Yeni İnsan

Yazar Egeli

Târihî devr-i dâimlerle Hakk inâyetinin tecellîlerine açık yeni bir çağın sath-ı mâiline girmiş bulunuyoruz. Bizim dünyâmız adına 18. asır, özünden uzaklaşanların ve muhâkemesiz mukallitlerin; 19. asır, kendini değişik fantezilere kaptırmış, geçmişiyle ve târihî dinamikleriyle zıtlaşanların; 20. asır, bütünüyle yabancılaşanların, kendini inkâr edenlerin, dolayısıyla da ışık ve rehberini hep dışarıda arayanların çağı olmuştur. Dörtbir yanda tüllenen emârelerin de teyidiyle, 21. asır ise bir inanç ve inanmışlar asrı ve bizim için bir rönesans çağı olacaktır.

Evet, muhâkemesizlerin, akılsızların ve fanteziler arkasında yüzer-gezer yığınların içinden, çağın düşünen, muhâkeme eden, akıl kadar tecrübeye, tecrübe kadar akla ve ikisi kadar da ilhâma ve vicdana inanan, güvenen yepyeni bir insan doğacaktır.. her şeyiyle mükemmelin peşinde, heptenci, dünyâ ve ukbâ muvâzenesiyle kanatlı, kalb ve kafa izdivacına muvaffak olmuş yepyeni bir insan. Elbetteki bu yeni insanın doğumu çok kolay ve rahat olmayacaktır. Her doğum gibi onun da sancısı, sarsıntısı, sıkıntısı olacaktır. Ama mevsimi gelince, bu mübârek velâdet mutlaka gerçekleşecek ve bu ayyüzlü nesil Hızır gibi birdenbire aramızda belirecektir. Sıkışmış ve üstüste binmiş bulutlar arasından rahmetin süzülüp geldiği, arzın derinliklerinden suların fışkırıp yeryüzüne çıktığı, karın-buzun çözüldüğü yerlerde kar çiçeklerinin her yanı sardığı ve şebnemlerin sıçrayıp yapraklara taht kurduğu gibi, bu yeni insan da belki bugün -belki de yarın, ama mutlaka gelecek…

Yeni insan, her türlü hâricî tesirlerden sıyrılabilmiş ve kendi kendine ayakta durmaya kararlı bir şahsiyet insanıdır. Doğu-batı, ayağına pranga vurup onu esir edemeyeceği gibi, manâ köküne ters ‘izm’ler de, ona yol-yön değiştirtemeyecek ve hatta yerinden kıpırdatamayacaktır. Evet onun, düşüncesi hür, irâdesi hür, tasavvurları hür ve hürriyeti de Allah’a kulluğu ölçüsündedir. Başkalarına benzemeye, başkalarına özenmeye değil, kendi kendine benzemeye ve târihî dinamiklerle bezenmeye çalışacaktır.

Yeni insan, düşünen, araştıran, inanan, rûhâniyata açık ve rûhânî zevklerle dopdolu bir insandır. O kendi dünyâsını kurma yolunda, azamî derecede çağının imkânlarından yararlanmanın yanında, kendi millî ve mânevî değerlerine de sahip çıkarak çok farklı bir performans ortaya koyacaktır.

Şanlı geçmişindeki inananlar gibi inanacak, düşünenler gibi düşünecek; onlar gibi soluklarını duyurma arzusuyla şahlanacak ve onlar gibi karanlıkların bağrına nurlar saçacak.. bunları yaparken de, derin bir vefâ hissiyle bir lâhza bile Hakk düşüncesinden ayrılmayacak.. Hakk’ı tutup kaldırmak için her gün birkaç defa ölüp ölüp dirilecek.. icâbında yurt-yuva, evlâd u iyâl her şeyi terketmeye hazır olacak.. mal-can kaygısına, refâh-saadet arzusuna kapılmadan bugün mazhar olduğu her şeyi, yakın-uzak milletinin istikbali yolunda tek zerresini dahi zâyi’ etmeden tohumları toprağın bağrına saçtığı gibi, Hakk’ın inâyet yamaçlarına saçacak, sonra kuluçkanın yumurta ve civcivler üzerine abandığı gibi bir ızdırâp ve bekleyiş faslına girerek inleyip kıvranacak, ürperip yakarışa geçecek ve her gün ölüp-ölüp dirilecek. Hakk yolunda olmayı, Hakk yolunda ölmeyi hayatının gâyesi bilecek ve böyle bir gâyeyi fevtetmiş olmayı da şahsı adına telâfisi imkânsız en büyük bir kayıp sayacak…

Yeni insan, insanların akıl, kalb, ruh ve duygularına ulaşma yolunda, kitaptan gazeteye, gazeteden mecmua ve bültene, onlardan da radyo ve televizyona kadar bütün modern imkânlardan-kitle iletişim vasıtalarını kastediyorum- yararlanacak ve kendini bir kere daha ispatlamaya çalışacak.. sadece kendini ispatlamak değil, aynı zamanda gasba uğrayan devletlerarası muvâzenedeki yerini ve itibârını istirdat edecek…

Yeni insan, rûhunun kökleri itibâriyle çok derin, içinde yaşadığı dünyâ itibâriyle de çok yönlüdür. O, ilimden sanata, teknolojiden metafiziğe, her sahada söz sahibi ve kendini alâkadar eden her mes’ele ile içli-dışlıdır. Evet o, doyma bilmeyen ilim aşkı, her gün daha bir başkalaşan ma’rifet tutkusu ve idrâk üstü ledünnî derinlikleriyle, ak devrin aydınlık insanlarıyla omuz omuza ve her gün yeni bir mirâcın süvarîsi olarak da rûhânîlerle atbaşıdır.

Yeni insan, bütün varlığa karşı sevgiyle dopdolu ve insânî değerlerin koruyucusu ve kollayıcısıdır. O, bir taraftan insanı insan yapan ahlâk ve fazilet gibi esaslarla kendi yerini belirleyip kendini bulurken, diğer yandan da bütün varlığı şefkatle kucaklayacak kadar âlemşümûl ‘evrensel’ ve diğergâmdır. Kendisinin nasıl olmasını seçtiği aynı anda, beraber bulunma mecburiyetinde olduğu insan vesâir eşyânın da nasıl olması gerektiğini tasarlar; fırsat doğunca da bütün tasarılarını gerçekleştirmeye çalışır. O, çevresinde iyi olan her şeyi korur-kollar ve onu başkalarına da salıklar.. bütün fenalıklara karşı savaş ilân eder ve onları, içinde yaşadığı toplumun bünyesinden söküp atacağı âna kadar bir yay gibi hep gerili kalır. İnanır, inanmayı herkese tavsiye eder.. ibâdete ‘güzel’ der ve onun gürül gürül dili olur. Okunması gerekli olan kitapları okur ve okutur. Ruh ve manâ köküne saygılı gazete ve mecmualara omuz verir.. sokak sokak dolaşır, kendi insanının ihtiyâcı olan her şeyin işportacılığını yapar.. ve bu hâliyle de o, bir sorumluluk ve mükellefiyet remzi olur.

Yeni insan, inşâ rûhuna sahip her türlü şablonculuğun karşısındadır. Öze saygısı içinde kendini yenilemesini, hâdiselere söz dinletmesini bilir. Ve hep yaşadığı devrin önünde yürür.. hem de irâdesinin sınırları ötesinde bir gayretle, şevkli, çalımlı ve Allah’a itimat içinde. Onun hayatında sebeplere riâyetle teslimiyet o kadar içiçedir ki, işin iç yüzünü bilmeyenler onu, ya esbâbperest -sebeplere tapan, sebepleri her şey sayan- veya tam cebrî -kaderci- sanırlar.. oysa ki, ne o, ne de o; yeni insan tam bir denge insanıdır.. sebeplere riâyeti bir vazife bilir, Hakk’a teslimiyeti de îmânın gereği sayar.

Yeni insan bir fâtih ve kâşiftir. her gün benliğinin derinliklerinde ve fezânın enginliklerinde yeni yeni burçlara bayrağını diker, âfâk ve enfüsün sırlı kapılarını zorlar. Îmânı ve irfânı sayesinde eşyânın perde arkasına ulaştıkça daha da şahlanır.. ötelerde ve daha ötelerde otağ değiştirir durur.. derken gün gelir, toprak sînesinde sakladığı şeylerle ona ses verir.. denizlerin derinliklerinde yatan cevherler onun büyülü asâsıyla ortaya çıkar.. semâlar kapılarını ardına kadar açar ve ona ‘buyur!’ der.

Sızıntı, Mart 1991, Cilt 13, Sayı 146 M.Fethullah Gülen

Diğer Yazılar

Hizmet'e Dair Ne Varsa...

Sitemizde, tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak ve sitemizin trafiği analiz etmek için çerezleri ve benzeri teknolojileri kullanıyoruz. Tamam'a veya sitemizde bulunan herhangi bir içeriğe tıklayarak bu ve benzer çerezlerin/teknolojilerin kullanımını kabul etmiş olursunuz. Tamam Gizlilik Bildirimi

Privacy & Cookies Policy