Yuva Kurmak Emek İster | MEHMET YILDIZ

Yazar Mehmet Yıldız

“Gidemediğin yer senin değildir.”

Halil Rıfat Paşa

En uzun yolculuklar bile tek adımla başlar. İnsanoğlunun kaderidir yolculuk. İnsan ruhlar âleminden yola çıkıp, ana rahminde biraz misafir kaldıktan sonra, çocukluktan, gençlikten, olgunluktan ve yaşlılıktan ebedi hayata açılan bir çileli ama kıymetli bir yolun yolcusudur.

Bu yolculukta hatıralarla dolu pek çok durak vardır. Onlar insanın hayatını şekillendirir, insanın hayata bakışını değiştirir ve geliştirir.

Geriye dönüp dönüp baktığımız anılardır onlar. Dünyaya teşrif ettiğimiz günün etrafa saldığı heyecan, yürümeye ve konuşmaya başladığımız günler, aylardaki tatlı helecan. Okulla, arkadaşlarımızla, öğretmenimizle ilk buluştuğumuz anlar, doğum günlerimiz, bayramlarımız, mezuniyetlerimiz, nişan ve düğün günleri. Hepsi bizden birer kare geçmiş zaman dilimlerinde ve hepsinde biz varız onların.

Sonra? Sonra neler oldu? Okumak için, iş için, inandığımız değerlerin, yaşamaya çalıştığımız güzelliklerin başka insanlara da ulaşması, başkalarının da o güzelliklerden haberdar olması için ailemizden, doğup büyüdüğümüz yerden ayrıldığımız, özlemle yer yer burnumuzun kemiklerini sızladığı günler. Gurbet kelimesini içimizde yaşadığımız, özlemi, hasreti bir yana bırakıp yapacak çok iş var deyip günlerin nasıl geçtiğini dahi bilmediğimiz günler.

Bu günlerin arkasında başka günler bekliyordu bizleri. Hayata birlikte yürümenin gerektiği günlerdi o günler. Tek başına yaşamanın uçarı yalnızlığının sona erdiği günler olacaktı. İşte bu günler bir yuva kurma günleri idi. Bu insanlığın içinde var olan sevginin, bir arada olmanın ve el ele gönül gönüle vererek yaşamanın adı idi. İki gözle değil dört gözle, iki elle değil dört elle hayata atılmanın heyecan verici süreci idi bu aslında. Gerçekte bu bir inşa idi hayat adına, varlık adına ve insan olmanın onurunu bir yuva atmosferinde yaşatma adına.

Evlilik, duygu ile birlikte akıl ve mantığın, sevgi ile beraber saygı ve sorumluluğun, etik değerlerle birlikte eğitim ve çevrenin, beraberce düşünülüp değerlendirildiği bir atmosferdir. Bu atmosferde aileler yeni filizlerle birlikte ortak hedeflere kilitlenerek, tecrübelerle, dualarla ben yerine ‘biz’in hâkim olduğu, bencilliğin değil yaşatma duygusunun kendisini hissettirdiği, sürekli huzur ikliminin tatlı tatlı estiği, içinde lâhûtiliğin, sanatın estetiğin, bilginin, sevginin, sabrın ve anlayışın mayalandığı, meleklerin de imrendiği bir yuva haline gelmiş şekli olmalıdır.

Yuva kurmak emek ister. Emekler boşa gitmesin diye de yuva korunmak ister. Bu da yetmez o yuvalarda gece gündüz tüten bilgi, ilgi, sabır, anlayış, sevgi, saygı ve sorumluluk ister. Her şeyden önemlisi beşerî zaaflara, hatalara karşı karşılıklı fedakârlık ister.

Anne babalar için evlatlar servettir, hazinedir.

Bu yuvada evlatlar için anne babalar, limandır, rehberdir, bir bakıma öğretmendir, dayanak ve sığınaktır. Herkesin rolü kader tarafından biçilmiştir. Her şey fıtrat cetveli ile çizilmiştir.

Eşler, birbirlerinin kanatlarıdır, sırdaşıdır, gecesidir, gündüzüdür. Hedefe birlikte yürüdükleri ayaklarıdır. Sevgiyle, hayranlıkla birbirine bakan ve bakarken de geleceğe akan gözleridir. Onlar yuvanın vazgeçilmez muallimleridir.

Yuva etik ve ahlaki değerlerin mayalandığı sırlı bir mekandır. Eşler dilerse o mekânı bir cennet bahçesi haline getirebilirler. O yuva kimi zaman bir okul olur, geleceğe pek kıymetli insanlar yetiştirir. Kimi zaman sonsuzluğa açılan bir kapı olur ve insanlığa ahiret yolunda rehberlik edecek nice güzel insanların yetişmesine vesile olur.  Böylece yuva o güzel eşler sayesinde, maddi manevi güzel bir ziyafetgâh ve ziyaretgâh olur.

Sevgi, saygı ve sorumluluk temeline oturtulan bir yuva, samimiyetin, hoşgörünün, paylaşmanın, empatinin, fedakarlığın, mütevaziliğin ve diğer bütün güzel değerlerin yaşandığı bir yerdir artık.

Yer yer yaşanan bu güzellikleri bir de cennet misal bir hayal ile süslemeye ne dersiniz?

Bireysel bir hayat yaşamaktan ziyade başkaları ile ve başkalarını yaşatma duygusuyla kalpler çarpıverse, eşimizi, çocuklarımızı öyle sevsek ki, istekleri karşısında akan sular duruverse, muhabbetler hep sevgi üzerine ve sohbeti canan üzerine kuruluverse ve bu sayede gönüller sükûnete erse ve huzur bulsa.

“Ama elimizde değil çok şey” dediğinizi duyar gibiyim. Evet çok haklısınız. İşte bu yüzden başta sabır dedik, fedakârlık dedik, Allah için yaşama dedik. “Ben” demeden yaşayabilene ne mutlu. Aksini ne siz söyleyin ne ben yazayım.

Yuvayı sağa sola çekmeye gerek yok. Kırılgandır yuva, dayanmaz. Onu sağlam bir zemine oturtmak gerek. Öyle olunca ancak yeni fidanlar emniyet ve sağlık içinde büyürler.

İnsan empatik olmalı. Kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa başkasına, hatta en yakınlarına, eşine, çocuklarına, anne babasına öyle davranmalı.

Değer vermeden, değerli şeyleri veremeyiz. Çocuklarımızın kalpleri, sevgi tohumlarının ekileceği en mümbit topraklardır. Onlar sevgi ile sulanır, sağlam davranışlarla dallanır budaklanır.

Gözler arasında yollar oluşmadan, gönüller arası ulaşım sağlanamaz. Beslemek için, her zaman beslenmek gerek. Yediklerimiz vücudumuzu, okuduklarımız, dinlediklerimiz, seyrettiklerimiz ruhumuzu şekillendirir.

Kulaklar doygun ama, gözler çok aç. Dilerim insanların gönülleri tok olsun.

Samimiyet gönüllerin ilacıdır. Dilerim samimi gönüllerin sıcaklığı bütün gönülleri sarmış olsun.

 

Diğer Yazılar

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy