırsatıdır.
Bu çerçevede, 2006’da hayata geçirilen UPR mekanizma kapsamda Türkiye’nin 2010 yılındaki UPR sürecinde 24 ve 2015 yılında ise 27 STK Paydaş Raporu sunmuştur.
Ne yazık ki her UPR inceleme döngüsünde insan hakları alanındaki SİCİLİ daha da bozulan TÜRKİYE, 2020 UPR’sinde de bu utanç verici ezberi bozamamış, bilakis T.C. Anayasası’nda da yer alan kişi hakları, sosyal ve ekonomik haklar ile siyasi haklar başlığı altındaki her maddede gerileme kaydetmiştir.
Bu sebepledir ki İNSAN HAKLARI KARNESİ veya SİCİLİ olarak da adlandırabileceğimiz bu mekanizmada, STK kuruluşlarınca 2020 Türkiye UPR’sine 98 adet STK Raporu sunulmuştur.
Bu raporların 60’ı HRD, IAHRA, SCF, OTHERS ve AST gibi STK’lar tarafından hazırlanmış ve tevdi edilmiştir.
Diğer taraftan Türkiye’deki Erdoğan hükümetince hazırlanan karşı Rapor, Türkiye’deki gerçekleri yansıtmaktan uzak, AKP ve bu hükümetin diskurundan çıkamayanların fantezileri ile dolu bir rapor olarak BM sistemine dahil olmuştur.
Örnek vermek gerekirse, Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 157’nci sırada bulunan Türkiye, özellikle yüzlerce gazetecinin cezaevinde olmasıyla uluslararası alanda eleştirilirken, BM`ye sunduğu raporda “Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü alanında uluslararası standartlardan faydalanan aktif ve çoğulcu bir medya topluluğu bulunmaktadır.” gibi hayali ifadelere yer verilmektedir.
Türkiye’de “Gülen Hareketi mensuplarına, siyasi muhalifler ile Kürtlere karşı SİSTEMATİK İŞKENCE YAPILMAKTADIR.” Bu durum onlarca uluslararası rapora da yansımıştır.
İnsanlık onuru ile bağdaşmayan “İŞKENCE” Türkiye’de rutin bir uygulamaya dönüşmüştür. Sadece 2019 yılında 2.634 işkence vakası tespit edilmiştir. Ancak bu durum da Türkiye’nin hazırladığı raporda yansıtılmamaktadır.
Hayatında hiçbir suça bulaşmamış 11 bin kadın hukuksuz bir şekilde hapishanelerde çürümektedir. 780 bebek kanunlar gereği annesi ile birlikte serbest bırakılması gerekirken, uygun olmayan hapishane şartlarında büyümektedir.
130 bine yakın devlet memuru ve 100 bini aşkın emekçi/işçi Kanun Hükmünde Kararname (KHK) mağduru, banka ve sigorta işlemleri, emeklilik ve sosyal güvence işlemleri de olmak üzere günlük hayatlarıyla ilgili neredeyse hiçbir işlemi gerçekleştirememekte, toplumdan tecrit edilerek sivil bir ölüme mahkûm edilmektedir.
Mevcut hakim ve savcıların yaklaşık üçte birini oluşturan 4 binden hâkim ve savcı 15 Temmuz 2016 öncesi hazırlanan listeler sonucunda meslekten atılmış, tamamına yakını hakkında tutuklama kararı çıkarılmıştır.
Ayrıca, halihazırda 605 avukat Türkiye’de tutuklu bulunmaktadır. Görevdeki hâkimler Erdoğan ve rejiminin istediklerini yapmazsa meslekten atılma ve hapse gönderilme tehdidi altında çalışmaktadır.
AİHM ve BM kararları uygulanmamaktadır. Anayasa Mahkemesi Kararları yerel mahkemelerce uygulanmamaktadır.
Tüm temel hak ve özgürlüklerin güvencesi olan “adil yargılanma hakkı” ortadan kalktığı için Türkiye’de hiçbir temel hakkın güvencesi bulunmamakta ve iç hukuk yolları yok hükmündedir.
Bugün Türkiye’deki baskıcı rejim tarafından üretilen nefret, ayrımcılık ve işkence suçlarına karşı; tek umut, ”hukukun varlığı”dır.
Ancak, “Erdoğan Rejimi” son yıllarda daha da artan keyfilikle, kendi hukukunu uygulamaya israr etmektedir.
“Erdoğan Rejiminin politikaları”, taraf olduğu anlaşmalarla geçmişte “uluslararası hukuk kurallarına bağlı olan, Türkiye Cumhuriyeti’ni hukuktan ve demokratik değerlerden tamamen koparmaktadır.
Bugün burada “Erdoğan Rejimini ve işbirlikçilerini”, insan hakları ihlalleri yapan tüm şahısları, huzurunuzda kınıyor; “üstünün hukukuna” değil “hukukun üstünlüğüne” saygı duymalarını talep ediyoruz.
Yargının tarafsızlığının yeniden tesis edilmesini, hâkimler ve savcılar üzerindeki Saray baskısının kaldırılmasını ve insan haklarını koruyan yasalar çıkarılmasını bekliyoruz.
Türk Ceza Kanunu’nun, Terörle Mücadele Kanunu’nun ve ilgili diğer tüm kanunların ifade, örgütlenme ve toplanma özgürlükleriyle, bilgiye erişim hakkının kısıtlanması için kullanılan tüm maddelerin, bu kanunların uluslararası insan hakları standartları ile uyumlaştırılması amacı gözetilerek, gözden geçirilmesini talep ediyoruz.
Diğer taraftan, basta BM olmak üzere, Avrupa Konseyi ve AİHM gibi uluslararası kurumların dikkatini, Türkiye’deki insan hakkı ihlallerine çekiyor ve onları Türkiye’deki uygulanan hukuksuzluklarda suç ortağı olmamaları yönünde çağrıda bulunuyoruz.”