Zalime eyvallah etmeden…
Zulümlere pabuç bırakmadan…
Layıkıyla insan olabilme gayretinin sorumluluğuyla…
Ve kaderin takdiri ile muhatap olunan 2.Firavun zulmüne göğüs gerip…
Sergilenen destansı mücadele ile de, insanlık tarihinin ender sayfalarındaki yerini çoktan hak etmiş olarak…
Bir de zalimin hainliğini, mazlum olmanın masumiyetini anlatma mes’uliyeti var ki…
Dile kolay!
Allah rahmet eylesin…
Merhum Asım Köksal, İslam Tarihi isimli çalışmasının başlangıcını oluşturan reddiyeyi, Leone Caetani’nin İslam Tarihi isimli fecaatin ibaret çalışmasına karşılık olarak yazmıştı!
Leone Caetani’nin o çalışması ki; Habibullah (s.a.v) hedef alınarak İblis’i utandıracak kadar sinsi iftiralarla meydana getirilmiş idi!
(Yeri gelmişken ifade etmekte fayda var; sözünü ettiğim Leone Caetani’nin o sözde İslam tarihi isimli fecaatini Türkçeye çeviriverip basımını sağlayan da Doğu Perinçek’in babası Sadık Perinçek idi.)
Asım Köksal, Leone Caetani’nin Resûlullaha (s.a.v) yönelik türlü iftiralarına karşı ilmi deliller ile tek tek cevap verirken; çok zorlandığını, uyku uyuyamaz, yemek yiyemez, sinir sistemi harab olmuş hâlde, haleti ruhiyesinin alt üst olduğunu, bir noktada yazmayı bırakmayı düşündüğünü, çevresindeki kıymetli dost ve büyüklerinin telkini ile devam edip bitirebildiğini anlatıyordu…
İtiraf edeyim ki biraz tuhaf karşılamıştım!
Çünkü savunduğunuz hak, izah ettiğiniz hakikat iken ve adeta Allah (c.c) ve Rasûlü’nün (s.a.v) adına konuşuyorken… insanın daha dirençli, azimli ve mücadeleci olacağını, olması gerektiğini düşünmüştüm!
Fakat insan bazen başına gelmeden anlamıyor, idrak edemiyor, peşin hükümlerle konuşuyormuş…
İçinden geçtiğimiz 2.Firavun devrinde yaşatılan zulümler karşısında susmak mümkün değil diyerek anlatmaya, izah etmeye, bilgilendirip haberdar eylemeye gayret edip; karşılığında ise şarlatana dönüştürülmüş medyanın iftiraları ile devamlı mukabele görmeye maruz kaldıkça… çok geçmeden merhum Asım Köksal’ı mahcubiyetimle beraber yâd ettim…
Çünkü; insanların dünya ve ahiretlerini heder eylemekte olan ve temizlenmesi gereken bir pislik var ve siz o pisliği temizlemeye uğraşırken; o pislik varlığınızın bütün ücra köşelerine kadar bulaşıyor!
Bulaştıkca da, sanki bağışıklık sisteminizin hiç tanımadığı bir virüsle mücadele ediyorsunuz… Yaşantınızın her anı etkileniyor!
Demek ki böyle oluyormuş… siz bütün samimiyetinizle hakikati anlatırken, her ortamın trollerince seviyesiz yalanlar, hayal dünyanıza sığmayacak kadar sınırsız iftiralar ile mücadele etmek ve bu mücadeleyi sergilerken de yorulmamanız gerektiğini bilmek, sinir sisteminizin çökmemesi için devamlı Cenab-ı Hakk’a sığınmak, O biliyor diyerek fitne ve fesadın toplumu silip süpürdüğü demlerde ayakta kalarak nifaka karşı göğüs gerebilmek…
Gerçekten çok zormuş!…
Yorulmadan, yılgınlığa düşmeden, Hazreti Yunus (a.s) misali kahrederek sırtını dönüp gitmeden, her gün başka bir Kızıldeniz’i geçercesine, her köşe başında başka bir Ümmü Cemil’in serptiği dikenlere basma gafletine düşmeden, öldü bildiğiniz Übey b. Selül’ün dirilmişcesine karşınıza dikilip; hesapsız iftiraları çatal diline dolaması karşısında… öz yurdunda parya olmak!
Ne zormuş…
“Allah, kimseye kapasitesinin üstünde bir sorumluluk yüklemez.”
(Bakara Suresi Ayet 286)
Hakikatince… Allah’ın size taktir ettiği her saniyeye karşılık, size verilmiş belli bir kapasiteyi de lutfettiğini hatırlayarak nefes alıp rahatlamak ve Rabbim görüyor, duyuyor, biliyor… diyerek!
Allah var Gam Yok demek…
Ve…
İçinizde (insanları devamlı) hayra çağıran ve usulünce iyilik, doğruluk ve güzelliği teşvik edip yayan, kötülük, yanlışlık ve çirkinliğin ise önünü almaya çalışan bir topluluk bulunsun. Onlardır gerçek mazhariyet sahipleri ve gerçekten kurtuluşa erenler.
(Âl-i İmran Suresi Ayet 104)
Bir noktadan sonra zalimin her türlü hainliğine, cahilin densizliğine, birkaç kuruş için insanlığından sıyrılan trollerin yaygarasına takılmadan hayatı yaşamaya, kendinize bizzat kendiniz şahit olarak amelinizi Allah’a arz ede ede… iyilik ve güzellik adına koşturmaya devam edecek ve nihayetinde zorlardan zor bir sınavı niyetinizin halis oluşu hatırına Allah’ın yardımı ile nihayete erdireceksiniz…
Belki Üstat Bediüzzaman Hazretleri gibi kışta gelip baharı görmeden gidecek, İmam-ı Azam olup zalime minnet etmeden can verecek, belki de Habibullah (s.a.v) misali dünyanın bütün kahrını çekeceksiniz… fakat, sefası topuğunuza dahi değmeden asli yurdunuza göçüp gideceksiniz…
*
Hayret bin yıllık vatanım değil mi burası!?
Kardeşimin bakışları bende kurşun yarası!
Vatanımın her yanı kokuyor, Firavun nefesi!
Kahr ediyor zalime sunulan alkışların sesi!
Riya, aldatış ve tükenmeyen ihanet bitsin!
Rabbim…kefaret lazımsa; can benden gitsin…
Nidai | Hizmetten.com