Yüreklere dokunan yaşanmış bir hikâye

Yazar Editör

Hizmetten.com yazarı Mehmet Yıldız’ın 25 yıl önce Fethullah Gülen Hocaefendi ile birlikte yaşadığı bir hatırasını kaleme aldığı son yazısı büyük ilgi gördü. Okuyanları duygulandıran yazının bir bölümü şöyle…

Bişr-i Hafi Gibi 

Çeyrek asır önceydi. Gidişimizin de geri dönüşümüzün de hayırlara vesile olması duası ile çıkmıştık yola. Ağaç olma yolundaki güzel fidanları, toprağa dikmeye gider gibi tatlı bir heyecan vardı her birerlerimizde. Sabahın erken saatlerinde Edirne’ye doğru yola çıkmıştık.

Günlerden cuma idi. Gidişimize vesile olan bir temel atma töreninden sonra Selimiye‘de cuma namazını kılacaktık.

……..

Temel atma töreninde önce dualar edildi. Ardından temele ilk harcın konması anı yaşanacaktı. Gözler Hacı Kemal’i arıyordu. Allah dostu, ilk harcı o koysun istiyordu. Ama Hacı Kemal görünürde yoktu. “O gelmeden temeli atamayız” dedi gönül insanı. O, arkadaşlarına karşı çok vefalıydı. Az sonra Hacı Kemal Ağabey çıkıp geldi. Mahcubiyeti uzaktan okunabiliyordu. Belli ki başına geleceği tahmin etmiş ve bir kenarda durmayı tercih etmişti. Karakteri ve inancı gereği hizmette önde ücrette geride durmayı yeğliyordu.

Hocaefendi ilk harç için Hacı Kemal’i takdim etti. Ancak o edebinden bu işe yanaşmadı ve “Hocam ilk harcı atmak size yakışır” dedi. Bu arada gözlerinden süzülen, pırlantalar misali gözyaşları yağmurlara karışıp gidiyordu.

……..

Güneş, güne veda ederken bizler de Edirne’ye Selimiye’ye, henüz bir tohum mesabesindeki Serhat Koleji’ne elveda deyip yola çıkmıştık.

Aylardan Kasım’dı. Hava biraz sertti. Akşam namazı vakti girmiş, durmak için uygun bir yer bakılıyordu. Otobanda kamyoncuların park ettiği bir alana girdik. 10-12 kişiydik. Namaz kılacaktık ama o kadar seccademiz yoktu. Biz sağa sola doğru bakınırken, bir kamyoncu beyefendi fark etti bizim telaşımızı. “Ne bakıyorsunuz” deyince “Seccade” dedik. Koşa koşa gitti. Kamyonundan birkaç battaniye aldı geldi. Serdik ve namazlarımızı eda ettik.

Namazdan sonra battaniyeleri teslim ederken, Hocaefendi “Bir çay içsek” dedi. Küçük bir kulübe vardı. Farklı şeyler de satılıyordu. Büfenin önünde daire şeklinde sandalyelere oturduk. O kamyoncu beyefendi “Hoş geldiniz sefalar getirdiniz” deyip heyecanla her birerlerimizin elini sıkmaya başladı, her birimizle tek tek tokalaştı. Sonra da “Ne içersiniz ne yersiniz? Ben sizleri gerçekten çok sevdim. O kadar güzel namaz kıldınız ki, sanki melekler gibiydiniz. Sizleri seyrettim ben de kılmak istedim ama maalesef kılamadım çünkü Allah‘ın yasak ettiği bir şeyi içmiştim” dedi.

Kamyoncu ile yan yana oturmuştuk. Çay içerken ben ona, “Karşımızda oturan zatı tanıyor musun?” dedim. Adam “Yok tanımıyorum” dedi. Ben içimden ses tonumu ayarlayarak “O Fethullah Gülen Hocaefendi” dedim. Adam şaşırdı, “Fethullah Hoca mı?” dedi. Ben yine aynı tonda “Evet” dedim. Adam bir anda ayağa kalktı, ceketini düğmesini ilikledi, heyecanla ve titrek sesiyle “Hocam özür diliyorum, ben şu anda çok mahcubiyet yaşıyorum, keşke içmeseydim, ben de sizinle beraber namaz kılsaydım, hocam aslında ben iyi bir insanım, ben Molla Mehmed’in torunuyum” dedi. Hocaefendi de tebessüm ederek: “Ben sizin iyi insan olduğunuzu battaniyeleri verişinizden anladım, namaz deyince bir anda heyecana kapıldınız” dedi.

Adam kendini alamadı, çok heyecanlanmıştı. “Ben tekrar sizlerle tokalaşmak istiyorum” deyip tekrar herkesle tokalaşmaya başladı. Sıra Hocaefendi ’ye gelince “Müsaade ederseniz sizin elinizi öpmek istiyorum” dedi.

Normalde böyle bir adeti olmayan Hocaefendi elini adama uzattı. Kamyoncu Hocaefendi’nin elini öptükten sonra Hocaefendi de onu anlından öptü. Ona dualar etti. Adam bizi bırakmak istemiyordu. Sürekli bir şeyler yiyip içmemiz için ısrar ediyordu.

Çay içtikten sonra artık ev sahibi gibi olan kamyoncudan müsaade isteyip ayrılırken, telefon numarasını almak aklıma geldi. İçkili olduğu için zar zor bir numara verdi. Ben de kaydettim. Bu arada Hocaefendi arabaya binmişti.

……..

Hocaefendi’nin kaldığı mekana ulaştığımızda yatsı vakti girmişti.  Namazdan sonra akşam yemeği için oturmuştuk. O sırada Hocaefendi bana döndü ve “Numarasını aldın mı kamyoncunun” diye sordu. Ben de “Aldım hocam” deyince, “İlgilenin onunla, bakarsın bir Bişr-i Hafî olur” dedi. Ben de “Hay hay, olur hocam, ilgilenmeye çalışırım” diye mukabele ettim.

Aradan geçen birkaç gün içinde ismini dahi bilmediğim o adamı aramak için fırsat kolladım. Nihayet telefonu çevirdim. Bir kız çocuğu çıktı telefona. Adamın ismini bilmiyordum, küçük kıza izah etmeye çalıştım ama olmadı. Evde büyük olup olmadığını sorunca kız annesini çağırdı. Ablaya nezaketle durumu izah ettim. Kamyon şoförü dedim, Edirne dedim, İstanbul dedim. Bu numarayı vermişti dedim. Kadın “Ha evet, bizim komşumuz Sedat bu. Böyle yanlışlıkla bazen bizim numarayı veriyor” dedi. Ben bir oh çektim. Sonra kendi numaramı verdim ve ona ulaştırmasını rica ettim. Kadın nezaketle kabul etti.

Birkaç gün sonra telefonum çaldı. Tok bir ses “Alo alo” diyordu. İsimleri ve yolu söyleyince hemen anlaştık. Sedat, “Ben hala o günün etkisindeyim, bakışlarıyla, duasıyla beni çepeçevre sardı. Sizlerle karşılaşmam, Allah’ın bir lütfu bana. O’na layık bir kul olamasam da ya karşılaşmasaydım” dedi içten gelen titrek bir sesle.

Bu ilk konuşmadan sonra Sedat beyle sık sık görüşmeye başladık. Aklına gelen soruları bana soruyordu. Ben de onu çok sıkmadan kısa ve anlaşılır cevaplar vermeye gayret ediyordum.

Sonra onu yaşadığı yerdeki arkadaşlarımla tanıştırdım. Artık müsait olunca sohbetlere katılıyor, arkadaşlarımızın güzel derslerinden istifade ediyordu.

Aradan dört beş yıl kadar geçmişti. Bu süre zarfında çok görüşmedik. Bir gün aradığında sözlerinde hasret kokusu vardı. “Hocaefendi’ye selam söyler misiniz? Karşılaştığımız o günden sonra ağzına tek bir yudum bile içki koymadı der misiniz? Tövbe ettim ben. Allah’a dönmeme vesile oldunuz” dedi. Ağlıyordu.

Kalbimin titrediğini hissettim. Ben de saldım kendimi. Uzak da olsa, gözyaşlarımız birbirine karışıyordu. Belki bu gözyaşları temel atılırken yağan yağmurun damlalarıydı. Büyüklerimizin dualarının kalplerimize dokunmasıydı. Bir insanın hidayetine vesile olmak gibi bir durumdu bu. Hocaefendi’ye selamını ilettim, o da çok memnun oldu.

Yoğun geçen bir günün akşamıydı. Aklıma Sedat bey geldi. Hemen aradım telefonunu. Hanımı çıktı. Sedat beyle görüşebilir miyim abla dedim? “Sedat sizlere ömür, bir trafik kazasında vefat etti” dedi. Başladı ağlamaya.

Sonra da duygularını aktardı. “Allah sizlerden ebediyen razı olsun. Sizlerle tanıştıktan, Hocaefendi onun alnından öptükten, ona dualar ettikten sonra Sedat’ın hayatı değişti, namaza başladı, içkiyi bıraktı, çok güzel bir insan oldu. Sizlere nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Allah rahmet eylesin, dua buyurun” dedi, ağlamaklı sesi ile.

İçindeki güzellik Sedat’ı Allah’ın inayeti ile nerelere taşımıştı. Kim bilir belki o da bir Bişr-i Hafi oldu ötede.

……..

Yazının tamamını okumak için burayı tıklayınız

 

Diğer Yazılar

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy