Almanya’da Işığı Sönmeyen Bir Ev

Yazar Recep Atıcı

Değerli dostalar, gün geçmiyor ki bir taziye haberiyle sarsılmış olmayalım. Telefonumuzdaki guruplarda veya Hizmet endeksli haber sitelerinde her gün mutlaka bir tanıdığımızın yakınlarından birinin hakkın rahmetine kavuştuğunu öğreniyoruz. ‘Ölüm hak, amma velakin ayrılık olmasaydı’ sözünde olduğu gibi ölüm hak elbet. Ancak ölümle beraber gelen ayrılık acısı yüreklerimizi dağlıyor. Geçtiğimiz Cumartesi günü, işte yine böyle bir haberle sarsıldık.
Vefatıyla onu tanıyan bir kişinin ızdırap duyduğu bu güzel insan, 1988 yılında Almanya’ya gelin olarak gelen Nurten ablamızdır. Anadolu’nun bağrından kopup gelen bu ablamız İç Anadolu kültürüyle yoğrulmuş olup Konya yöresindendi. Kendisi de Konya’nın manevi dinamiği Mevlâna gibi engin gönüllü birisiydi. Mevlâna diyarı deyince aklıma genellikle Prof. Dr. Saffet Solak hocamızın orada yaşadığı bir hatırası aklıma gelir. Bu hatıra aynı zaman da bu yazının yazılmasına vesile olan ablamızla da ilintili olduğu için müsaadenizle nakledeyim.
Saffet Hoca, İstanbul Tıp Fakültesini 1952’de bitirdikten sonra, pratisyen hekim olarak Konya’ya ait küçük bir beldeye atanır. O günlerde bu beldeye en kolay ulaşım trenle mümkün olduğu için gecenin bir vakti oraya varır. O gece Tren istasyonunun hemen yanında bulunan bir evde misafir olur. Akşam yemeğinden sonra çay, hoş sohbet derken vakit ilerler. Hocanın üzerinde yol yorgunluğu, geldiği yeni yerin yabancılığı vardır. Dolayısıyla ağır bir uyku bastırsa da ev sahibine bir şey diyemez. Neden sonra evin büyüğü olan hacı anneye sıkılarak sorar: “Anneciğim, sizin buralarda saat kaçta yatılır?” O da: “Evladım az sonra tren gelecek, onu bekliyoruz” der. Hoca, merak eder ve tekrar sorar: “Trenden sizin bir yakınınız mı inecek?” Hacı annenin cevabı inanılacak gibi değildir: “Hayır evladım, trende tanıdığımız biri yok. Ancak burası uzak bir yer. Trenden buraların yabancısı birileri inebilir. Bu saatte, yakınlarda, ışığı yanan bir ev bulamazsa, sokakta kalır. Buraların yabancısı biri geldiğinde, ışığı yanan bir ev bulsun diye bekliyoruz.”
O günün şartlarında, belki bu insanlar ilim erbabı değillerdir. Ancak, onlar, her ne kadar mektep görmese de bir şeyi çok iyi görmüşlerdi o da; iyiliğin gecesi, gündüzü olmadığı gibi, küçüğü büyüğü de olmazdı. Anadolu geleneğinin içlerine yerleştirdiği derin bir iman ve irfanın temsilcisi bu insanlar, ülkemde hala var mı onu bilemiyorum. Ama benim yaşadığım Almanya’da bir insan vardı o da işte Nurten ablamızdı. Bu güzel insan, o yörenin yetiştirdiği iman ve irfan sahibi faziletli bir hanımefendiydi.
Onun yaşadığı şehrin yakınında büyük bir mülteci kampı vardı. Ülkemizde yaşanan insan hakları ihlalleri sonrası bu kampa ellerindeki küçük valizlerle gelen yüzlerce muhacir aile onun ışığı sönmeyen evinde misafir oldu. Onlardan biri de bir vefa borcu deyip bu yazıyı yazan kardeşiniz. O, gerçekten Saffet Hocayı ağırlayan Konyalı ‘Hacı Anne’ gibiydi. Koca şehirde ışığı sönmeyen iki evden biriydi onun saadet hanesi. Özellikle kampta kalan bacılarımızın annesi, ablası ve kardeşiydi. Kimin başı ağrısa imdadına koşardı. Onun o kutlu hanesi, adeta ‘Halil İbrahim’ sofrası gibiydi. Kampa gelip de o hanede çorba içmeyen yok gibidir.
Almanya’da yaşayanlar bilirler. Evler adeta kibrit kutusu gibi küçük. Ancak bu ablamızın yüreği Konya ovası kadar genişti. Her gelen kendine orada mutlaka bir sandalye bulur ve hiç kimse ayakta kalmazdı. Geçimini şoförlük yaparak kazanan bir de eşi var ki, -Rabbim kendisini bundan sonra Hz. Yakup gibi sabr-ı cemil lütfetsin- o da Karaman’ın koyunu gibi uysal bir adam. Yani diyebilirim ki her ikisi birbirini tamamlayan bir elmanın yarımları gibiydi.
Son tren gelinceye kadar ışığı hiç sönmeyen Hacı Annenin evi gibi onların evinin ışığı da kampın son giriş saatine kadar hiç sönmezdi. Ondan sonra evdeki lambalar sönmüş olsa da bu güzel insanın kalbindeki iman nuru yanmaya devam ederdi. Kendisi henüz elli altı yaşındaydı. Bu kısa denecek ömürde hem hacca, hem de umreye gitmişti. Hastalanıp vefatına sebep olan rahatsızlığını da son umre seyahatinde yakalanmıştı.
Evet, o bütün bacılarımızın annesi olduğu gibi aynı zamanda kendi çocukların da eli öpülesi annesiydi. İstanbul’a kızlarından birinin ihtiyaçları için gittiğinde rahatsızlığı tekrar nüksetmiş ve bir miktar hastanede kalmıştı. Nihayet emri hak vaki olunca ramazan ayında tıpkı bizlerin Almanya’ya iltica etmesi gibi, o da Rabbine iltica etti. Rabbim kendisini Reyyan kapısından içeri alıp Firdevs cennetiyle şereflendirsin inşallah. Başta eşi olmak üzere çocukları ve yakınlarına baş sağlığı diliyorum. Güzel insanlar, sizlerde bir Fatiha okumayı ihmal etmeyin lütfen..

Diğer Yazılar

“Aç açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül”

 

M.Fethullah Gülen

Bu Sesi Herkes Duysun Diyorsanız

Destek Olun, Hizmet Olsun!

PATREON üzerinden sitemize bağışta bulanabilirsiniz.

© Telif Hakkı 2023, Tüm Hakları Saklıdır  |  @hizmetten.com 

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy