Bir ömür değişmeyen istikamet çizgisi…

Yazar Recep Atıcı

Değerli dostlar, Süreyya Yayınları bu yaz çok güzel eserlere imza attı. Bunlarda biri Prof. Dr. Suat Yıldırım hocamızın “Çağın Bir Şahidinden” isimli esriydi. Bir diğeri ise Ahmet Kurucan hocamızın, “Hatırdan Satıra” kitabı. Şimdi de Hocaefendi’nin 1980 öncesi verdiği Cuma hutbeleri yazıya dökülmüş ve derlenip, “Gönül Nağmeleri HUTBELER” ismiyle neşredilmiş.

Ben, bu iman ve Kur’an davasını ilk defa Aydın İmam-Hatipte (1980) okurken sevdim. Siyer dersimize Vehbi Yıldız hocamız giriyordu. Mus’ab b. Umeyr’i ilk ondan dinlemiştim. O zamanlar yazılı yayın olarak sadece “Sızıntı” dergisi vardı. Hocaefendi’nin “Asrın Getirdiği Tereddütler” isimli soru cevap kitabı bile henüz yayınlanmamıştı. Onlar her ay dergide yayınlanıyordu. Bizler için o dönem varsa yoksa sadece Hocaefendi’nin 80 öncesi verdiği vaaz ve hutbelerdi.

Bu, son yayınlanan “Gönül Nağmeleri HUTBELER” o yönüyle benim açımdan bir nostalji oldu. Kitap beni kahve kokulu hayaller arasında o yıllara taşıdı. İçimden Hocaefendi gibi, “Hey gidi günler!..” diyesim geldi. Sahabe efendilerimize karşı kalbimizde oluşan sevginin ilk kıvılcımları o hutbeler sayesinde oluşmuştu. Ben derim ki, şayet çocuklarımızda yeniden bir sahabe sevgisi oluşturmak istiyorsak mutlaka bu kitabı okutmalıyız.

Kitapta da göreceğiniz gibi Hocaefendi, verdiği bu hutbelere başlamadan önce konuyla ilgili bir ayeti ser levha yapar. Sonra da o meseleyi asrı saadetten bir misalle taçlandırırdı.

Arkasından o meseleyi günümüze getirip işin bize bakan yönünü izah ederdi. Bizi, o hutbeleri defaatle dinlemeye sevk eden meselede buydu. Aslında Hocaefendi, sonraki yıllarda dillendirdiği Siyer Felsefesi mevzusunu daha o günlerde anlattığı hutbelerle örneklerini sunmuş bizlere. Kendisi zaten asrı saadetten örnek verme meselesini de şöyle açıklıyor: “Muhterem Müslümanlar! Devr-i saadeti kurcalarken, o asırdan misaller verirken, nazarımızı daima asrımızdaki hadiselere çevirmek, anlatılan şeylerin bu asırdaki durumuna bakmak, ona göre ders almak gerekir. Meseleler gönüllerimizde heyecan uyandırsın diye değil, bizi hislendirsin diye değil, bir hakikatin yüzünden perdeyi kaldırsın, o asırda görüldüğü gibi bu asırda da o hakikat görülsün diye anlatılmaktadır.” (s,308)

Ayrıca kitapta bir şeyi fark ettim ki, o da Hocaefendi’nin başladığı noktadan itibaren hiç değiştirmediği istikamet çizgisi. Bu dile kolay. Malumunuz insan bazen irticali konuşmalarda hissiyatına mağlup olur ve sonra aklının onaylamayacağı sözleri söyleyebilir.

Ancak Hocaefendi, yaşadığı o hissiyat tufanı içinde bile, akıl-mantık çerçevesinin dışına hiç çıkmamış. Bu inayeti İlahi olsa gerek. Çünkü bütün hayatı göz önünde olan ve her hali kayıt altında bulunan bir insanın bazen hata yapması muhtemeldir. Sanırım kitabı okuyunca siz de aynı kanaate varacaksınız.

Bakınız, 27’ci sayfada geçen şu ifadelerle, günümüzde üzerinde durduğu ifadeleri yan yan getirdiğimizde onun istikamet çizgisinin hiç değişmediğini görüyoruz. Önce o günlere ait şu ifadeleri okuyalım: “Evvela, Allah’ın dinine sahip çıkacaksınız. Razı olup yeryüzünde yaymak istediği dine… Onu, hayatınızın gayesi en tatlı hülyanız hâline getireceksiniz. Yatarken duanız, kalkarken münacatınız olacak. Sofrada besmeleniz, yemekten sonra hamdeleniz olacak. Tavafta duanız, Allah’a karşı sözünüz hâline gelecek. Mescitten içeriye girerken verdiğiniz ahd ü peymanınızın bir ifadesi olarak tecdid-i biatınız hâline gelecek. Dert hâline, sancı hâline gelecek.” (1 Şubat 1980)

Şimdi de bir kaç gün önce Whatsapp’ta Hocaefendi’den paylaşılan şu notlara bir göz atalım: “Tüm dünyada Gül bitirmek veya başağa yürümek için Allah sizi cebren dünyanın dört bir yanına saçtı; Cenâb-ı Hakk’ın nâm-ı Celîlini bütün dünyaya duyuracaksınız…

Evet, âşığın her yerde maşukunu anlatması gibi Hocaefendi de bir ömür boyu çizgisini değiştirmeden Kur’an’ın tasrif üslubuna uygun her defasında aynı şeyi dile getirmiş.

Tekrar diyeyim. Bu kitaptaki hutbeleri, kendi sesinden defaatle dinlemiş bizler için nostalji olsa da, dinleme fırsatı bulamayanlar için hem bir bilgi kaynağı hem de ilk günlerde çekilen sancıların anlaşılması adına çok güzel bir hatıralar yumağı.

Sonuç olarak, benim kitaba dair yazdıklarım aslında, gözleri görmeyen bir âmânın Fil gibi büyük, iri cüsseli bir hayvanı tarif etmesine benziyor. Onun için tavsiyem, mutlaka bu eseri alıp, kendinizin okumasıdır. O zaman göreceksiniz ki, hutbe standartları içinde efradını cami ağyarını mâni bir şekilde konuları ele alıp muhataplarını nasıl ikna etmiş ve bu işe omuz vermelerini sağlamış.

Emeği geçen herkesten Allah razı olsun. Ayrıca yıllar öncesinden bu hakikatleri kısa ve öz, bizlere anlatan Hocamızdan da Allah razı olsun. Rabbim sıhhat ve afiyet içinde uzun ömürler lütfetsin.

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy