“Çok sevdiğim sınıf öğretmenliğinden ayrılmak zorunda kaldım. Böbrek nakli nedeniyle malulen emekliliğe başvurmuştum fakatKHK ile ihraç edildiğim için emekli edilmedim.
Bu feryatlar, geçen yıl aramızdan ayrılan sınıf öğretmeni ve aynı zaman da iki çocuk annesi Fatma Görmez’e ait. O, bu çığlığıyla ceberut yönetime seslenmişti. Ama tefessüh etmiş vicdanlar, insanlıktan nasibi kalmamış canavarlar onun çok masum bu talebine kulak vermediler. Halbuki Konya denince akla ilk gelen Hz. Mevlâna’dır. Hz. Mevlâna’yı hatırlatan şey ise bizatihi hem yaşadığı hem de yaşattığı sevgi, şefkat, merhamet, hoşgörü, insanlık gibi kavramlardır. “Gel, ne olursan ol yine gel!” daveti;her dinden, her milletten kim olursan ol gel çağrısı olup, engin bir kucak açmayı ve zengin bir hoşgörüyü hatırlatır.
Anadolu Selçuklu Devleti’ne başkentlik yapan Konya, bağrında yetiştirdiği Mevlâna’sı, Şems-
Hiç şüphesiz bu tablo, karanlık bir devrin, Anadolu’nun bağrında yaşanan kapkara bir zulmün fotoğrafıdır. Fatma Öğr
12 yaşındaki oğlu Berk, prematüre doğmuş, uzun süre küvezde kalmıştı. Çıktıktan sonra babası Bekir Bey, aylarca onu çıplak göğsüne bastırarak vücut ısısı ile büyütmüştü. Bu yüzden babasına, anne karnında kordonla beslenen fetüs gibi bağlıydı. Zalimler, ellerindeki keskin usturayla onu babasından ayırdılar. Kısacık ömründe çok kalın gözlükler ve işitme cihazı onun bir parçası olsa da arkadaşları arasında cıvıl cıvıl bir çocuktu. Babasının tutuklanmasının vermiş olduğu aşırı üzüntüden dolayı yeme-içmeden
Fatma Öğretmen, günlerce eşini göremediği gibi arkasından gelen evlat acısı, sessiz yığınlar, rejimin zulmü ve dahası zulmü alkışlayanların gam ve kederinde eriyip gitti. Onun “Yardım edin, ihtiyacım var!” çığlığına Haluk Levent, üç kez evinde ziyaret ederek körlere ve sağırlara duyurmaya çalıştı. Fakatnasırlı vicdanlarda onun sesi de yankı bulmadı.
“Eşim suçsuz yere hapiste” dese de kulağının üstüne yattı bu devrin Karakuşi yargıçları. Onlar, en baştan adaleti “